Mesajı Okuyun
Old 25-11-2010, 13:56   #15
Referendaire

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

Aslında çok önemli bir konuya değindiniz. Türk Hukuk Sitesi otomatik olarak sizin eklediğiniz cevabı mail olarak gönderdiğinde ben de Ekim 2010 tarihinde Güncel Hukuk Dergisinde yayınlanan “Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı” başlıklı makalemi, söz verdiğim üzere, genişleterek sitemde yayınlamaya hazır hale getirme çabası içindeydim. Aşağıda sözü geçen yazıdan kısa bir alıntıyı sizin ve konu ile ilgilenen diğer meslektaşlarımızın dikkatine sunuyorum. Belki daha uyum yasası çıkmadan burada bu konu ile ilgili bir başlık açılırsa fikirlerimizi ortaya koyarak bu hakkı müvekkilleri adına kullanacak olan meslektaşlarımızın da görüşlerini almış ve belki de bu tartışmaya farklı bakış açılarıyla bir yön vermiş oluruz.

Saygılarımla.

(…)

Anayasa Mahkemesine Bireysel başvuru hakkı (alıntı)

Anayasanın 148. maddesine AYM’nin bireysel başvuruları da karara bağlayacağı hükmü eklenmiştir. Bu hakkın içeriği ise şu şekilde düzenlenmiştir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”


Görüldüğü gibi bireysel başvuru hakkı olağanüstü bir kanun yolu olarak düzenlenmiş, sadece AİHS kapsamında olan ve aynı zamanda Anayasada düzenlenmiş haklar ile sınırlı tutulmuştur. Dolayısıyla bu düzenlemeden AİHS kapsamında olan ancak Anayasa ile güvence altına alınmayan haklar bakımından yine doğrudan AİHM’e başvuru yapılması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Madde olağan kanun yollarının tüketilmesinden bahsettiğinden, kendilerine karşı gidilebilecek iç hukuk yolu bulunmayan haklar bakımından durumun açıklığa kavuşturulması gerekecektir. Örneğin hem Anayasa ile ve hem de AİHS ile güvence altına alınmış haklardan birisi adil yargılanma hakkıdır. AİHS düzenlemesinde bu hakkın kapsamında makul sürede yargılanma hakkı da vardır. AİHM içtihatlarında bu hak ihlaline karşı Türk hukukunda bir iç hukuk yolu olmadığı defalarca ifade edilmiştir. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri süren birisi acaba doğrudan AİHM’e mi gidecektir yoksa AYM’ne mi başvuracaktır? Yine aynı soru farklı bir şekilde Anayasada kapsamı çok dar tutulmuş olan mülkiyet hakkı ile ilgili olarak da sorulabilir. Oysa AİHM raporlarından da açıkça ortaya çıktığı gibi halen AİHM önünde bulunan başvuruların ezici çoğunluğu bu hakların ihlali iddiası ile yapılan başvurulardır. Dolayısıyla, getirilen bireysel başvuru hakkının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için, çıkarılacak uyum yasasının çok detaylı ve bu tür sorulara cevap verecek nitelikte olması gerekir.

Burada bir de paketteki geçici maddeye değinmek gerekir. Bu madde ile kanun koyucuya uyum yasası çıkarması bakımından iki yıllık bir süre tanınmıştır. Ancak madde metninden bu sürenin ne zaman başlayacağı anlaşılamamaktadır. Biz halkoylaması sonucu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihin kastedildiğini düşünüyoruz. Olması gereken de budur. Aksi durumda bu sürenin hesaplanması imkanı yoktur.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, pakette yer alan geçici maddeye göre bireysel başvuru hakkı ancak uyum yasasının yürürlüğe girmesinden sonra etkin olacaktır. Ancak, özellikle Anayasa 90. madde uygulaması ile ilgili karşılaşılan sorunlar da dikkate alındığında, Türk hukuk sistemine yabancı sayılabilecek bu yargı yolunun en ince detayına kadar tasarlanması, uygulamada ortaya çıkabilecek sorunları en aza indirgeyecek hükümler içermesi ve getiriliş amacına uygun bir uygulama ortaya çıkarması sağlanmalıdır.

Uyum yasasının AYM’nin yeniden yapılanması konusunda AİHM yapılanmasına paralel bir düzenleme içermesi gerektiğini ve uygulamada yeteri kadar raportör veya tetkik hakimi istihdam edilmesi ve en önemlisi de bu yargıçların AİHM uygulamaları ve içtihatları konusunda ciddi bir eğitime tabi tutulmaları gerektiğini düşünüyoruz. Aksi halde, daha önce olduğu gibi çıkan kararların AİHM’den dönmesi gibi bir durumla karşılaşılması ihtimali ortaya çıkacaktır. Bu günlerde (Kasım 2010) tartışılan Yargıtay’ın iş yükü ve burada sonuçlanacak davaların geleneksel bir şekilde aynen karar düzeltme mekanizmasında olduğu gibi bir de AYM’ne taşınabileceği ihtimali bile “hukuki bir ürpertiye” neden olacak boyuttadır. Yargıtay açıklamalarına göre halen bekleyen dosya sayısı 2 milyon civarındadır. Her ne kadar Anayasada bireysel başvuru hakkı olağanüstü bir kanun yolu olarak öngörülmüşse de, uygulamacıların bu yolu çok sıklıkla kullanacağı düşüncesindeyiz. Bu durumda ortaya çıkma ihtimali olan tablonun şimdiden öngörülerek buna karşı tedbirlerin alınması ve AYM’nin de Yargıtay’ın durumuna düşmesi engellenmelidir. Bu özellikle hak arayanlar açısından büyük önem taşımaktadır. Geciken adalet adalet değildir özdeyişini bugünlerde bütün yetkili makamlar dillendirmektedir.

AYM, incelediği davaların AİHm içtihatlarına uygun şekilde sonuçlanmasını sağlamalıdır. Aksi halde eskisinden daha vahim bir tablonun ortaya çıkması, AYM’nin, bu başvurular neticesinde çalışmasının yavaşlaması veya AİHM’in halen içinde bulunduğu iş yükü çıkmazına girmesi ve değişiklikle amaçlanan etkinin sağlanamaması gibi durumlarla karşılaşılabilir. Yine bu tür sorunlar sebebiyle ülkemizde zaten uzun olan yargılama sürelerine bir de AYM süreci eklenmesi ve bu defa AİHM’de dava süresinin uzunluğundan dolayı mahkum olma ve tazminat ödeme zorunluluğu doğması da ihtimal dahilindedir. Temennimiz kaş yaparken göz çıkarılmaması ve gerek kanun koyucunun, gerekse AYM’nin konuya ciddi şekilde eğilmesi ve beklenen faydanın sağlanması yönünde çaba sarf etmeleridir.