Mesajı Okuyun
Old 04-05-2007, 12:00   #3
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
1. Ceza Dairesi
E.2004/5159
K.2005/690
T.4.4.2005

SUÇ DELİLLERİNİ YOK ETMEK
HAKSIZ TAHRİK
VEKALET ÜCRETİ

MAKTÜLÜN VURULMASINDAN SONRA, ÖLDÜ DÜŞÜNCESİ İLE ARACA BİNDİRİLİRKEN, SANIĞIN ISRARI İLE YARDIM ETME EYLEMİ, SUÇ DELİLLERİNİ GİZLEMEK ŞEKLİNDE DEĞERLENDİRİLEBİLİR; ADAM ÖLDÜRME SUÇUNA İŞTİRAK OLMAZ; MAKTULÜN, SANIĞA YÖNELİK, HAKSIZ TAHRİK OLUŞTURACAK HİÇBİR EYLEMİ YOKSA, SANIĞIN CEZASI, TAHRİK HÜKMÜ İLE İNDİRİLEMEZ; VEKALET ÜCRETİ, VEKİL YERİNE, MÜDAHİLE VERİLEMEZ.

5237/md. 29, 281, 283 (765/md.51,296)

Gasp suçunu kolaylaştırmak maksadıyla Özcan'ı birlikte öldürmekten ve gasptan sanıklar Kadir ile Ahmet, iş bu ölümle biten kavgada suç delillerini gizlemekten sanıklar Yusuf ile Naci'nin yapılan yargılanmaları sonunda: Hükümlülüklerine sanık Ahmet'in gasp suçundan beraatine ilişkin E. 1.Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 17.12.2003 gün ve 468/605 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahiller tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

1- Sanık Ahmet müdafii yüzüne karşı 17.12.2003 günü tefhim edilen hükmü 24.9.2004 günü temyiz ettiğinden, yasal süresinden sonra vaki temyiz isteminin CMUK'nın 310 ve 317. maddesi uyarınca reddine,

2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Kadir, Yusuf ve Naci'nin suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, cezayı azaltıcı tahrik ve takdiri tahfif sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, gasp suçundan sanık Ahmet hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, müdahiller İsmail, Turhan ve Rezzan vekili ile müdahil Şefika vekillerinin sanıklar Kadir ve Ahmet'in adam öldürmek, Kadir'in hırsızlık ve Naci ile Yusuf'un suç delillerini gizlemek suçlarının vasfına, Ahmet'in gasp suçunun sübutuna, TCK'nın 51. maddesinin uygulanmasının gerekmediğine vesaireye ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

a ) Oluş ve kabule göre; sanık Ahmet'in öldürme eylemi öncesinde veya sırasında asli fail sanık Kadir'e yardımda bulunduğuna, herhangi bir aşamada yardımda bulunmayı vadeylediğine ilişkin kanıt bulunmadığı, ancak maktul Özcan'ın vurulmasından sonra öldü düşüncesiyle araca bindirilirken sanık Kadir'in ısrarı ile yardım etmesi ve suç delillerini gizlemesi fiili TCK'nın 296. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği gözetilmeden, yazılı şekilde unsurları oluşmayan adam öldürme suçuna fer'an iştirakten hüküm kurulması, b ) Kabul ve dosyadaki delillere göre; maktulün sanık Ahmet'e yönelik tahrik teşkil eden herhangi bir haksız davranışı bulunmadığı halde, sanık Ahmet lehine TCK'nın 51/1. maddesi uygulanarak cezasından indirim yapılması,

c ) Hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi nazara alınarak 700.000.000.-lira maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde vekalet ücretinin eksik tayini,

bb ) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.4.2004 gün ve 47/101 sayılı kararı uyarınca hükmedilen vekalet ücretinin vekili yerine müdahile verilmesi lüzumu,

Sonuç : Yasaya aykırı ve müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanıklar hakkındaki hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 4.4.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

**Yargıtay Ceza GK'nun bahsedilen kararı :

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
E.2004/10-70
K.2004/101
T.23.2.2005

YAŞ DÜZELTME KARARLARI

İLK DEFA ÇALIŞMAYA BAŞLADIKTAN SONRA VERİLMİŞ YAŞ DÜZELTME KARARLARI MALULLÜK YAŞLILIK VE ÖLÜM SİGORTALARINDA DİKATE ALINMAZ.

506/md. 6, 120
1479/md. 66
5434/md. 105
1111/md. 81

Taraflar arasındaki “Tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. 14. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 4.3.2004 gün ve 2003/26 E. 2004/101 K. sayılı kararın incelenmesi taraflar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 28.6.2004 gün ve 2004/3021-5983 sayılı ilamı ile;

(…Dava, kesinleşmiş mahkeme ilamı gereği talep tarihini takip eden aybaşı itibariyle davacının yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkin olup, uyuşmazlık, yaşlılık aylığı bağlanmasında; sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin mi? Yoksa çalışmanın başlamasından sonra mahkeme kararı ile düzeltilen tarihin mi? Yoksa çalışmanın başlamasından sonra mahkeme kararı ile düzeltilen tarihin mi? Esas alınacağı ve bu bağlamda düzeltilen doğum tarihinin ilk defa çalışmaya başlandığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı olan doğum tarihi yerine ikame edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasamızın 2. maddesi “Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti” olduğunu işaret etmekte, 60. maddesinde ise “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” Denilmek suretiyle “Hiç kimsenin sosyal güvenlik hakkından mahrum” edilemeyeceği vurgulanmaktadır. Öte yandan, 506 sayılı Yasa’nın 6. maddesi de “Sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez” olduğunu hükme bağlamaktadır.

İşte bütün bu yasal düzenlemelerle, “Sosyal güvenlik” konusunun kamusal niteliği ön plana çıkartılmakla birlikte, özünde huzurlu bir toplum oluşturulması, milli dayanışmanın sağlanması, eşitlik ve adalet ilkeleri çerçevesinde insan haklarına saygılı ve bireylerin yaşam koşullarının iyileştirilerek insanca yaşam olanaklarının hazırlanması görevi cümlesinden olarak, toplumun olabildiğince kapsamlı biçimde sosyal güvenceye kavuşturulması, diğer bir anlatımla geniş halk kitlelerinin Devletin koruması (sosyal güvenlik şemsiyesi) altında toplanmasının amaçlandığını söylemek yerinde olur.

Diğer taraftan İş ve Sosyal Güvenlik Kanunlarının (vaz’ındaki) çıkartılmasındaki asıl etkenlerden bir de çalışma hayatının düzenlenmesi yanında, işverenler karşısında güçsüz ve zayıf durumda bulunan, çalışanların haklarının güvence altına alınması amacına yöneliktir.

Öyle ise, bu sosyal amaçlara ulaşılmasında yasaların genişletici yorumla el alınması, bu çevrede, çalışanlar lehine hareket edilerek, yok edici ve yıkıcı değil fakat yapıcı yaklaşımlar içinde olunması, sosyal güvenlik hukukunun evrensel ilkelerindendir.

Konuya bu açıdan bakan Dairemizin ilk günden beri sapma göstermeksizin uygulaya geldiği yerleşik inançlarına göre, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 120. maddesinde Mahkemelerden verilen yaş tashihi kararlarının uygulanmayacağına ilişkin herhangi bir açıklık bulunmadığı da göz önünde tutularak maddede sözü edilen” … ilk defa çalışmaya başlandı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri esas tutulur” hükümle, bir kimsenin birden çok (değişik) tarihlerde nüfusa kayıt edilmiş olması veya nüfus kütüğü ile nüfus cüzdanı arasında uyumazlık olması gibi hallerde, uygulamada birlik sağlanmasına yönelik olarak “ilk kayıtın esas alınması” gereğine işaret edilmek istendiği kabul edilmektedir.

Kesinleşmiş Mahkeme hükmü ile düzeltilmiş doğum kadının yaş tashihine konu edilen ilk kayıtta yer alan doğum tarihindeki yanlışlığı tümüyle keenlemyekun hale getirdiği, diğer bir anlatımla ilk kayıttaki yanlışlığı başlangıçtan itibaren silmek suretiyle ortadan kaldırdığı ve yargı kararıyla düzeltilmiş şekliyle oluşturulan bu yeni kaydın ise silinen ilk kaydın yerine geçtiği ikame edildiği, yadsınamaz. Bu durumda yaş düzeltme kararıyla idarece düzenlenen ilk kayıt iptal edilmekle orta yerde, uygulamaya elverişli olarak, bir tek mahkemece düzeltilmiş kayıt kalmış olacağından artık farklı iki nüfus kaydının varlığından da söz edilemez. Aksine bir yaklaşımla, ilgili yasa maddesinde yer almadığı halde, mahkemelerce düzeltilen doğum tarihlerine değer atfedilemeyeceği, yaş tashihi kararlarının uygulamada nazara alınmayacağı gibi yasa koyucunun öngörmediği bir anlam, madde metnine yorum yoluyla dahil edilerek yüklenemez.

Esasen, Anayasa’nın 138/son maddesine göre de, kesinleşen yargı kararlarının gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı, bu cümleden olarak, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunluluğu vardır.

Bütün bu olgular yanında, 30.10.1987 tarihli Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 83.maddesi ve daha sonra bu yönetmeliği yürürlükten kaldıran 16.1.2004 tarihli yönetmeliğin 85. maddesinde de aynen tekrarlandığı şekliyle, yapılan düzenlemelerde, yukardan beri açıklaya geldiğimiz konuyla ilgili görüşlerimizin doğrulandığı görülmektedir.

Nitekim bahsi geçen yönetmeliğin anılan maddelerinde”… birden fazla nüfus kaydı bulunanların bu kayıtları arasında fark varsa, tarihi eski olan kayıt, sonraki kayıt idare veya kaza mercilerinden verilmiş bir kararla yapılmış veya düzeltilmiş ise, kararlar kesinleşmiş olmaları şartıyla nüfus kayıtlarına geçirilmemiş olsa bile, yukarda belirtilenler için bu kayıt esasa olur” denilerek, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak, “Yaş tashihi kararlarının sosyal sigorta işlemlerinde esas alınacağını” amir bulunmaktadır.

Şu hale göre kesinleşmiş mahkeme hükmü ile düzeltilmiş nüfus kütüğündeki doğum tarihi asıl ve ilk kayıt olarak kabul edilmesi ve 506 sayılı Kanun uygulamalarında dikkate alınması yasal bir zorunluluktur. Belirtelim ki 506 sayılı Yasa’nın 120. maddesinde, mahkemelerden verilen yaş tashihi kararlarının uygulanmayacağına veya bu kararın 18 yaşın doldurulmasından evvel veya işe girişten önce alınmış olmak şartıyla esas alınacağı, aksi takdirde yapılan yaş düzeltmenlerinin nazara alınmayacağına ilişkin 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun 105/2. maddesine koşut herhangi bir hüküm yoktur. Kurumun aksine işlemleri hukuki dayanaktan yoksundur.

Öte yandan somut olayda, çekişmeye konu edilen yaş tashihi davası ile son zamanlardaki Yasa değişiklikleri özellikle de 4447 sayılı Yasa ile getirilen ve aylık bağlama vs. de yaş sınırını yükselten böylece sigortalılar aleyhine ağırlaştırıcı hükümler içeren düzenlemelerden kurtulma amacının güdüldüğü; bu suretle kötü niyet gösterilerek Kanuna karşı hile yoluna başvurulduğu, veya bu yaş tashihi davasının anılan manada muvazaa içerdiği de iddia ve ispat edilmiş değildir.

Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

A- Davacının İsteminin Özeti: Davacı, yaşlılık aylığı isteminin davalı Kurumca reddedildiğini belirterek, tahsis işlemlerinde düzeltilen doğum tarihinin dikkate alınarak yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemektedir.

B- Davalı Yanıtının Özeti: Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı vekili, 506 sayılı Kanun’un 120. maddesi hükmüne dikkat çekerek, malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kollarında, ilk defa çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas alınabileceği savunmasında bulunmuştur.

C- Yerel Mahkemenin Kararının Özeti: Davacının ilk defa 8.8.1977 tarihinde sigortalı çalışmasının başladığı, bu tarihten sonraki bir tarihte ilgili mahkemece davacının yaşının büyütülmesine karar verildiği, oysa ki, davacı sigortalının ilk işe girişinden sonra mahkeme tarafından yaşının düzeltilmesinin emeklilik yaşının hesaplanmasında dikkate alınmayacağı belirtilerek; “Davanın reddine” karar verilmiştir.

D- Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme: Hüküm, taraflar vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıya aynen alınan gerekçelerle bozulmuş, yerel mahkemece bu bozmaya karşı önceki gerekçeler tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.

E- Maddi Olay: Davacı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında ilk defa 8.8.1977 tarihinde çalışmaya başlamış olup, anılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihi 1.1.1961 günüdür. 18.7.1978 tarihinde sonuçlanan “yaş düzeltme” davasında, 1961 olan doğum tarihi, ay ve gün aynı kalmak kaydıyla, 1959 olarak düzeltilmiştir. Düzeltilen bu tarihin bir kısım sigorta işlemlerine esas alınması gerektiği iddia edilmekte ise de Sosyal Sigortalar Kurumu, işlemlerine, ilk defa çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihini esas almaktadır.

F- Gerekçe: Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 120. maddesi olup, uyuşmazlık; ilk kez sigortaya tabi bir işte çalışmaya başladıktan sonra mahkemece düzeltilen doğum tarihinin Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı’nca yaşlılık aylığı tahsis işlemlerinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Yasalarda yer alan yaşla ilgili düzenlemeler, yaşamın her alanında etkisini göstermekte, bir kısım hakların kazanılması, kullanılması ya da sona ermesinde dikkate alınmaktadır.

1587 sayılı Nüfus Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca; “Her çocuğun doğum tutanağı doğum bildirisi yapılan nüfus dairelerince adlı ve soyadlı olarak tutulur.

Anılan Kanun’un 46. maddesi ile kayıt düzeltme kapsamında, yaş düzeltme davalarına olanak tanınmış olup, düzeltilen kayıtlar ilgili kütüğe geçirilmektedir.

Değişik yasalarda, yaşla ilgili, sınırlayıcı nitelikte düzenlemeler bulunmaktadır.

1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun, “yaşlarını değiştirenler” başlıklı 81. maddesinde kural olarak; “Askerlik çağına girdikten sonra yaşlarını değiştirenlerin yaşlarında yapılan değişikliğin askerliklerine tesiri yoktur..”

5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu’nun 105. maddesi ile, yaş düzeltmesi için 18 sınırını getirmiştir. Yaş düzeltmeleri 18 yaş doldurmadan yapılmışsa geçerli sayılacak, sonraki düzeltmeler anılan Yasa açısından dikkate alınmayacaktır. Bu düzenleme ile de yaş düzeltme kararlarına sınırlı bir geçerlilik tanındığı görülmektedir.

1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 66. maddesi hükmünde; “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının sigortalının bu Kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri esas tutulur.” Madde, açıkça yaş düzeltmesinden söz etmese de, ilk defa çalışılmaya başlayan tarihteki nüfus kütüğünde yazılı kayıtların gözetileceğinin belirtilmiş olması karşısında benzer sonuca ulaşılmaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 120/2. maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. Bu hükme göre; “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.”

Bu noktada uyuşmazlık, yaş düzeltmeye ilişkin yargı kararları ile sosyal güvenlik yasalarında oluşturulmuş olan sigortalılık statüsüne müdahale edilip edilmeyeceğidir.

Nüfus Kanunu’nda kayıt düzeltme davalarından amaçlanan, tutulmakta olan sicilin, gerçek duruma uygunluğunun sağlanmasıdır.

5434 sayılı Kanuna göre ölçü 18 yaş, 1479 sayılı Kanuna göre ilk defa Bağ-Kur’a bağlı çalışma, 506 sayılı Kanuna göre ilk defa herhangi bir sosyal güvenlik kurumunda çalışmaya başlama ilkesinin sosyal güvenlik yasalarında düzenlenmiş olan bir kısım sigorta kollarında, dikkate alınmasındaki amaç, sigortalı için belirtilen anlarda oluşan statükonun, eş deyişle, o anki mevcut durumun korunmasıdır.

120. maddeye, 24.6.2004 gün ve 5198 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile eklenen 3. fıkrada; “… ilk defa çalışmaya başladı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz.” Hükmünün de bu düşünceyi amaçladığı görülmektedir.

Bu özel düzenlemelerin temelinde yer alan, statükonun korunmasına yönelik düşüncenin, kurumsal planlama ve aktüeryal dengelerin oluşturulmasında duyulan kaygılardan kaynaklandığının kabulü gerekir.

Aksinin kabulü ise, bu düzenlemelerle, yaş düzeltme davalarından kanuna karşı hilenin amaçlandığı, kişilerin yaş düzeltme konusunda kötü niyetli olduğu ve bu yönde delilleri kararttıkları, dolayısıyla, yaş düzeltme istemli davaların yargılamalarında gerekli özenin, duyarlılığın gösterilmediği ve hukuksal denetimin Yüksek Mahkeme’ce sağlanamadığı kesinleşen yargı kararlarının doğruluğunun ve geçerliliğinin tartışmalı olduğunun kabulü sonucunu doğuracaktır ki, bu düşünce, ne yasama ne de yargı organlarınca temel alınamaz, savunulamaz.

Yasa’da yer alan ve ilk defa çalışmaya başlamakla oluşmuş olan statükonun sürekliliğini sağlamayı amaçlayan 120. madde hükmü karşısında, belirtilen nedenlerle, ilk defa çalışmaya başlandıktan sonra verilmiş yaş düzeltme kararları maddede belirtilen sigorta kollarında dikkate alınamayacaktır.

Yasama Organının, yasal düzenlemelerle, dolaylı olarak yaş düzeltme kararlarına müdahale edemeyeceği yönündeki eleştirinin ise Anayasa Yargısı’nca, Anayasa’nın 150 vd. maddeleri kapsamında değerlendirilebileceğinden kuşku bulunmamaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 23.2.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr