Mesajı Okuyun
Old 07-03-2011, 15:50   #3
av.13

 
Varsayılan

Her iki dava hem nitelik hem usul bakımından birbirinden çok farklı olduğu için birlikte yürütülemeyeceği kanısındayım. İtirazın iptali davası tamammen icra takibi ile alakalı ve davayı açmaktaki amaç bir an evvel sonuçlandırılması ile takibe devam edilebilmesi, sonuç itibari ile benim alacağımı tahsil etmem gibi bir sonuç doğurmuyor.

Bildiğim kadarıyla yargıtayın güncel içtihatı bu yönde, nitekim aşağıda da bir örneği var..

T.C.
YARGITAY
Onbirinci Hukuk Dairesi
Esas No : 2003/14439
Karar No: 2004/8910
Tarih : 27.9.2004

DAVA :

Taraflar arasında görülen davada Güroymak Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 21.5.2003 tarih ve 2002/126-2003/15 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR :

Davacı vekili, müvekkili nezdinde taşıma sigorta poliçesi ile sigortalı emtianın nakli sırasında davalıların malik ve sürücü bulunduğu aracın çarpması soncunda hasarlandığını, ödenen sigorta tazminatının tahsili için yapılan icra takibine davalıların itiraz ettiklerini, takibin durduğunu iddia ederek, itirazın iptallerine, takibin devamına %40 oranında tazminata ve alacağın tahsiline hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, tazminatın fahiş olduğunu, inkar tazminatı talep edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalıların malik ve sürücü oldukları aracın, tam kusurlu olarak davacı nezdinde sigortalı "yağ" emtiasının taşındığı araca çarptığı, zararın doğduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalıların itirazlarının iptaline, icra takibinin devamına, 7.030.000.000 TL'nin 27.4.2001 tarihinden yasal faiziyle davalılardan tahsiline, 1.054.500.000 TL inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.

Kararı, davalılar temyiz etmiştir.

1- Dava, taşıma sigorta poliçesinden kaynaklanan rücu tazminat alacağının tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali ve alacağın tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalının yapılan icra takibine itirazının iptaline karar verilmesini istediği gibi, itiraz edilen alacağın tahsilini de talep etmiştir. Mahkemece de, hem itirazın iptaline hem de alacağın tahsiline karar verildiği gibi, inkar tazminatına da hükmedilmiştir. İcra takibine vaki itirazın iptali davası ile bir alacağın tahsili amacıyla açılan alacak ( tahsil )davası nitelikleri ve sonuçları itibariyle farklı olan dava türleridir. Zira, ilk dava türü tamamen icra takibine bağlı olarak sonuçlandırılması ve buna dayalı olarak icra inkar ve kötü niyet tazminatı ile tarafların sorumlu tutulabilmeleri sonucu doğururken, tahsil davası sadece alacaklının genel hükümlere göre alacağını bir ilama bağlatarak ve o ilam çerçevesinde alacağına kavuşma imkanını sağlayan bir dava çeşididir. Her iki istemin bir davada birlikte değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu durum karşısında, mahkemece, HUMK.nun 179/3 ve 75/2 nci maddeleri uyarınca, ilk önce davacı tarafa dava dilekçesinin istem sonucu açıklattırılıp, tercihine göre ya alacağın tahsili ya da itirazın iptali davası olarak davaya devam edilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

2- Kabul şekli bakımından da, davacı, davasını TTK.nun 1301 nci maddesinde yazılı halefiyet hakkına dayandırmıştır. Böyle bir davada sigortacı, ödediği tazminatı değil, ödenmesi gerekli gerçek zarar miktarını zarar sorumlusundan isteyebilir. Gerçek zararın belirlenmesi de yargılamayı gerektirir. Bu nedenle, tazminat miktarının önceden belirlenebilir özelliğinden söz edilemez. O halde, İİK.nun 67 nci maddesinde yazılı koşullar oluşmadığı halde icra inkar tazminatına hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

3- Ayrıca, gerçek zararın belirlenmesi hususunda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de, rapor tanziminde bulunan bilirkişilerin uzmanlık alanı kusur belirlemeye yönelik olup, hasarlanan yağ emtiasındaki gerçek zararı tespit etmeye müsait değildir. O halde, gerçek zararın tespiti bakımından uzman olmayan bilirkişilerden rapor alınıp hükme esas alınması da yanlıştır.

SONUÇ :

Yukarıda ( 1 ), ( 2 )ve ( 3 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davalılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.9.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.