Mesajı Okuyun
Old 05-01-2005, 00:44   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan İstanbul Barosunda Neler Oluyor???

Kadınlar Susturuluyor!!!

İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi 1999’dan beri 6 yıldır faaliyet gösteriyor.

Bizler bu Merkez’de kadının insan haklarını teorik düzeyde savunmanın ötesine geçerek, pratikte kadınların bilgiye ulaşmalarını, hukuki destek
almalarını sağlayacak bir örgütlenme oluşturduk.

Bu örgütlenme çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz meslek içi eğitimlerde;
kadının insan hakları kavramının tarihsel gelişimi, Medeni Kanun, Ceza
Kanunu, 4320 Sayılı Kanun, Uluslararası sözleşmeler, şiddet mağduru
kadınlarla iletişim yöntemleri gibi konularda bugüne kadar 15 meslek içi
eğitim yapılmış olup, bu eğitimlere 400 meslektaşımız katılarak merkez
üyesi oldular.

Kadın Hakları Uygulama Merkezi her gün nöbetçi avukat bulundurarak
örgütlediği yapılanmasında bugüne kadar 40.000 telefonla danışma, 5.500
yüzyüze danışmanlık verdi ve 5.184 yoksul kadının davasını üstlendi.

Sadece İstanbul’da değil, diğer il barolarında da aynı örgütlenmenin
yaygınlaşmasını sağlamak için, onlarla tecrübelerimizi, projemizi
paylaştık, meslek içi eğitimlerine katıldık.
Verdiğimiz danışmanlık hizmetiyle birlikte, aile içi şiddetin sadece özel
alanda kalmayarak kamusal alana taşınmasını sağladık.

Bazen Şile davası gibi bir tecavüz davasında resmi görevlilere karşı,
bazen bir meslektaşımızın uğradığı tacize karşı, bazen “Namus cinayeti”
mağduru Güldünya Tören’in ve diğer kadınların yaşam hakkını savunmak için
yasal mevzuatı zorlayarak, davalara müdahil olmaya çalıştık.

Yasal değişikliklerde aktif rol oynayarak ve yasa tasarıları hazırlayarak;
Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu değişikliklerine,
diğer kadın kuruluşlarıyla birlikte katkıda bulunduk.

Hakimler, öğretim üyeleri, avukatlar ve psikologların katılımıyla,
disiplinler arası işbirliğini sağlama ve uygulama sorunlarını
karşılaştırmalı olarak tartışabilmek için ulusal ve uluslararası düzeyde
sempozyumlar düzenledik. Bu alanda yayınladığımız iki kitabı
meslektaşlarımızın kullanımına sunduk.

Tüm bu faaliyetlerimizde, cinsiyete dayalı şiddet ve her türlü ayrımcılık
konusunda farkındalık yaratmaya çalıştık. Ağırlıklı olarak gönüllü emek
üzerine kurulan Merkezde, her bir üye avukatın katılımıyla daha fazla güç
bularak, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması
için mücadele verdik.


Peki İstanbul Barosu Yönetim Kurulu ne yapıyor:

Merkeze başvuran ve % 90’ı şiddet mağduru kadınların davalarını, “uzmanlık
gerektirmediği” gerekçesiyle merkez avukatlarına değil, eğitimden geçmemiş
avukatlara yönlendiriyor ve kadınların bir kez daha mağduriyetine neden
oluyor.

Kadınlara hukuki destek sağlamak için kurulmuş bir merkez genç avukatlara
iş olanağı sağlama yeri olarak görülmeye çalışılıyor. KHUM avukatlarının,
en az bir yıl süren davaları, resmi asgari ücret tarifesi üzerinden
(boşanma davalarında 243.000.000 TL.), salt gönüllülük temelinde ve büyük
bir özveriyle yürüttükleri, hiçbir karşılık almadan günlerinin yarısını
nöbete ayırdıkları gözardı edilerek, ortada büyük bir pastanın varlığı
iddia ediliyor. Yani aslında baro yönetimi, kamuoyunun bu kadar yakından
tanıdığı ve çalışmalarını takdir ettiği, kendi bünyesindeki bir Merkez’in
nasıl işlediğini bilmiyor.

Demokratik bir seçim sonucunda bütün avukatları temsil etmesi gereken bir
kişi olarak göreve gelen İstanbul Barosu Başkanı, Merkezin kuruluş
projesini hazırlayan Av. Filiz Kerestecioğlu’nu baro seçimlerinde karşı
gruptan aday olduğu için, Merkez sözcüsü Av. Ayten Ağırdemir’i ise baro
genel kurulunda yönetimi eleştirdiği için istifaya çağırıyor. Yönetim, 6
yıldır Merkezin tek profesyonel çalışanı olan Av. Nurdan Düvenci’nin görev
alanını değiştiriyor.

Bizler soruyoruz neden? Seçimle görev alan bir sözcüyü, merkezin kurucusu
olan ve seçimle gelmiş bir çalışma grubu üyesini istifaya çağırmak hangi
demokratik teamülle açıklanabilir? Yıllardır fazla mesai, işgünü demeden
çalışan bir avukatın görev alanının değiştirilmesinin ve yerine meslek
içi eğitimden geçmemiş, bu alanda deneyimi olmayan bir avukatın
atanmasının gerekçesi nedir?

Ancak, hukukta bütün kararların gerekçeli olmasını savunan ve yıllardır
bunun mücadelesini veren bizler, bu uygulamalara dair İstanbul Barosu
Yönetim Kurulu’na yazdığımız hiçbir dilekçenin yazılı ve gerekçeli
yanıtını da alamıyoruz.

Baro yönetiminin “Demokrasi şenliği” olarak nitelediği bir genel kurulda,
kendilerine oy vermeyen avukatların baroda faaliyet gösterebilmesi mümkün
müdür?
Bunun cevabı ne yazık ki HAYIR!.. Baro Başkanı her fırsatta “kendileri
gibi düşünmeyen ve kendilerini beğenmeyenlerin istifa edip gitmeleri
gerektiğini” söylemekte bir sakınca görmemekte ve meslektaşları olan bu
avukatları muhatap olarak kabul etmeyerek, bunun muhataplara iletilmesini
başka avukatlardan dahi istemektedir.

AVUKATLIK KANUNU MD. 76: “...Barolar meslek düzenini, ahlakını,
saygınlığını, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumakla yükümlü,
avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları
yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre
sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. Barolar kuruluş
amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.....”

Biz baro yönetimlerinin bu doğrultuda faaliyet göstermesi gerektiğine
inanıyor ve mücadelemize devam etmek istiyoruz...
Merkez avukatımızın acilen görevine iadesini, Kadın Hakları Uygulama
Merkezi’nin işleyişine müdahale edilmemesini, her türlü ayrımcılığa son
verilmesini talep ediyoruz.


İstanbul Barosu

KHUM ÇALIŞMA GRUBU