Mesajı Okuyun
Old 27-12-2006, 15:32   #18
Tulin

 
Varsayılan

13.12.2006

Sabah uyandırma servisiyle uyandım taksi kapıda bekliyordu otobüs terminaline gittim. Terminal dediğim gişe falan yok muavinler bir şekilde sizi buluyor ve nereye gidecekseniz yönlendiriyor.
Yarım saat gecikti otobüs hava iyice aydınlanmıştı ama hala soğuk. Tüm bagajlar iplerle otobüsün üstüne bağlandı, çoluk çocuk doluştuk arabaya.



Yol hazırlığı

Gündüz yolculuğu her zaman zevkli gelmiştir bana seyrederek fark ederek gider insan. Kendini mi seyrediyorsun, yolumu fark ediyorsun yoksa tersimi, ne biliiim gitmenin özel bir hali, bir büyüsü var işte.

Yol boyunca el sallayan nepalliler, paytak, paytak yürüyen kıçları çıplak küçük çocuklar, el sallayıp bir süre otobüsün peşinden koşan büyük çocuklar, çamaşır asan kızlar, birbirlerinin bitlerini kıran kadınlar…


Yol halleri

Yol boyu bir süre solumuz dağlar sağımız evlerdi ve sabahın bu erken saatinde dağ kenarında ortak çeşmelerde dişlerini fırçalayan pek çok insan vardı, kimi çeşme başlarında iki üç kişi birden diş fırçalıyor bir ellerinde fırçalar diğer ellerinde diş macunları, boyunlarında havlular, kimileri pijamalı. İnsanların bu soğukta bir diş fırçalamak için (en yakını evinden çeşmeye gitmek için en azından yolu geçmek zorunda)bunca zahmete girmesi… Yani yol boyunca köylerde sabah uyanışına, kimilerince mahrem sayılan sabah kişisel temizliklerine tanık olduk.



Buz gibi pınarda çamaşır yıkanıyor

Manzaralarda en az giysileri kadar renkliydi Nepal’in, keşke daha uzun kalsa mıydım?

Alınlarından sırtına doğru sarkıtılmış kalın kemerlere onca ağır yükü baş boyun gücüyle taşıyan minyon kadınları unutmak mümkün mü? Üstelik renkli sarilerinden, hızma, halhal, bileziklerinden vazgeçmeden.



Sabah temizliği

En az beş mola verdik yolda ve yolcular inip bindi ben kapının hemen ardındayım ve çoğunlukla kapı açıktı. Kapatma önerimi hoş karşılamadı muavin. Korna durmaksızın çalıyor, alışmalı buna.

İyi ki yanımda yiyecek bir şeyler almışım, yol boyunca durduğumuz lokantalar pek bana göre değildi. Buralarda daha yeniyim eliyle yiyor insanlar kaşık çatal yok etrafta. Otobüsteki diğer sekiz turist de benim gibi yanında taşıdıkları yiyecekleri kemiriyor.

Otobüsümüz yemyeşil yamaçlardan ovaya doğru iniyor ve manzara sevimsizleşmeye başlıyordu. Yavaş, yavaş ağaçlar yerini toz toprağa bıraktı.

Sınıra vardığımızda saat on üç olmuştu ve çok kalabalık ortalık. İstasyonların değişmez manzarası işte bir sürü rikşacı kuşattı turistleri her birimize beş altı rikşa sürücüsü düşüyor, ustalıkla turistleri birbirinden ayırıverdiler. Kapanın elinde Nepalden çıkış yapmaya büroya gidiyoruz. Yirmi dakikalık bir yoldan sonra bürodayım resmi giysili bir adam evraklarımı kontrol ediyor, işim uzun sürmedi
Kapıda bekleyen aynı rikşayla bir km ilerde Hindistan girişine gittik. Buradaki görevliler sivil giyimli kapının önüne konmuş bir masada işlem yapıyor biraz öncekilerin tersine iri yarılar.

Ve aynı hızla beni beklemekten vazgeçmeyen rikşayla sınırı kamyon, yaya trafiğinin arasında geçiyoruz Hindistandayım artık. Otobüs terminali çok yakın ve ilk kez sınırı oto yolla geçiyorum ne zormuş yaa.

Terminalde birilerine sordum şu otobüs gider dediler şu otobüsteki muavine sordum saat dörtte gideceklerini söyledi. Daha bir buçuk saatim vardı. Bu sırada başka bir otobüs yaklaştı bende ona yaklaştım Varanasi’ye gideceğimi söyledim o da saat dörtte gidecekmiş. Haydaa bu işte bir iş var. Tekrar öbür otobüse gittim adam yüzüme baka, baka yalan söylemiş aslında altı buçukta gidecekmiş ama yolda kapatırım arayı diyor. Onu da diğer otobüs şoförünün araya girmesiyle itiraf etti. Sinirle valizimi asıl saat dörtte giden otobüse taşıdık, bu arada sadece Hindistan rupisi kabul ediyorlarmış ve bende sadece Nepal rupisi var olmaz dedi şoför, haydaa tekrar aynı rikşayla sınıra oradan Nepale.
Sınır görevlileri bakıyor el kol işaretleriyle döneceğimi söyledim hız kesmeden, ses çıkarmadılar Rupileri değiştirip otobüse bindim.

Arabada benden başka bir turist aile daha var diğerleri yerli. Turist aile Avusturalyalıymış sohbet ettik, benimle aşağı yukarı aynı güzergahı takip ediyorlar.
Tenekeden otobüsle tangır tungur yola koyulduk.

14.12.2006

Varanasi terminali diğerlerinden farklı değil, saat sabahın altısı hava henüz aydınlanmamış etrafta yiyecek satıcıları ve yolcular var. Avusturalyalılarla vedalaştık zaten etrafımızı saran rikşacılar bizi çabucak ayırıvermişti. Rikşayla yola çıktık elimdeki listedeki üç otelin ikisi dolu biri kalınamayacak kadar pisti. Bunu hesaba katmamıştım meğerse burada bu hafta sonu çok düğün olurmuş evlenme haftasıymış ve düğün sahipleri otelleri misafirleri için tutmuşlar. Sıra rikşacının önerilerine gelmişti, adam bundan pek memnundu. Yorgun uykusuzdum ama sokakların bomboş olması beni keyiflendirmişti ne de olsa alışıldık bir şey değildi Hindistanda tenhalık.

Bir buçuk saat otel aradık hepsi ya dolu ya da kalınamayacak denli bakımsız, güvensizdi. Başladığım noktaya geri dönerken Taj Gangas Hoteli gördüm fazlasıyla pahalı duruyordu. Resepsiyonist otelin düğün nedeniyle dolu olduğunu saat on ikiden sonra belki oda boşalabileceğini ve eşyalarımı bırakabileceğimi, oda için tekrar uğramamı söyledi, elimi yüzümü yıkadım bir kahve içtim hava ağarmıştı sırt çantamı otele bırakarak çıktım.

Aksilikleri terk edip planladığım şehir turuna başlasam iyi olur diyerek nehir kıyısına doğru yürümeye başladım. Hindu hacıları için önemli bir kent olan Varanasi uyanmaya başlamıştı. Tek tük hızla yürüyen insanlar ardından araçlar satıcılar…

Daracık loş sokak lokantalarında aşçılar pompalı gazocaklarını ateşlemeye başlamıştı. Bu gaz ocaklarını hatırlıyordum doğuda geçen çocukluk yıllarımdan. Bir tanesinin önünde durdum haşlanmış yumurtayı soyup hafif kızartıyorlar yağda, çok lezzetli iki tane yedim çapatiyle birlikte bir de yerel çay hatta iki bardak, iyi geldi. O kadar iyi geldi ki bu gün burayı gezip Agra’ya geçmeye karar verdim, konaklamadan.

Açcıya sorup Rana Ghad a doğru yürümeye başladım, ne mümkün sokaklar insan seli oluverdi bir saatin içinde. İstisnasız her geçen rikşacı ille gideceğin yere götüreyim diyor, çaresiz kabul ediyorum birini ve yola koyuluyoruz bisiklet rikşayla.
Riksacılar çok becerikli ben tam çarpacağız diyorum öyle ustalıkla sürüyorlar ki bisikletlerini korktuğumla kalıyorum.
Nihayet ölü yakma törenlerinin olduğu ghadlara ulaştık.



Varanasi Dergahlar, Aşramlar

Merdivenlerden nehir kıyısına indim ana baba günü burası çok kalabalık. Kıyıdan bir kayık kiraladım 300 rupi bir saati güneşin doğuşunu seyretmek çok keyifli yazıyordu okuduğum rehber kitaplarda, gerçekten de çok keyif aldım. Solumda nehir sağımda ghadlar aheste dolastık nehirde. Kayığa binmeden küçük bir kızdan içinde mum olan bir çicek sepeti almıştım ve mumu yakıp nehre bıraktım süzüle süzüle uzaklaşışını izledim. Solumuzda hemen hemen Hindistandaki tüm inanışların dergahları var kimi bakimli kimi bakımsiz ve yoksul. Kutsal olduğuna inanılan Ganjın kıyısında kadınlar, çocuklar ve erkekler olağan biçimde yıkanıyorlar yer yer camaşır yıkanıyor. Kayıkcı çamşırhanemiz diye şaka yaptı. Kıyıda kazanlar kaynıyor ve erkekler bir tahta platoya vura vura çamaşır yıkıyorlar, bizde tokaçlarla çamşıra vurulur burada çamaşırlar havada yarım daire çizdirilerek sabit tokaca vuruluyor. Oteller de çamşırlarını buralarda yıkatıyormuş, deterjan kullanmadan bilek gücüyle.



Varanaside gün doğumu

Gandi yoksullar için elektirikli fırın yaptırmış ölülerini yakabilsinler diye, odunla yanmak şaşalı ama pahalıymış,az odun kullanıldığında tam yanmıyormuş ölüler.

Bebekler ağlata, ağlata sokuluyor suya, kimileri kap kacak yıkıyor kimileri su içiyor Kutsal Ganjdan. Bense buz gibi suya ancak elimi sokabiliyorum.
Bir saat fazladan dolaştı kayıkcı ve en baştaki ölü yıkanan Ghad da bıraktı beni. Merdivenleri çıktım etrafımda para isteyen, bir şeyler satmak isteyen, rehberlik yapmak isteyen kalabalıkla dolaştım bir süre. Ortama sinmiş yanık kokusu nedeniyle fazla kalamadım oralarda. Para bozdurdum.
Yüz civarında Ghat varmış burada (Ghad’ın anlamı Brahma’nın on at kurban etmesi). Aynı anda yüz ölünün yakılmasını düşünebiliyor musunuz, hiç ölü yakma töreninin olmamasına şaşırdım.



Varanisi Nehirden bir görüntü

Yol boyunca yürüdüm, peşimden gelenleri umursamamaya çalışarak ve gözümün kestiği yiyeceklerin tadına baktım. Nepaldaki hava kirliliğinden beri sigara içmiyorum. Sürekli tüküren insanlara da alıştım artık, başlangıçta bu kadar balgamı nereden buluyorlar diyordum ama sadece çiğnedikleri tütünü tükürüyorlarmış.
Tütün küçük folyo paketlerde; içine bir insanın ancak bağdaş kurabileceği genişlikteki yerden yirmi cm yükseklikte tahtadan kulübelerde satılıyor.

Sokak lokantalarında yapraklardan yapılmış kullan at tabaklarla servis yapıyorlar yiyecekleri. Yaşlı erkekler sokaklarda bağdaş kurmuş, bir leğendeki suya yaprakları batırarak hazırlıyorlar bu tabakları. Rahatlıkla çorba içilebiliyor bunlarla. Çoğunluk kaşık yerine ellerini kullanıyor.

Varanasi iki bin yıllık geçmişiyle en eski kent ve hindu hacılar günahlarından arınmak için bu tapınaklara gelirmiş.

Yarım saatlik motorikşa yolculuğundan sonra Sarnath’a geldim. Buda aydınlandıktan sonra ilk dersini burada vermiş. Üç gün sonra Dalay Lama buraya gelecekmiş, yolda kimi görsem bu buluşmadan bahsediyor sanırım ayın on yedisinde burası ana baba günü olacak. Otobüste Avusturalyalılara söylediğimde haberleri yokmuş ve bu buluşmaya kalacaklarını söylediler. İşte bu yüzden burada her yerde hummalı bir temizlik ve parlatma işleri var. Lamaya hazırlık. Ellerinde kirli bezlerle, plastik kovalardaki deterjansız suyla yapmaya çalıştıkları işte bu.

Aydınlanmış Buda’nın yarı açık gözlerle, lotus oturuşu kocaman heykeli etkileyici.

Bitişik bahçede Jain Tapınağın’a benzer her zamanki ayakkabı çıkarma seranomisiyle girdim. İçerdeki rahip bana uzun, uzun Jain’in özelliklerini anlattı; kesinlikle et, hayvansal gıdalar yenmiyor, yıkanılmıyor diş fırçalanmıyor beden hiçbir şeyle örtülmüyor. Temizliğe gelince meditasyonla hem iç temizlik hem beden temizliği sağlanıyormuş, kimileri bir kaç tane pirinçle yetiniyormuş gün boyu. Rahip yeni banyodan çıkmış kadar tertemiz ve sağlıklı görünüyordu.



Jain Tapınağı

Tapınak çıkışında aynı şeyi yaşadım iki rupi verince memnun kalmadı ayakkabılarımı alan adam, ne öderseniz ödeyin memnuniyetsizler. Buradaki vasıfsız işçinin gündeliğinin on beş rupiye geldiğini düşünürsek bir ayakkabı emaneti için iki rupinin yeterli olacağını sanıyorum ama onlar dolarla konuşuyorlar, eh bende aldırmamayı öğendim buralarda.

Yol üzerinde Kuthi Vihra tapınağı girişinde Buda’nın altında aydınlandığı söylenen ağaç var ve bu ağacın fideleri uzaklardaki tapınaklara götürülerek oralarda da yetiştirilmiş.

Varanasiye döndüm tren garının hemen yanında turizm danışma var oradan turistler için ayrılan kotadan yararlanarak tren biletimi aldım Agraya. Biz turistler sıraya girdik bunun için. Sadece kuşetlide yer varmış onlar sleeper diyor ve klima sistemi yok. Kuşet dediysem boydan boya kapısız vagonda sıra,
sıra dizilmiş bölmelerde üçerli toplam altı kuşet var. Bizim bölümde hep turistiz. Üşüyerek uyandım gece ve Pokharadan almış olduğum yatak örtüsünü örtündüm.