Mesajı Okuyun
Old 19-07-2011, 18:34   #35
fikirbay

 
Varsayılan

Beyin fırtınasının kızıştığı anları seviyorum...

Konuyu ele alırken, sadece "HUKUK VE AHLAK" adlı konu başlığını değil, forumun adının da "HUKUK VE FELSEFE" olduğunu aklımızda bulundurarak yazıyorsak eğer, salt hukuk terminolojisine bağlı kalmak gerekmediğini de kabul etmemiz gerekir. Bu bağlamda, felsefeye de dalmaktan hoşlanıyorum burada...

Bireysel yaşanmışlıkları da "konuyu kestirmeden izah edebilmenin kolaylığını düşünerek" esas alıyorum bazen, çünkü herhangi bir ahmağın "objektivitesi" ile, kuru kuruya objektif davranabilmek adına, zaman kaybedeceğime, seve seve kendi "subjektivitemin" risklerini üstlenir ve kendi objektivitemi esas almakta beis görmem doğrusu. Bunu derken, bu forumdaki muhataplarımı tenzih ederek dedim. Yeter ki, nihai olarak, kendi subjektivitemize saplanıp kalmayalım.

Ahlak üzerine söylemek istediklerim çok elbette. Öncelikle şöyle bir açılım yapmak isterim:

Hukuki müeyyidelerle ve hukukun caydırıcılığı ile erişilmek istenen nedir? İşte o erişilmek istenene daha kolay yoldan erişilebilmesi imkanı varsa eğer, neden ille de hukuk devreye girsin diye bekleyelim ki?

Demek istediğim şu: Bireysel ahlak ile içselleştirilmiş davranışlar eğer bizi suçtan koruyorsa, insanları bir deneme-yanılma girdabına salıvermek niye?

Tarih boyunca deneme-yanılma yöntemini kullanmış çok insan ve çok ibretlik olay var. Örneğin, birisi 20. kattan atlayıp ölmüş ise, bizim deneme-yanılma yolundan bunu teyit etmemize gerek var mıdır? Atlamamak gerektiğini biliriz, değil mi? Kendi bireysel davranış özgürlüğümüzün kullanılmasının kime ne faydası olacaktır, bu anlamda?

Toplumsal davranış normları da, tarih boyunca edinilen birikim sayesinde, bize bazı zararlı veya kusurlu davranışlardan kaçınmayı önceden öğretip öğütleyebilir.

Her birimizin 20. kattan birer kez atlaması gerekmez. Eşcinsellik örneği verildi mesela. Almanya'da ve dünyanın farklı ülkelerinde bulundum ve hemen hemen tüm dünyayı dolaştım. Gördüğüm şudur: Örneğin Almanya'da babanın kızıyla veya ananın oğluyla cinsel ilişkisi konusunda, bize nazaran, daha özgür tartışma ortamı ve imkanı vardır. Bu hususta hukuki düzenleme vardır ya da yoktur. Ben hayatın içinden gelerek ele almak istiyorum. Bu devirde, bireyin düşünce ve davranış özgürlüğünün nispeten teminat altında olduğu Almanya gibi bir ülkede, baba ile kızı cinsel ilişkiye pekala girebilir. Zira, her ikisi de 18 yaşının üstünde ve reşit iseler ve her ikisi de teknik sayesinde kesin olarak korunmakta iseler ve kendi hür iradeleri ile bu cinsel ilişkiden haz duyup mutlu olacaklarsa veya oluyorlarsa, neden olmasın? Hukuk da bu alana karışmıyor ve bu alanda hukuksal bir düzenleme yok diyelim. Bizdeki gibi "ayıplama" veya "mahalle baskısı" da yok diyelim. Neden baba ile kızı sevişmesinler? Bu soruyu, çağdaş dört dörtlük düşüncenin dört temel ayağı diyebileceğim 1-Akıl; 2-Mantık; 3-Bilim; 4-Teknik ile ele alıp irdelediğimizde:

Bilim ve teknik, baba ile kızın ilişkisinin her türlü zararını veya zararlı sonucunu bertaraf edebilecek düzeydedir. Akıl ve mantık ile de, baba kızını ve kızı da babasını mutlu ediyorlarsa, anne bu işe karşı çıkmıyorsa, kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni ve kime ne? Daha ucuz ve daha temiz iş... Öyle mi? Hukuk şöyle dursun hele... Ahlak, bireysel ahlak veya toplumsal ahlak da öyle ya da böyle yaptırım gücünü veya caydırıcılığını, küçümsenmek veya ilkel addedilmek suretiyle, kaybetmiş ise zaten... Koyuverin gitsin!

Bu mudur? Totalde ne getirir bu? Bireyin düşünce ve davranış özgürlüğünü alabildiğine tattığı ve hazzın sınırlarını zorladığı söylenebilir belki. Tabu ve dogmalardan tamamen temizlenmiş arınmış üstün toplum bu mudur acaba?

Bir diğer yanı da şu olayın: Ahlak/vicdan sayesinde zaten hukuksuzluğa yönelmeyecek insan tipi yetiştirmek mümkün ise, neden o kadar masraflı yola gidilip de insana sınırsız düşünce ve davranış özgürlüğü alanı bırakılıp sonradan da ortaya çıkan tüm zararlar hukuki mekanizmalarla bertaraf edilmeye çalışılıyor ve onca hasarın oluşmasına izin verildikten sonra, zararın telafisi yoluna gidiliyor ille de? Bırak yapsınlar, bırak kırsınlar, bırak döksünler, sonra gelir hukuk mekanizması ile hesabını sorarız yerine, insanların iç ahlakını/vicdanını belirli ölçü ve şekillerde oluşturup, en azından tarihte edinilen tecrübelerden istifade edilebilecek alanları, bireylere bir ahlak öğretisi olarak sunmanın çok mu zararı olur?

Konuyu tam açamadım ve aktarmak istediğim bilgileri tam aktaramadım ama, şimdilik bununla yetininiz ve tartışınız bakalım.