Mesajı Okuyun
Old 26-05-2013, 07:52   #2
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Asliye hukuk mahkemesi davacının kısıtlanmasını gerektirecek bir hal görmesi veya ihbarını alması halinde Sulh Hukuk Mahkemesine durumu kendi bildirmesi gerekir.

Ve HMK.56.maddeye göre de yargılamayı bekletmek zorundadır.
Alıntı:
Kanuni temsilci atanması sebebiyle yargılamanın ertelenmesi

MADDE 56 - (1) Taraflardan birinin vesayet altına alınması veya kendisine yasal danışman atanması talebi mahkemece uygun bulunur ya da mahkemece gerekli görülürse, bu konuda kesin bir karar verilinceye kadar yargılama ertelenebilir.

(2) Taraflardan biri kanun gereğince tedavi, gözlem veya koruma altına alınmış yahut başkalarıyla görüşmekten yasaklanmış olup da kendisi veya vekilinin mahkemede bulunması mümkün değilse, o kimse hakkında davayı takip için kayyım atanıncaya kadar yargılama ertelenebilir.


Davanın düşürülmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Aksine mahkeme kısıtlanması gereken kişi için gerekli tedbirleri almalıdır. Hak kaybını önlemelidir.

Örnek Bir karar:
Alıntı:
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/5767
Karar: 2011/6354
Karar Tarihi: 31.10.2011
Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Dava, eser bedeli olarak davalıya ödendiği ileri sürülen 25.000,00 TL alacağın davalıdan tahsili istemi ile açılmış; mahkemece, davanın yasal delillerle kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 51. maddesi hükmü gereğince, dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Aynı Yasa'nın 50. maddesi hükmü uyarınca da medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayan gerçek kişiler ise, davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilir. Gerçek kişinin medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olup olmadığı ise, Türk Medeni Kanunu'nun 9 ve izleyen maddeleri hükümlerine göre belirlenir. Davacı, 20.05.2010 tarihli temyiz dilekçesine eklediği 18.05.2010 ve 3678 numaralı Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü ilaç kullanma raporuna da dayanarak, halen Yedikule Hastanesi Psikiyatri Bölümünde tedavi gördüğünü bildirmektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi hükmü gereğince, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır. Bu husus, mahkemece, tespit olunduğunda hemen yetkili vesayet makamına bildirilmelidir.

HMK'nın 114/d maddesi hükmü gereğince tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartı olup; her aşamada mahkemece, doğrudan gözetilmesi gerekir. Bu hukuksal sebeplerle, Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi gereğince davacının vesayet altına alınmasının gerekli olup olmadığının ilgili vesayet makamına bildirilmesi ve HMK'nın 56. maddesi hükmü gereğince işlem yapılması zorunludur. Bu sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 31.10.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

Davacı için oğlu vasi atanmışsa, vasi tayini ve kısıtlanma kararını Asliye Hukuk Mahkemesine sunması ve vasinin davayı takip için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemsinden "izin" alması gerekir.(TMK.462) Asliye Hukuk bu işlemleri beklemek zorundadır.

Saygılarımla,