Mesajı Okuyun
Old 28-03-2016, 22:01   #576
Mozkul

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Tartışmak istediğim husus:

Bilindiği üzere 6545 sayılı Kanunun 45'nci maddesi ile 28.6.2014 Tarihinden itibaren konusu para olan davaların değeri 300.000 TL'den yüksek ise, heyet halinde Ticaret mahkemesinde görüleceği... hükme bağlanmıştır. İlgili hüküm aşağıya alıntılanmıştır.

Bu çerçevede dava konusu değeri gerçekte 300.000 TL'nin çok üstünde olmasına rağmen, Davacı taraf, dava belirsiz alacak davası açmaya müsait ise (harç ve vekalet ücreti riski gibi) çeşitli nedenlerle HMK.107'ye göre belirsiz alacak davası açmayı tercih etmektedir. Buraya kadar sorun yoktur.

Sorun şurada oluşuyor:

Dava belirli aşamaya ulaştıktan sonra, örneğin bilirkişi raporu da sunulduktan sonra dava konusu şekillenmesine rağmen HMK.107'nci madde, Davacının ek bir dilekçe ile dava tutarını artırmaya imkan vermesine rağmen, artırmaya mecbur bırakmamaktadır. Davacı isterse tutarı artırmayabilir! bu durumda tek hakim ile alacağın tam tutarı için eda davası içinde tespit kararı da verilmiş olur.

Örneğin 20.000 TL için açılan belirsiz alacak davasının bilirkişi incelemesi ile 10.000.000 TL civarında bir alacak hakkını doğurabileceği belli olduktan sonra, Davacı, yasaya göre belirli hale gelen bu tutara kadar davasını dilekçe ile artırabilecek iken bunu yapmaması halinde, gerçekte dava konusu heyeti ilgilendirecek boyutta bir ihtilaf olmasına rağmen, davanın 20.000 TL ile karara çıkması ve daha sonra bu kararı delil gösterip, kalan bakiyeyi dava etmesi mümkündür. Bu durumda, yasa koyucunun 6545 sayılı yasa ile heyet halinde görülme sınırını koymasında güttüğü amaç dolanılmış olmaktadır. Çünkü ilk mahkemenin kararı eda niteliğinde olsa bile alacağın tamamı bakımından aynı zamanda tespit kararı da olacaktır. Karar kesinleştiği an bakiye tutar için açılacak ikinci dava heyet halinde görülse dahil ilk davadaki bu tespit, ikinci davanın mahkemesince de nazara alınacaktır. Bu durum ise kanunun amacına aykırı bir durum yaratacaktır.

Kanaatime göre, BÖYLE BİR DURUMDA, yargılama sırasında alacak tutarı belirginleştiği an davacı taraf davasının tutarını belirlenen,(ya da belirli hale gelen) tutara kadar artırmaması halinde, mahkeme re'sen davayı heyete sevk etmeli ve belirgin hale gelen dava tutarı temelinde kararı heyet vermelidir.

Bu konuda fikirlerinizi almak ve tartışmak isterim.


Bu konuda bende fikrimi söylemek isterim naçizane.

Bilindiği üzere hakim taleple bağlıdır. (HMK 26) Tespit hükmü içeren hükümler ilamlı icraya konu olamazlar ve harçları nispi olarak yatırılır.

Hal böyle olunca , 10.000,00TL belirsiz dava açan bir kişinin davası rapor sonucunda 10Milyon olduğunda mahkeme hakimi bunu re'sen heyete götüremez kanaatindeyim. Bu durum öncelikle olmayan taleple ilgili karar vermek manasına gelir ki bu usul kanunun 26.maddesine aykırılık oluşturur. Kaldı ki , davayı görmekle görevli hakim davanın edaya yönelik kısmına dair tahsil hükmü içerir bir karar verebilecek tespit içerir kısmına dair tahsil hükmü veremeyecektir.


Neticede hüküm altına alınmayan kısım tespit hükmü içerdiğinden icra takibine konu edildiğinde nispi harç ödenmek zorunda kalınacağı gibi itiraz üzerine açılacak itirazın iptali davasında da davacı yine peşin harcın mahsubundan sonra kalan bakiye nispi harcı da yatırmak durumunda olacaktır.

Bu sebeple harç konusunda bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum.

Bunun sonucunda tek hakimli mahkemenin verdiği tespit içerir hüküm heyet halindeki mahkemenin önüne bu şekilde gelmiş olacak ve heyet bu tespit hükmüne yönelik incelemeyi yine kendisi yapmış olacaktır.

Bu durum kanunun dolanılması değil davacıya kanun tanınmış bir haktır. Davacı ister harcı yatırıp davanın o mahkemede hüküm altına alınmasını talep edebilir isterse tespit hükmüyle yetinip diğer yolu seçebilir.