Mesajı Okuyun
Old 05-01-2008, 23:08   #13
HÜLYA ÖZDEMİR

 
Varsayılan Emsal Kararlar

Konu ile ilgili birkaç yargıtay kararı eklemek isterim.


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/2-275

K. 2007/275

T. 16.5.2007

• BOŞANMA ( Davacının Aldığı Aylık 469 Milyon TL. Yaşlılık Aylığının Davalıyı Yoksulluktan Kurtarmasının Mümkün Görünmemesi Karşısında Davacıya Makul Bir Miktarda Yoksulluk Nafakası Verilmesi Gerektiği )

• YOKSULLUK NAFAKASI ( Davacının Aldığı Aylık 469 Milyon TL. Yaşlılık Aylığının Davalıyı Yoksulluktan Kurtarmasının Mümkün Görünmemesi Karşısında Davacıya Makul Bir Miktarda Verilmesi Gerektiği )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Davacının Aldığı Aylık 469 Milyon TL. Yaşlılık Aylığının Davalıyı Yoksulluktan Kurtarmasının Mümkün Görünmemesi Karşısında Davacıya Makul Bir Miktarda Yoksulluk Nafakası Verilmesi Gerektiği )

• YAŞLILIK AYLIĞI ( Davacının Aldığı Aylık 469 Milyon TL. Yaşlılık Aylığının Davalıyı Yoksulluktan Kurtarmasının Mümkün Görünmemesi Karşısında Davacıya Makul Bir Miktarda Yoksulluk Nafakası Verilmesi Gerektiği )

4721/m.174,175,185,186

ÖZET : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine davalı boşanma, maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası istemine ilişkindir.
Her ne kadar davacının asgari ücret düzeyinde bir geliri olduğu, SSK'dan 469 milyon TL. yaşlılık aylığı aldığı ve bu nedenle yoksulluğa düşeceğinin kabul edilemeyeceği ileri sürülmüşse de, davacının davalıya ait evde oturması, davacının her an onu evden çıkarabilecek olması, davacının gelir durumu ile davalının geliri arasında anormal sayılacak bir farkın bulunması, davacının aldığı aylık 469 milyon TL. yaşlılık aylığının davalıyı yoksulluktan kurtarmasının mümkün görünmemesi karşısında, davacıya makul bir miktarda yoksulluk nafakası verilmesi gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka 1. Aile Mahkemesince davanın davalı-k.davacı davasının reddine, davacı-k.davalı davasının kabulüne dair verilen 7.9.2005 gün ve 2004/612, 2005/783 K. sayılı kararın incelenmesi davacı-k.davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 17.4.2006 gün ve 2005/21283 E, 2006/6034 K. sayılı ilamı ile;
( ... 1- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına ( TMK.m. 186/1 ), geçimine ( TMK.m. 185/3 ) ilişkin önlemleri kendiliğinden almak zorundadır. Yerel mahkeme önce davacı kadın yararına tedbir nafakası hükmetmişken, daha sonra emekli maaşı bulunduğu gerekçesiyle bu nafakayı hükmedildiği tarihten itibaren kaldırmıştır. Tarafların ekonomik ve sosyal durumları, davacının emekli maaşının miktarı karşısında bu karar yerinde değildir. Davacı kadın yararına dava tarihinden itibaren uygun bir tedbir nafakasına karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
2- Yerel mahkeme davacı kadının emekli maaşı bulunduğu gerekçesiyle yoksulluk nafakası isteğini reddetmiştir. Boşanmaya neden olan olaylarda; başka kadınla yaşayan davalı kocanın tam kusurlu olduğu, davacı kadının Sosyal Sigortalar Kurumundan aldığı aylık 469 YTL yaşlılık aylığı dışında başka bir geliri ve malvarlığı bulunmadığı, davalı kocanın ise fabrika sahibi olup ayrıca çok sayıda taşınmaz malları bulunduğu dosya kapsamıyla sabittir. Davacı kadının 1949, davalı kocanın 1943 doğumlu olduğu, evliliğin 1966 yılında gerçekleştiği ve tarafların ergin olan çocukları bulunduğu da nüfus kaydından anlaşılmaktadır. Boşanma halinde "yoksulluğa düşme" durumu değerlendirilirken tarafların ekonomik ve sosyal durumları yanında; yaşları, evlilik süreleri, evlilik boyunca ve boşanma sonrası yaşam düzeyleri hep birlikte değerlendirilmeli, ulaşılan sonucun yasanın amacına, sosyal gerçekliğe ve hakkaniyete uygun olmasına özen gösterilmelidir. Öte yandan davacı kadın yararına hükmedilen tazminatların hukuksal dayanağı, yoksulluk nafakasından farklıdır. Türk Medeni Kanunun 175. madde koşulu davacı kadın yararına oluşmuştur. Davacının aldığı yaşlılık aylığı miktarı da gözönünde bulundurularak uygun bir yoksulluk nafakası hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle isteğin reddi doğru değildir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine davalı boşanma, maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası istemine ilişkindir.
Davacı kadın, davalının sadakatsizce bir yaşam sürdüğünü, başka bir kadınla karı koca hayatı yaşadığını, hatta bundan bir çocuğunun olduğunu, uzun zamandır davalı ile ayrı yaşadıklarını, bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, davalı kocanın fabrikası, arsası, evleri ve arabalarının olduğunu, toplam servetinin 30 trilyon TL.'yi geçtiğini iddia ederek 5 trilyon TL maddi, 5 trilyon TL. manevi tazminat ile aylık 5 milyar TL. yoksulluk nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece, davalının başka bir kadınla yaşadığı, bir de çocuğunun bulunduğu, bu nedenle tam kusurlu olduğu anlaşıldığından tarafların boşanmalarına, davacı kadının kişilik haklarının ağır şekilde ihlal edilmiş olması, yaşı itibariyle ikinci evlilik yapma şansının çok azalmış bulunması dikkate alınarak; 150 milyar TL. maddi 150 milyar TL. manevi tazminata hükmedilmiştir. Bununla birlikte, her ne kadar davacı lehine 2 milyar TL. tedbir nafakasına hükmedilmiş ve 5 milyar TL. yoksulluk nafakası talebinde bulunulmuşsa da, davacının SSK. emeklisi olduğu, aylık 469 milyon TL. maaşı bulunduğu, kira vermeden davalıya ait evde oturduğu bu suretle davacının düzenli bir gelirinin mevcut olduğu, asgari ücretin üzerinde olan bu gelire göre yoksulluk durumunda bulunmadığı anlaşılarak, tedbir nafakasının hükmedildiği tarihten itibaren kaldırılmasına, yoksulluk nafakası ile ilgili istemin reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacı tarafından yoksulluk nafakası yönünden temyiz edilmekle, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, yerel mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174. maddesine göre, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebileceği öngörülmüştür.
Yine aynı kanunun 175. maddesinde ise, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı açıklanmıştır.
Görüleceği üzere davacı kadın yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminatların hukuksal dayanağı ile yoksulluk nafakasının hukuksal dayanağı birbirinden farklıdır. Biri diğerinin yerine ikame edilemeyeceği gibi, birini alanın diğerini alamayacağının ileri sürülmesi yasal mevzuat karşısında mümkün görülmemektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1988 gün ve 1998/2-656-688 sayılı ilamı ve 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı ilamlarında kabul edildiği gibi; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
Hemen belirtelim ki, Yargıtay'ın yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. ( YHGK.nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı, 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı, 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararı, 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı kararı ).
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu" belirtilmektedir. ( Akıntürk Turgut: Aile Hukuku 2.Cilt İstanbul 2002 s.294 ).
Her ne kadar davacının asgari ücret düzeyinde bir geliri olduğu, SSK'dan 469 milyon TL. yaşlılık aylığı aldığı ve bu nedenle yoksulluğa düşeceğinin kabul edilemeyeceği ileri sürülmüşse de, davacının davalıya ait evde oturması, davacının her an onu evden çıkarabilecek olması, davacının gelir durumu ile davalının geliri arasında anormal sayılacak bir farkın bulunması, davacının aldığı aylık 469 milyon TL. yaşlılık aylığının davalıyı yoksulluktan kurtarmasının mümkün görünmemesi karşısında, davacıya makul bir miktarda yoksulluk nafakası verilmesi gerekmektedir.
Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı İftadiye Küçükbay vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.05.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Tarafların karşılıklı olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açtıkları; kocanın boşanma davasının reddine, kadının boşanma davasının kabulüne karar verildiği, boşanmaya sebep olan olaylarda kocanın tam kusurlu olduğu, davacı kadına 150.000 YTL maddi tazminat ( TMK. m. 174 f. I ), 150.000 YTL manevi tazminat ( TMK. m. 174 f. II ) verildiği boşanma kararı ile birlikte tazminat hükmünün de temyiz edilmemek suretiyle kesinleştiği ve davacı kadının yoksulluğa düşmeyeceği gerekçesiyle yoksulluk nafakası ( TMK. m. 175 ) isteminin reddedildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda görüş birliği vardır.
Çekişme nedir?
Değerli çoğunluk tarafından davacı kadın yoksulluğa düşüncemize göre düşmediği halde davacı kadına uygun bir yoksulluk nafakası verilmelidir görüşü sergilenmiştir.
Davacı kadın gerçekleşen ekonomik durumu şöyledir: 23.7.2005 tarihi itibariyle 469,91 YTL yaşlılık aylığı alır ( =Bu rakam boşanmanın kesinleştiği tarih itibariyle bir miktar artmıştır ) 150.000 YTL maddi tazminat verilmiş ve bu miktar kadın tarafından yeterli bulunarak temyiz dahi edilmeyerek kesinleşmiştir. 150.000 YTL manevi tazminat verilmiş ve bu miktar kadın tarafından yeterli bulunarak temyiz dahi edilmeyerek kesinleşmiştir. Bir gıda ve temizlik ambalaj ve inşaat sanayi ticaret A.Ş'de küçük hissesi vardır. Kocanın 30 Trilyon malvarlığı karşısında en azından yoksulluğunu ortadan kaldıracak miktarda katılma alacaklısı ( TMK. m. 231 ) olduğu resmi kayıtlarla ( =Tapu kaydı ve dosyada mevcut diğer belgeler ) anlaşılmaktadır. Yoksulluk nafakası isteyen davacı kadın bu kadar akçalı gerçeğe rağmen yoksulluğa düşmüş sayılabilir mi? Düşüncemize ve bilimsel öğretide ( Türkiye ve İsviçre ) yer alan görüşlere göre her bir şık tek başına bile kadının yoksulluğunu kaldırmaya yeterlidir.
Şöyle ki;
A- SSK'DAN YAŞLILIK AYLIĞI ALAN KİŞİ YOKSUL SAYILIR MI?
Davacı kadının 23.7.2005 tarihi itibariyle 469,91 YTL yaşlılık aylığı aldığı çekişmesizdir. Bu rakam elbette boşanmanın kesinleştiği tarih itibariyle bir miktar daha artmıştır. Yoksulluk nafakası isteyenin SSK'dan yaşlılık aylığı varsa kendisine yoksulluk nafakası verilebilir mi? Dairem yoksulluk nafakası isteyenin SSK'dan yaşlılık aylığı varsa kendisine yoksulluk nafakası verilemeyeceği konusunda benimle aynı görüşü paylaşmaktadır: "....Davacının SSK'dan 1.12.2001 tarihinden itibaren "yaşlılık aylığı bağlandığı ve aylık gelirinin olduğu anlaşılmaktadır. Emekli olup, bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı alan kişinin yoksulluğa düşeceği kabul edilemez. Davacının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir." ( Y2HD, 22.06.2004, 5201-8240 )
Öyledir ki Daireme göre bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı alan kişinin yoksulluğa düşeceği kabul bile edilemeyeceği için kocanın zengin oluşu da bu bağlamda hiç bir anlam taşımamaktadır. Zengin kocaların eşleri de bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı alıyorsa diğer kadınlar gibi onların da yoksulluğa düşeceği kabul bile edilemez. Davacı kadın bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı almakta mıdır?: Evet almaktadır. Sadece bu sebeple bile Dairem uygulamasına göre davacı kadına yoksulluk nafakası verilemez.
B- YÜKLÜ MİKTARDA TAZMİNAT ALAN EŞ YOKSUL SAYILIR MI?
Yaşlılık aylığı kenarda kalsın davacı kadın temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen karara göre 150.000 YTL maddi tazminat ve 150.000 YTL manevi tazminat olmak üzere toplam 300.000 YTL tazminat almaya hak kazanmıştır. 300.000 YTL ( =300 milyar lira ) miktarındaki para ülkemin ezici çoğunluğunun benzetme olarak söylemek gerekirse; rüyasında bile göremeyeceği kadar gerçekten de yüklü bir miktardır. Ülkemde öğretmen emeklisine, işçi emeklisine ve hatta hakim emeklisine verilen miktarlar dikkate alındığında benzetmemizin hiç de abartı taşımadığı inkar edilmez toplumsal bir gerçekliktir.
B-I KESİNLEŞEN 150.000 YTL MADDİ TAZMİNAT YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIRMAZ MI?
Peki davacı kadın kendisine verilen 150.000 YTL maddi tazminat hükmü kesinleştiği halde yoksulluk nafakası alabilir mi? Bu konuda da değerli çoğunluk ile farklı düşündüğümüz anlaşılmaktadır. Davalı koca 150.000 YTL maddi tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum hiç dikkate alınmayacak mıdır? Bu konu tartışılmayacak mıdır? Bilimsel öğreti bu gerçeğin dikkate alınmasına işaret etmektedir. Yükümlü eş maddi tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum dikkate alınmak zorundadır. ( Mustafa DURAL, Tufan ÖGÜZ, Alper GÜMÜŞ, s. 150 ). Başka bir anlatımla maddi tazminata rağmen yoksulluğa düşme durumunun var olup olmadığı araştırılmalıdır. ( Ebru CEYLAN, Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul-2006, s. 112 ) OĞUZMAN/DURAL: Eğer yoksulluk nafakası isteyen taraf lehine maddi tazminata hükmedilmişse bu tazminat hesaplanırken kaybedilen nafaka menfaati nazara alınacağına göre lehine bir maddi tazminata hükmedilen kimse için artık yoksulluğa düşme şartı gerçekleşemez ve ayrıca bir de yoksulluk nafakasına hükmedilmemek gerekir. ( Kemal OĞUZMAN, Mustafa DURAL, Aile Hukuku, İstanbul-1994, s. 145 ) 150.000 YTL maddi tazminat ülkemiz koşullarında örnek olarak üç hakimin emekli ikramiyesi toplamı olmakla davacı kadının aylığına rağmen yoksul kabul edilse bile yoksulluğunu ortadan kaldıran miktardır. Nitekim TEKİNAY, maddi tazminat istemek olanağı varken yoksulluk nafakası ( TMK. m. 175 ) istemini gereksiz bile bulmaktadır. ( Selahattin Sulhi TEKİNAY, s. 275 ) ÖZTAN ise yoksulluk nafakası ( TMK. m. 175 ) hükmünün maddi tazminatın ( TMK. m. 174 f. I ) talep edilemediği durumlarda ortaya çıkabileceğini düşünmektedir. ( Bilge ÖZTAN, Aile Hukuku, Ankara-2004, s. 497 )
Bilindiği üzere maddi tazminatın maddi koşulları arasında yer alan zarar unsuru kocanın desteğini yitirmekten dolayı hem var olan hem de beklenen yararları kapsamaktadır. Oysa yoksulluk nafakası var olan yararlardan sadece zorunlu gereksinimleri kapsar. Başka bir anlatımla yoksulluk nafakası ( TMK. m. 175 ) kadının zorunlu gereksinimlerini karşılamak içindir. Yoksa onun evli olduğu zaman ki hayat seviyesini sürdürmesini temin için değil! ( DURAL/ÖGÜZ/GÜMÜŞ, s. 150 ) Koca yeni eşi dururken bir de eski eşine aynı hayatı/alıştığı hayatı yaşatmak zorunda değildir! Aksi durumda yeniden evlenen kocayı iki eşli duruma sokarız. Bu statüye ( =İki eşli gibi olmak statüsü ) bir örnek vermek gerekirse: Kocanın yen karısını tiyatroya götürmesi yanında eski karısının da tiyatro bileti bedelini karşılamak zorunda kalması gibi. Maddi tazminatın içeriğinde yoksulluk nafakasının kapsamına giren çıkarlar zorunlu olarak yer alır. Üstelik hakim maddi tazminatı belirlerken kadının ortalama yaşama süresini de, bu zorunlu gereksinimlerin de yer aldığı karşılığı belirlemek için dikkate almak zorundadır. Nitekim Dairem maddi tazminatın kapsamını bakın şu şekilde açıklamaktadır: Maddi tazminat irat şeklinde verilmeyip peşin olarak verildiğinde bu paranın peşin sermaye değerini göz önünde tutmak ve somut verilere dayanmak zorundadır. Kadının kocası ile oturduğu sırada kocanın temin ettiği hayat düzeyine yakın geçim koşullar yaratılmasına da özen gösterilmelidir ( Y2HD, 18.12.1996, 11110/13467 )
Kocanın temin ettiği hayat düzeyine yakın geçim koşulları yaratılmasına da özen, maddi tazminat için/hatırına gösterilir, yoksulluk nafakası için değil! Dairem, maddi tazminatı belirleyecek olan hakime üzeri örtülü olarak kadına kocası ile oturduğu sırada kocasının temin ettiği hayat düzeyine yakın geçim koşullarını yaratacak şekilde maddi tazminat vermek zorunda olduğunu söylediğine göre yoksulluk nafakasının unsuru olan zorunlu gereksinimler kendiliğinden karşılanmış olur. Nitekim davacı kadın, kocanın desteğini yitirmekten dolayı hem var olan hem de beklenen yararları için 5.000.000 YTL ( =5Trilyon TL ) maddi tazminat istemesine karşılık kendisine verilen 150.000 YTL ( =150 milyar lira ) miktarı istekleri ( =var olan ve beklenen yararları ) tatmin edildiği için yeterli bulunarak temyiz dahi etmemiştir. Davacı kadın, kocanın desteğini yitirmekten dolayı hem var olan hem de beklenen yararlarının yerel mahkeme tarafından karşılandığı düşüncesindedir.
B-Il KESİNLEŞEN 150.000 YTL MANEVİ TAZMİNAT YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIRMAZ MI?
Peki davacı kadın kendisine verilen 150.000 YTL ( =150 milyar lira ) manevi tazminat hükmü kesinleştiği halde yoksulluk nafakası ( TMK. m. 175 ) alabilir mi? Bu konuda da değerli çoğunluk ile farkı düşündüğümüz anlaşılmaktadır. Davalı koca 150.000 YTL ( =150 milyar lira ) manevi tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum hiç dikkate alınmayacak mıdır? Yükümlü eş manevi tazminat ödemeye mahkum edilmişse bu durum dikkate alınmak zorundadır. ( DURAL, ÖĞÜZ, GÜMÜŞ, s. 150 ). Başka bir anlatımla manevi tazminata rağmen yoksulluğa düşme durumunun var olup olmadığı araştırılmalıdır. ( CEYLAN, s. 112 ) 150.000 YTL manevi tazminat ülkemiz koşullarında örnek olarak üç hakimin emekli ikramiyesi toplamı olmakla davacı kadının aylığına ve 150.000 YTL ( =150 milyar lira ) maddi tazminat verilmesine rağmen yoksul kabul edilse bile yoksulluğunu ortadan kaldıran miktardır.
C- KATILMA ALACAĞI YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIRIR MI?
Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda kural mal rejimi ( =yasal mal rejimi ) edinilmiş mallara katılma rejimi olarak kabul edilmiştir.Kural mal rejiminde ( yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi ) ( =TMK. m. 202 f.I, 218-241 ) rejim süresince edinilen mallara ilişkin artık değerin paylaşımı ilkesi ( =TMK. m. 219 f.I, 236 f.I ) ile karşılığı verilerek edinilen mallara ilişkin artık değerin paylaşımı ilkesi ( =TMK. m. 219 f.I ) geçerlidir. Mal rejiminin tasfiyesi sonunda, yoksulluğa düşen esir yoksulluğu ortadan kaldıran uygun bir meblağ elde edip edemeyeceği yoksulluk durumu belirlenirken dikkate alınmak zorunda mıdır? Bilimsel öğreti ve İsviçre Hukuku bu konuda benimle aynı görüşü paylaşmaktadır.
Şöyle ki;
Mal rejiminin tasfiyesi sonunda, yoksulluğa düşen eşin yoksulluğu ortadan kaldıran uygun bir meblağ elde edip edemeyeceği yoksulluk durumu belirlenirken dikkate alınmak zorundadır. ( ÖZTAN, s. 503 ) Kaynak Kanun ( =İsviçre ) uygulaması da bu yöndedir. ( BGE 5C. 20/2001, BGE 117 II 16 E. lb., ÖZTAN, s. 503 ) Taraflar arasında seçilebilir mal rejimlerinden birinin seçildiği ileri sürülmediğine göre eşler arasında kural mal rejiminin ( yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi ) ( =TMK. m. 202 f.I, 218-241 ) geçerli olduğu duraksamasızdır. Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır. ( TMK. m. 231 ) Her eş ( =davacı kadın ) diğer eşe ( =kocasına ) ait artıl değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. ( TMK. m. 236 ) Davalı kocanın malvarlığı davalı kadın tarafından 30 Trilyon lira olarak açıklanmıştır. Davacı kadın, kocasından 5.000.000 YTL ( =5 Trilyon TL ) maddi tazminat ve 5.000.000 YTL ( =5 Trilyon TL ) manevi tazminat istemiş olduğu, 31 yıllık evli olup kocanın 30 Trilyon lira malvarlığı göz önüne alındığında en azından yoksulluğunu kaldıracak miktarda katılma alacaklısı ( TMK. m. 231 ) olduğu sadece dosyadaki resmi kayıtlarla bile açık seçik bellidir.
SONUÇ :
Yoksulluk, toplumun yaşam standardının mutlak veya göreli olarak belirlenmiş minimum düzeyinin altında kalan kişinin statüsü şeklinde tanımlanabilir. ( Şebnem GÖKÇEOĞLU BALCI, Yoksulluk-Hukuk İlişkisi Bağlamında Güvenceli Asgari Gelir, Güncel Hukuk Dergisi, Şubat-2007, s. 8 ). Başka bir anlatımla yoksulluğa düşme toplumdaki anlayışa göre şekillenebilir. ( DURAL, ÖĞÜZ, GÜMÜŞ, s. 149 ). O halde yoksulluk tanımı yapılırken ülkenin gerçeklerinin de ayırdında olunması gerçeğe ulaşma bağlamında belirleyici bir unsur olarak hukuk uygulamacıları tarafından göz önünde bulundurulması gereken önemli bir argümandır. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2005 tarihli yoksulluk araştırması sonuçlarına göre ülkemizdeki nüfusun yüzde 20, 51 yani 14 milyon 681 bin kişi yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ( UNDP ) 2006 verilerine göre ise Türkiye'de nüfusun yüzde 27'si yoksulluk sınırının altındadır. ( BALCI, s. 8 ) Diğer veriler kenarda kalsın sadece 30 trilyon liralık malvarlığında katılma alacağı bulunan bir kadına bile yoksul demek ülke nüfusunun yüzde 99 bölümünün yoksulluğunun tescili anlamını taşır.
Bütün bu gerçeklere bakıldığında kendisine 300 milyar lira tazminat verilen, SSK aylığı bulunan, şirket hissesi olan ve üstelik 30 trilyon liralık malvarlığında katılma alacağı bulunan bir kadına yoksul demek toplumdaki yoksul anlayışına uygun mudur? Ayrı ayrı olarak; A veya B veya C bentlerinde yer alan sebeplerle bile yoksulluk nafakası verilemeyeceği gibi A+B+C= toplamında ise hiçbir şekilde davacı kadına yoksulluk nafakası verilemez düşüncesindeyim. Açıkladığımız gerekçelerle yoksulluk nafakasının reddedilmesi konusunda yerel mahkeme hakimi ile aramızda görüş birliği olduğu için değerli çoğunluğun farklı düşüncesine katılmıyorum.


T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/10323

K. 2004/10219

T. 30.9.2004

• YOKSULLUK NAFAKASI TALEBİ ( Davacı Kadının Asgari Ücret Düzeyinde Gelire Sahip Olmasının Yoksulluk Nafakası Bağlanmasına Engel Teşkil Etmemesi )

• ASGARİ ÜCRET DÜZEYİNDE GELİRE SAHİP OLAN KADIN ( Yoksulluk Nafakası Talep Edebileceği )

• NAFAKA TALEBİ ( Davacı Kadının Asgari Ücret Düzeyinde Gelire Sahip Olmasının Yoksulluk Nafakası Bağlanmasına Engel Teşkil Etmemesi )

• HAKKANİYET PRENSİBİ ( Yoksulluk Nafakası Tayin Edilirken Gözönünde Bulundurulması Gereken Hususlar )

4721/m.4,175

ÖZET : Eşler, boşanma kararı kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası talep edebilirler. Ancak sonradan talep edilen yoksulluk nafakasında, boşanma anındaki şartlara göre değerlendirme yapılmalıdır. Asgari ücret düzeyinde gelir sahibi olmak yoksulluk nafakası bağlanmasına engel teşkil etmez. Dosya kapsamından davacı kadının boşanma ile yoksulluğa düşeceği anlaşılmaktadır. Uygun yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi isabetsizdir.
DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı dilekçesinde, davalının eski eşi olup, 26.06.2001 tarihinde mahkeme kararı ile boşandıklarını ancak bu boşanma kararı ile birlikte nafakaya hükmedilmediğini beyan ederek aylık 700.000.000.- Lira yoksulluk nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, yoksulluk nafakasına karar verilebilmesi için yoksulluğa düşme ile boşanma arasında illiyet bağının bulunması, yoksulluğun boşanma sonucu olması gerektiği, yoksulluk nafakasının koşullarının boşanma hükmünün kesinleştiği ana göre belirleneceği ve davacı kadının yoksul olmadığı, terzilik yaptığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık, yoksulluk nafakası verilmesi talebine ilişkin bulunmaktadır. Eşler, boşanma davası kesinleştikten sonra da yoksulluk nafakası isteyebilir. Ancak, sonradan talep edilen yoksulluk nafakasında, nafakaya karar verirken, boşanma anındaki şartlara göre değerlendirilip bir karar verilmesi gerekir.
Davacı kadının boşanma davası sırasında terzilik ile geçimini sağladığı ve aylık gelirinin 50.000.000 - 60.000.000.- Lira civarında olduğu anlaşılmaktadır. Önceki dava 10.04.2000 tarihinde açılmış ve 26.06.2001 tarihinde boşanmaya karar verilmiştir. Toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı kadının, boşanma nedeni ile yoksulluğa düşeceği görülmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret düzeyinde gelire sahip olunması yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. Davacı kadının mevcut ekonomik durumu davanın açıldığı tarihteki şartlara göre onu yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir.
O halde mahkemece, davacı kadının zorunlu ihtiyaçları ile ülkedeki ekonomik yapı ve enflasyon nedeni ile, paranın satın alma gücünün düşmesi hususları göz önünde bulundurularak MK'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de nazara alınarak uygun miktarda yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.09.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/12590

K. 2003/12224

T. 14.10.2003

• NAFAKA DAVASI ( Dava Tarihi İtibariyle Tarafların Ne Kadar Maaş Aldıkları Tespit Edilmediği Gibi Asgari Ücret Düzeyinde Bile Olmayan Dul ve Yetim Maaşının Yoksulluğu Ortadan Kaldırmadığı da Dikkate Alınmadan Hüküm Kurulmasının Hatalı Olduğu )

• TARAFLARIN NE KADAR MAAŞ ALDIKLARININ TESPİT EDİLMEMESİ ( Asgari Ücret Düzeyinde Bile Olmayan Dul ve Yetim Maaşının Yoksulluğu Ortadan Kaldırmadığı da Dikkate Alınmadan Hüküm Kurulmasının Hatalı Olduğu - Nafaka Davası )

• DUL VE YETİM MAAŞI ( Yoksulluğu Ortadan Kaldırmadığı - Yoksulluk Nafakası Davası )

4721/m.175,176

ÖZET : "Dava tarihi itibariyle" tarafların ne kadar maaş aldıkları resmi kurumlarından sorularak tespit edilmediği gibi asgari ücret düzeyinde bile olmayan dul ve yetim maaşının yoksulluğu ortadan kaldırmadığı da dikkate alınmadan eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.
Ayrıca, davalının gelirinin işgal ettiği mevkiin gerektirdiği yaşam düzeyini gerçekleştirmekte yetersiz kalması onu nafaka yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi, nafakanın "hakkaniyet" ölçüsünde artırılmasını engelleyici nitelikte yasal bir gerekçe de değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, önceki yoksulluk nafakasının artırılması istenilmiş, mahkemece, davacının ölen babasından annesi ile birlikte dul ve yetim maaşı aldığı, davalının ise emniyet müdürü olup işgal ettiği mevki itibariyle aldığı maaşın yeterli olmadığı bu hususun tüm memurlar için geçerli olduğu böylece nafakanın artırılması halinde davalının ödeme imkanı kalmayacağı gerekçeleriyle istemin reddine karar verilmiştir.
TMK.nun 175. maddesine göre; "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir"
Aynı şekilde 176/4. maddesinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde artırılıp azaltılabileceği kabul edilmiştir.
Yoksulluğun ortadan kalkması halinde ise mahkeme kararı ile nafakanın kaldırılabileceği öngörülmüştür ( TMK. md. 176/3 ).
Somut olayda, taraflar 29.05.1998 tarihinde boşanmış ve davacı lehine 10.000.000 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir. Davacı ev hanımı olup 3 ayda bir annesi ile birlikte dul ve yetim maaşı almaktadır. Davalı ise 1. sınıf emniyet müdürü ve APK Başkanıdır. İşbu dava boşanmanın kesinleşmesinden yaklaşık 3 yıl geçtikten sonra açılmıştır.
Buna göre tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değiştiği sabittir. Ne var ki "dava tarihi itibariyle" tarafların ne kadar maaş aldıkları resmi kurumlarından sorularak tespit edilmediği gibi asgari ücret düzeyinde bile olmayan dul ve yetim maaşının yoksulluğu ortadan kaldırmadığı da dikkate alınmadan eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.
Ayrıca, davalının gelirinin işgal ettiği mevkiin gerektirdiği yaşam düzeyini gerçekleştirmekte yetersiz kalması onu nafaka yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi, nafakanın "hakkaniyet" ölçüsünde artırılmasını engelleyici nitelikte yasal bir gerekçe de değildir.
O halde mahkemece eksiklikler giderilip, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, günün koşullarındaki paranın alım gücü, dul ve yetim maaşının miktarı dikkate alınıp "hakkaniyete" uygun ölçüde nafakaya hükmedilmelidir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/3-84

K. 2007/95

T. 28.2.2007

• NAFAKANIN ARTIRILMASI ( Davacı Kadının Boşandıktan Sonra Bir Şirkette Çalışmaya Başladığı ve de Davalının Gelir Durumunun da Gözetilerek Reddedilmesi İsabetli Olduğu )

• NAFAKANIN KALDIRILMASI DAVASI ( Davalının ( Kadının ) Çalışarak Elde Ettiği Gelir İle Aldığı Nafaka Miktarı Toplamının Davalıyı Yoksulluktan Kurtaracak Nitelikte Bulunmadığından Reddi Gereği )

• YOKSULLUK NAFAKASI ( Günün Ekonomik Koşulları İle Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumları ve Yaşam Tarzları Değerlendirilerek Takdir Edileceği - Ahlaki ve Sosyal Düşüncelere Dayandığı )

• BOŞANMADAN SONRA NAFAKA ALACAKLISININ İŞE GİRMESİ ( Nafakanın Arttırılması Talebinin Reddini Gerektirirken Yoksulluktan Kurtaracak Nitelikte de Bulunmadığından Nafakanın Kaldırılması Talebinin de Reddini Gerektirdiği )

4721/m.176

ÖZET : Dava nafakanın artırılması ve nafakanın kaldırılması talebidir.
Davacı kadının boşandıktan sonra bir şirkette çalışmaya başladığı ve de davalının gelir durumunun da gözetilerek; yoksulluk nafakasının artırılmasına ilişkin talebin reddi gerekir.
Birleştirilen davada davalının ( kadının ) çalışarak elde ettiği gelir ile aldığı nafaka miktarı toplamının, davalıyı yoksulluktan kurtaracak nitelikte bulunmamaktadır. Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun zail olmadığı gözetilerek, davacının nafakanın kaldırılmasına yönelik davasının reddine karar verilmesi gerekir.
Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır.
DAVA : Taraflar arasındaki "nafakanın artırılması ve nafakanın kaldırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A... 10. Aile Mahkemesince asıl dava olan nafakanın artırılması davasının reddine, birleşen dava olan nafakanın kaldırılması davasının ise kabulüne dair verilen 30.12.2005 gün ve 2005/393-1477 E.K. sayılı kararın incelenmesi davacı ( birleşen davada davalı ) vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 3.4.2006 gün ve 3196-3451 sayılı ilamı ile;
( ... Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkili ile davalının 21.10.2003 tarihinde verilen kararla boşandıklarını ve müvekkili lehine aylık 100.000.000 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini; takdir edilen nafakanın, aradan geçen zaman içerisinde müvekkilinin ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda olduğunu iddia ederek; aylık nafaka miktarının 300.00 YTL'ye çıkartılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleştirilen davada ise; davalının boşandıktan sonra bir şirkette çalışmaya başladığı ve yoksulluğun ortadan kalktığı iddia olunarak, nafakanın kaldırılması istenilmiştir.
Mahkemece; "TMK'nun 176/3.maddesine göre irat biçimde ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakası, nafaka alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Davacı G. vekilinin duruşmadaki kabul beyanı ve tanık beyanlarında davacı G.'nin boşandıktan sonra Uzmanlar Tıp Merkezi adlı özel bir işyerinde asgari ücretle çalıştığı ve yoksulluğunun ortadan kalktığı kabul edilmiştir. Her ne kadar davacı vekili davacının asgari ücretle çalışmasının yoksulluğunu ortadan kaldırmayacağını ileri sürmüşse de ülkenin genel ekonomik şartları davalının geliriyle davacının geliri arasında anormal sayılacak bir fark bulunmaması sebebiyle davacı vekilinin bu beyanına itibar edilmemiştir, gerekçesiyle" davacının yoksulluk nafakasının artırılmasına ilişkin talebinin reddine, birleştirilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin davanın ise kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ( k.davalı ) vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacının boşanmadan sonra asgari ücretle işe girip çalıştığının anlaşılmasına ve de davalının gelir durumunun da gözetilerek; yoksulluk nafakasının artırılmasına ilişkin talebin reddiyle ilgili verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, davacı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddi ile artırma ilişkin verilen hükmün ONANMASINA,
2- TMK'nun 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Davalı ( birleşen davanın davacısı ); yukarıdaki yasa hükmü gereğince; davacının ( k.davalının ) yoksulluğunun zail olduğu iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir ( HGK.07.10.1998 gün, 1998/2656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları ).
Davalı ( kadın ) boşanma sırasında bir işte çalışmamaktadır. Kendisine aylık 100.000.000 lira yoksulluk nafakası bağlanmıştır. Boşanmadan sonra asgari ücretle ( aylık 350 YTL maaşla ) işe girmiştir. Aldığı nafaka ile geçinmesi günümüz ekonomik koşullarında mümkün görünmediğine göre; işe girip çalışması zorunluluk arzetmektedir. Aldığı nafaka miktarı ile, çalışarak elde ettiği asgari ücret miktarı toplamı ise, onu, yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Zira yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki bilimsel öğretide; "Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğindedir" şeklinde açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır ( Akıntürk, Turgut; Aile Hukuku, 2.cilt, 151.2002, sh.294 ).
Davacının aylık ( 1100 YTL ) gelir durumuna göre değerlendirme yapıldığında; davalının ( kadının ) çalışarak elde ettiği gelir ile aldığı nafaka miktarı toplamının, davalıyı yoksulluktan kurtaracak nitelikte bulunmadığının.kabulü gerekir.
Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun zail olmadığı gözetilerek, davacının nafakanın kaldırılmasına yönelik davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir .
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı ( Birleş.en davada davalı ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/12929

K. 2005/12075

T. 21.11.2005

DAVA : Taraflar arasında görülen nafakanın kaldırılması davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Davacı vekili dilekçesi ile; tarafların protokole dayalı anlaşmalı boşandıklarını, davalının müşterek çocuğa bakacağı ve çalışmayacağı düşünülerek, aylık 200.000.000 TL yoksulluk nafakası öngörüldüğünü; ancak, davalının boşanmadan hemen sonra çalışmaya başladığını, bu nedenle yoksulluk nafakasının koşullarının ortadan kalktığını iddia ederek; yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; boşanma kararının verildiği tarihte de davalının çalıştığını, bu durumu davacının bilmesine rağmen protokolle nafaka ödemeyi kabul ettiğini, nafaka kararının kesinleştiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalının 02.06.2004 tarihinden itibaren özel bir şirkette çalıştığından bahisle, nafakanın kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında yapılan protokol gereğince davalı eş için aylık 200.000.000 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiş, karar temyiz edilmeyerek 12.4.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasına göre; davalı, 2.6.2004 tarihinden itibaren bir şirkette asgari ücretle (aylık 318 YTL) çalışmakta, davacı ise; bir ilaç şirketinde çalışmakta ve aylık 2000 YTL maaş almaktadır.
Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde taraflardan biri aleyhine katlanamayacak ölçüde bozulmuşsa taraflar artık akitle bağlı tutulmamak için Türk Medeni Kanunun 2.maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler. Nitekim davacı da bu konuda dava açmıştır.
Ancak, mahkemece; davalının işe girmesi gerekçe gösterilerek nafakanın kaldırılmasına karar verilmiştir. Oysa, davalının aldığı nafaka miktarı 200 YTL olup, davalının başkaca geliri de bulunmamaktadır. Bu miktar parayla davalının, Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998/656;688 sayılı ilamında belirtilen ihtiyaçlarını karşılaması mümkün görünmemektedir. O halde davalının geçimini temin etmek için çalışması zorunluluk arzetmektedir. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında, "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. (HGK.07.10.1998 gün ve 1998/2-656 E-1998/688 K,26.12.2001 gün -2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün -2002/2-397-339 sayılı kararları).
Mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar çerçevesinde, davalının yoksulluk durumu değerlendirilip, taraflar arasında yapılan sözleşme ve bu sözleşmeye bağlılık ilkesi de gözetilerek, sonucu dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/11406

K. 2005/10194

T. 17.10.2005

DAVA : Taraflar arasında görülen nafakanın kaldırılması davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Davacı boşanma kararı ile davalı lehine yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, halen 105 YTL nafaka ödediğini; ancak, davalıya boşandıktan sonra babasından gayrimenkuller kaldığını, yoksulluk durumunun kalktığını iddia ederek; nafakanın kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, "Davacının SSK emeklisi olduğu ayda 472 YTL civarında maaş aldığı, kendine ait dairede oturduğu, oturduğu dairesi dışında iki dairesinin daha olduğu, birisinin kirada olduğu anlaşılmaktadır. Tarafların boşanmaları 1999 yılında gerçekleştiği; davalının miras kalan araziler ve yetişen çocukları nedeniyle ve azda olsa almakta olduğu ayda 92 YTL emekli maaşı ile birlikte yoksulluk çekmediği, davacı tarafından ekonomik durumunun çok iyi olmadığı, toplanan delillerden anlaşıldığından boşanma davası sırasında bağlanan ve sonradan artırılan yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren kaldırılması uygun görülmüştür, gerekçesiyle" davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
TMK'nun 176/3.maddesine göre, "İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evlenmiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır."
Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 gün, 1998/656;688 sayılı ilamında; "... yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların" yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. (HGK 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı ve 26.12.2001 gün-2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararları)
Somut olayda; davalı (kadın), aylık 92 YTL maaş ile, aylık 105 YTL yoksulluk nafakası olmak üzere toplam: aylık 197 YTL gelire sahip olup, bu miktar, davanın açıldığı tarihteki ekonomik şartlara göre; onu, yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Davalıya babasının ölümü ile bir kısım gayrimenkullerin intikal ettiği anlaşılmaktadır. Bu gayrimenkullerin üzerinde Ziraat Bankası lehine rehin hakkı mevcuttur. Davalının, taşınmazlardan ne şekilde yararlandığı elde ettiği gelirin miktarı araştırılıp onu yoksulluktan kurtaracak nitelikte olup olmadığı tartışılmamıştır. Davalının geliri tam ve sağlıklı olarak tespit edilmeli, bundan sonra yukarıda bahsedilen Hukuk Genel Kurulu kararları çerçevesinde yoksulluk durumu değerlendirilmeli, sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Eksik inceleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.10.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/14060

K. 2003/14386

T. 16.12.2003

• YOKSULLUK NAFAKASININ ARTIRILMASI TALEBİ ( Davacının Asgari Ücretle Çalışmakta Olmasının Nafakanın Artırılmasına Mani Olmaması )

• NAFAKANIN ARTIRILMASI TALEBİ ( Davacı Eşin Asgari Ücretle Çalışmakta Olmasının Yoksulluk Nafakasına Mani Olmaması )

• ASGARİ ÜCRET ORANINDA GELİRİ BULUNAN EŞ ( Yoksulluk Nafakasının Artırılması Talebi )

4721/m.175

ÖZET : Yargıtay'ın yerleşmiş kararlarına göre, asgari ücret seviyesinde geliri olmak, yoksulluk nafakasına hükmedilmesine engel bir olgu değildir ( HGK. 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı ). Nafakanın arttırılması talebi ile açılan bu davanın yargılaması sırasında yapılan incelemede davacının asgari ücret civarında ( 250.000.000 TL. ) bir ücret ile özel bir şirkette çalıştığı anlaşılmaktadır. O halde Mahkemece yukarıda anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında benimsenen ilkeler uyarınca özellikle davacının boşanma davası sırasında da çalıştığını beyan etmiş olmasına rağmen yoksulluk nafakasına hükmedilmiş olması da göz önünde bulundurularak, tarafların gerçekleşen mali ve sosyal durumları dikkate alınarak hakkaniyet gereğince nafakanın uygun miktarda arttırılmasına karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli Mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmişi.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava dilekçesinde daha önce hükmedilen yoksulluk nafakasının arttırılması istenilmiş; Mahkemece, davacının sabit gelirli bir işte, asgari ücret seviyesinin üzerinde gelir elde ederek çalıştığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
MK'un 175. maddesi ""Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir."" hükmünü getirmiştir.
Her ne kadar yoksulluğun tanımı yasamızda yapılmamış ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7.10.1998 tarih ve 2-656/688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
Yargıtay'ın yerleşmiş kararlarına göre de asgari ücret seviyesinde geliri olmak, yoksulluk nafakasına hükmedilmesine engel bir olgu değildir ( HGK. 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı ).
Tarafların Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/565-2000/519 sayılı kararı ile boşandıkları, davacının çalıştığını o dava sırasında da beyan ettiği ve lehine olarak yoksulluk nafakasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Nafakanın arttırılması talebi ile açılan bu davanın yargılaması sırasında yapılan incelemede davacının asgari ücret civarında ( 250.000.000 TL. ) bir ücret ile özel bir şirkette çalıştığı anlaşılmaktadır.
O halde Mahkemece yukarıda anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında benimsenen ilkeler uyarınca özellikle davacının boşanma davası sırasında da çalıştığını beyan etmiş olmasına rağmen yoksulluk nafakasına hükmedilmiş olması da göz önünde bulundurularak tarafların gerçekleşen mali ve sosyal durumları dikkate alınarak hakkaniyet gereğince nafakanın uygun miktarda arttırılmasına karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.