Mesajı Okuyun
Old 23-02-2018, 22:52   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/19255
K. 2017/773
T. 8.2.2017


DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve alacak davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil yönünden davanın reddine, alacak yönünden ise davanın kabulüne dair olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve alacak istemine ilişkindir.

Davacı, ortak mirasbırakanları ...'in maliki olduğu 271 ada 1 parselde kayıtlı 7 numaralı bağımsız bölümü 11.04.1995 tarihli ölünceye kadar bakma akdiyle davalı ikinci eşine temlik ettiğini, işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile taşınmazın terekeye iadesine, mirasbırakanın maliki olduğu 1, 2, 8 ve 15 numaralı bağımsız bölümleri kiraya vererek gelir elde ettiğinden, aldığı kira bedelleri yönünden payına düşen miktarın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, iddiaların doğru olmadığını, bakım borcunu yerine getirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece tapu iptal ve tescil yönünden davanın reddine, alacak yönünden ise davanın kabulüne karar verilmiştir.

İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre; davada, tapu iptal ve tescil istemi yönünden muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı, terekeye iade istemi ile eldeki davanın açıldığı, davalının da mirasçı olup terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu açıktır.

Bilindiği üzere, elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık sebebiyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.

Türk Medeni Kanunu'nun ( TMK ) 701.-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin ( ortaklığın ) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nin 701. maddesinde ( ... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. ) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların ( iştirakçilerin ) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.

TMK'nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne varki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. ( ll.l0.982 tarihli l982/3-2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.

Somut olayda, davanın mirasçıya karşı terekeye döndürme istemli olarak muris muvazaası hukuksal nedenine dayanılarak açıldığı ve dava dışı mirasçıların bulunduğu gözetilmeksizin karar verildiği anlaşılmıştır.

Hâl böyle olunca, mirasbırakan ...'in ölüm tarihi itibariyle terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve davaya katılmayan mirasçılarının bulunduğu gözetilerek, davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine TMK'nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan yön itibarıyle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan sebeple ( 6100 Sayılı Kanun'un geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 08.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(KAZANCI)

T.C.
YARGITAY
1.HUKUK DAİRESİ
EsasNo :2014 /20200
Karar No:2015/ 269
Karar T. : 14.01.2015


Davacılar, miras bırakanları M.U:nun 107 ada 130 parsel sayılı taşınmazı muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacı ile davalıya satış suretiyle temlik ettiğini ileriye sürerek tapu iptal ve tüm mirasçılar adına tescil, olmadığı takdirde tenkis isteği ile eldeki davayı açmıştır.

Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileriye sürülüş biçimine göre ,davada elbirliği halinde mülkiyetin bulunduğu açıktır.

Şayet yasa veya elbirliği halindeki mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemiş ise ,ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.

TMK.nun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak ,açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği ,ne var ki davaya devam edilebilmesi için öteki ortakların olurunun alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir.( 11.10.1982 tarih 1982/3-2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.

Somut olayda, elbirliği halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortaklar bulunmaktadır. Hal böyle olunca davaya katılmayan ortaklar F,S ve G’nin olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK.nun 640.mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.