Mesajı Okuyun
Old 18-07-2008, 14:17   #4
Songül Yıldız Aksarı

 
Varsayılan benzer bir olay ile gilgili yargıtay kararı


[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/casper/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image001.gif[/IMG]
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No
: 2004/1-47

Karar No
: 2004/85

Tarih
: 18.2.2004


  • TAPU KAYDININ EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE İPTALİ VE TESCİL ( Akıl Zayıflığı ve Eksikliği Hususlarında Alınan Bilirkişi Raporları Doğrultusunda Karar Verilmesi )
  • BİLİRKİŞİ ( Rey ve Mütalaasının Hakimi Bağlamaması-Ancak Bilirkişiye Duyulan İhtiyaç Nevinin de Dikkate Alınarak Karar Verilmesinin Gerekmesi )
  • TEMYİZ KUDRETİ ( Nisbi Bir Kavram Olması Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değişmesi Nedeniyle Belirlenmesi İçin En Yetkili Sağlık Kurulundan Rapor Alınması Lüzumu )
  • AKIL HASTALIĞI ( Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığının Bilirkişi Raporu İle Belirleneceğinin Öngörülmesi )
  • ÖLÜNCEYE KADAR BAKIP GÖZETME SÖZLEŞMESİ ( Bakım Alacaklısının Malın Mülkiyetini Bakım Borçlusuna Geçirme Bakım Borçlusununda Ölünceye Kadar Bakıp Gözetme Yükümlülüğü Altına Girmesi )
  • SÖZLEŞME ( Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi - Geçerliliği için Sözleşmenin Düzenlendiği Tarihte Bakım Alacaklısının Özel Bakım Gereksinimi İçerisinde Bulunmasının Zorunlu Olmaması )
  • MUVAZAA ( İrade ile Beyan Arasında Kasten Yaratılan Aykırılık Olarak Tanımlanması )
  • TEMLİKİN MUVAZA İLE İLLETLİ OLUP OLMADIĞININ BELİRLENMESİ ( Sözleşme Tarihinde Murisin Yaşı Sağlık Durumu Aile Koşulları ve İlişkileri Elinde Bulunan Malın Özelliğinin Gözönüne Alınması )


ÖZET :
Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı olarak davalı adına oluşturulan tapu kaydının, ehliyetsizlik ve muris muvazaası nedeniyle iptali ve davacıların miras payları oranında adlarına tescili; bu mümkün bulunmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Her ne kadar HUMK'nun 286.maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de; temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele temyiz kudretinin nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 359/2.maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır ( B.K.m.511 ). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer ( B.K.m.514 ). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması, yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır ( BK.m .18 ). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse ( örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise ), bu takdirde akdin ivazlı ( bedel karşılığı ) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
DAVA :
Taraflar arasındaki "Tapu İptali, Tescil-Tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Turgutlu Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.05.2001 gün ve 2000/335-2001/222 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 13.09.2001 gün ve 2001/8374-9108 sayılı ilamı ile; ( ...Davada "ehliyetsizlik" ve "muris muvazaası" hukuksal nedenlerine dayanılarak iptal; olmadığı takdirde temliki tasarrufun tenkisi istenilmiştir.
Mahkemece, yemin delili kullandırılmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yargılama sırasında taraflara delillerini ibraz etme olanağına ilişkin onbeş günlük kesin bir önelin verildiği nevarki, tarafların da anılan sürede delil listesi verdikleri sabittir.
Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırdedebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun "Medeni hakları kullanmağa selahiyattar olan kimse iktisaba da, iltizama da ehildir" şeklindeki 9.maddesi hükmüyle hak elde edilebilmeyi borç ( yükümlülük ) altına girebilmeyi medeni hakları kullanma ehliyetine bağlamış, 10.maddesinde de medeni hakları kullanma ehliyetinin başlıca koşulu olarak temyiz kudretini ve reşit olmayı kabul ederek "mümeyyiz olan reşit, Medeni hakları kullanmağa selahiyattardır" hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü, eylem ve işlem ehliyeti" olarak da tarif edilen temyiz kudreti, aynı yasanın 13.maddesinde "yaşının küçüklüğü sebebiyle yahut akıl hastalığı veya akıl zayıflığı veya sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle makul surette hareket etmek ( iktidarından ) mahrum olmayan her şahıs Kanunu Medenice mümeyyizdir" denmek suretiyle tanımlanmış, ayrıca, temyiz kudretini ortadan kaldıran önemli sebeplerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, M.K'nun 15.maddesinde ifade edildiği üzere temyiz kudreti olmayan bir şahsın geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle muayyen istisnaların dışında yapacağı işlemlere bir sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması, o işlemi geçerli kılmaz ( Y.İ.B.K 11.6.1941 Tarih 4/21 ).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK'nun 286.maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de; temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele temyiz kudretinin nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 359/2.maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır ( B.K.m.511 ). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer ( B.K.m.514 ). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması, yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır ( BK.m .18 ). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse ( örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise ), bu takdirde akdin ivazlı ( bedel karşılığı ) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Hal böyle olunca, tarafların delillerinin eksiksiz olarak toplanılması; öncelikle yukarıda değinilen hukuki ehliyetsizlik iddiasının açıklığa kavuşturulması; ehliyetsizliğin sabit olması halinde davanın bu sebeple kabul edilmesi, aksi halde ( hukuki ehliyetinin varlığının anlaşılması halinde ) muvazaa iddiası hakkında değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, hukuki sonuç doğurmayan, kesin önele ve yemine değer verilip davanın red edilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı olarak davalı adına oluşturulan tapu kaydının, ehliyetsizlik ve muris muvazaası nedeniyle iptali ve davacıların miras payları oranında adlarına tescili; bu mümkün bulunmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece verilen; davacı tarafın kesin sürede sunduğu delil listesinde iddianın kanıtlanması için gerekli sübjektif delillere dayanılmadığı, hatırlatılmasına rağmen yemin de teklif edilmediği, böylece davanın kanıtlanamadığı gerekçesine dayalı, davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; 20.10.2000 günlü celsede verilen 15 günlük kesin süre içerisinde davacı vekilince 01.11.2000 günü delil listesi sunulmuş ve bu delil listesinde açıkça tanık, heyet raporu gibi delillere dayanılmış olması karşısında, Mahkemece, davacı vekiline tanıklarının isim ve adreslerini, heyet raporunun verildiği Hastane ile tarih ve sayısını bildirmesi; tanıkların çağrılması ve raporun ilgili yerden getirtilmesi için gerekli masraflar açıklanmak suretiyle bu miktarın yatırılması için yeniden, gerektiğinde kesin olmak üzere süre verilip, bunlar yerine getirildiği takdirde anılan delillerin; ayrıca, tarafların delil listelerinde yer alan tüm diğer delillerin usulünce toplanması, bunların tümünün birlikte değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin ortaya koyacağı uygun hukuki sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken; kesin süre müessesesine yanlış anlam verilmek suretiyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ :
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.







Olayınızla tıpatıp örtüşmese de yardımcı olabileceğini düşünerek bu kararı ekledim. Yargıtay önce ehliyete sonra da muvazaaya bakarım diyor. Yani iki nedeni de gösterip dava açmanız davanızı kuvvetlendirir. Bence 2 aylık ömrü kalan birinin satış yapması için mutlaka acil paraya ihtiyacı olması gerekir. Özellikle bunun üzerinde durmanızı tavsiye ederim. Ehliyet konusu da bilirkişi incelemesine bağlı. Ehliyetsizlikten kabul edilirse Yargıtay aşamasında eliniz kuvvetli olur düşüncesindeyim.