Mesajı Okuyun
Old 02-01-2008, 15:27   #77
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Aslında sorunun, soruluş tarzında hata var ve bu nedenle bunca tepkiye neden oluyor diye düşünüyorum.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, meşru olan sonuca gayrimeşru yollardan ulaşılmaz. Gayrimeşru yoldan elde edilen sonuç, hukuka uygun görünse bile, gayrimeşrudur.Apaçık, yahut gölgeli, farketmiyor.

Gayrimeşruluğun tanımı iyi yapılmalı. Tanığa/sanığa duruşmada apansız yöneltilen, -bilgiye dayanan yahut biliyormuşçasına yöneltilen- sorudan sonra doğruya ulaşılmasında gayrimeşruluk yoktur. Buna gayrimeşru yöntem değil, olsa olsa "yöntem" denibilebilir. Aynı yöntemi ceza yargıçları sık sık uygular, sakin sakin soru soran yargıç, beklenmedik bir anda öfkeli bir ses tonu -çileden çıkacakmış görüntüsü vererek- kızmaya başlayabilir. Sanığa hakaret etmediği yahut tehdit etmediği sürece, yargıcın meşru amacının yolunda, gayrimeşru davrandığından söz edilebilir mi?

Dolandırıcı borçlunun "köşeye sıkıştırılması" kavramında da köşeye sıkıştırma hukuk süreci çerçevesinde gerçekleşmişse, -ardı ardına konan mevduat blokeleri, taşınmaz ve taşınır hacizleri, muhafazalar vs vs- gayrimeşruluktan söz edemeyiz. İİK ve ilgili mevzuat çerçevesinde uygulanan yasal adımlar, ödememek için direnen borçlunun "köşeye sıkışmasına" -özür dilerim, bu tabir benim de hoşuma gitmiyor, soruda böyle geçtiği için devam ediyorum- neden olmuşsa, İİK nın anlam ve amacı da borçlu olunan bir değeri alacaklısına teslim etmeyi hedeflediğine göre, gayrimeşruluktan söz edilemez.

Ancak zorlu sürecin neticesinde, tahsil aşamasında, dolandırıcı borçlunun, 3.bir kişiyi dolandırarak borcunu ödemek amacıyla, tahsil makamı olarak alacaklı vekiline gelmesi hali söz konusu olduğunda -ki en zorlu soru da bu kanımca- nasıl davranılması gerektiği sorusu, bence zor ve yanıtlanması gereken bir soru. Hiç kimse şu ana dek bu sorunun yanıtını -bilebildiğim kadarıyla- vermedi.

Bu noktada düşününce aklıma öncelikle "üst haczi" kavramı geldi. Üst haczi uygulanan borçluların üzerinden çıkan para veya artı değerlerin kaynağının ne olduğunu sorgulamıyoruz. Hatta "bu bana ait değil, falancanın" dendiğinde dahi, "menkul menkulü elinde bulunduranındır" kuralından hareketle, el koyuyoruz. Burada yasa bir pencere açıyor ; "Borçlunun elinde haczedilen" ve lehine istihkak iddiasında bulunulan üçüncü kişiye dava açma hakkı tanıyor. Sorudaki gibi bir diyaloğa ise yanıt vermek yine de güç. Dolandırıcılığı meslek edinen bir borçlunun yapacağı ödeme , eninde sonunda bu şekilde olacak, doğrusu. Bunu apaçık söylemesine gerek bile yok bu açıdan yaklaşırsanız. Öyleyse bizim de, alacaklı geldiğinde şunu sormamız gerekir "Borçlun bir dolandırıcı mı?" ve "Hayır, yalnızca ödeme kudreti yok" yanıtını aldığımız borçlulara takip açmamız gerekir (Dolandırıcı olmayan masum borçlulara takip başlatıp, dolandırıcı borçluları, elde edilecek semerenin de dolandırıclık ürünü olduğunu öngörüp takip riskinden bağışık kılma ayrıcalığı???) . Üstelik en başta kendi alacaklarının ödenmemiş olmasının öfkesini taşıyan alacaklılardan alınacak yüzdesi yüksek yanıt da "Elbette, paramı ödemedi, sorulur mu!" olacaktır. O zaman borçlunun bir dolandırıcı olduğu kabulüyle başlayacak icra takip sürecinden bir gün elde edilecek olan karşı vekalet ücretinin de kara -dolandırıcılık ürünü- olduğunu kabul ederek, "Hayır, ben bir dolandırıcı aleyhine bu ve benzeri nedenlerle takip başlatmam!" mı diyeceğiz..? Bu soyut soruya derhal, tereddütten arınmış bir yanıt veremedim ve veremiyorum doğrusu, zihnimde mizaha dönmeye başladı, kafam giderek karışıyor...

Saygılarımla...