Mesajı Okuyun
Old 07-08-2007, 11:17   #25
Av. Dr. V. SEVEN

 
Varsayılan

Yargıtay T.D.’nin 7/5/1959 gün ve 1959/1303 E., 1345 K. Sayılı Kararı aynen, “…Dava mevzuu emre muharrer senette ihtilaf vukuunda salahiyetli mahkeme olarak (Gaziantep) mahkemesi taraflarca kabul edilmiş bulunmasına rağmen ahiren yine taraflarca salahiyetli olmayan (Malatya) mahkemesinin salahiyetini mukavele ile kabul etmiş olmaları itibariyle (Malatya) mahkemesi salahiyetli bir hale gelmişse de müddeialeyh salahiyet itirazını HUMK’un 189. maddesinde tayin olunan müddetten çok sonra dermeyan etmiştir. Aynı kanunun 163. maddesi sarahatine göre kanunun tayin ettiği bu müddet kat’i olup bu müddette yapılması icap eden muamele yapılmazsa o hak sakıt olur. Binaenaleyh, davalının dermeyan ettiği salahiyet itirazı bu baptaki hakkının sükut etmiş olması itibariyle nazara alınmayarak ve emre muharrer senette (Gaziantep) mahkemesinin aslen salahiyetli olduğu göz önünde tutularak davaya bakılmak icap ederken Usulün zikredilen hükümlerine muhalif olarak Gaziantep’te açılmış olan davanın salahiyet yönünden reddolunması isabetsizdir…” (Bkz. İsmail Doğanay Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 4. Bası, İstanbul 2004 s.2092).

Karara konu olaydaki durum somut olaydaki durumdan farklıdır. Şöyle ki; karara konu olayda taraflar, bir anlaşmazlık çıktığında, bonoda yetkili mahkeme olarak Gaziantep mahkemelerini kabul etmelerine rağmen ayrıca bir yetki sözleşmesi de yaparak Malatya mahkemesini de yetkili kılmışlardır. Burada iki farklı mahkemenin söz konusu olmasının sebebi, bonoda iki tanzim yerinin olması değil tarafların bu konudaki açık iradeleridir. Kaldı ki yetki sözleşmesi yapıldığı zaman taraflar, davayı yetkilendirdikleri mahkemede açmakta serbesttirler. Kararlaştırılan yetkili mahkeme dışında başka bir mahkeme daha yetkili ise dava orada da açılabilir. Yetki sözleşmesi, mahkemenin var olan yetkisini ortadan kaldırmaz. Zira karara konu olayda da böyle olmuştur. Davacı davasını Gaziantep’te açmış, yerel mahkeme yetki yönünden davayı reddetmiş, Yargıtay ise bu kararı bozmuştur.

Somut olaydaki bonoda ise tanzim eden iki farklı kişi ve iki farklı adres söz konusudur. Bu iki farklı yer tarafların açık iradeleri sonucu yetkilendirilmemiştir. Tanzim yeri yazılmadığı için tanzim edenlerin yanındaki adresler tanzim yeri kabul edilecektir. Ancak bu durumda bir çok sorun ortaya çıkacak ve karışıklığa neden olacaktır. Bunlara örnek olarak TTK.m.619, 623, 669, 679, 680, 682, 683, 684, 685, 687 gösterilebilir.

Diğer taraftan Yargıtay kararına konu olan olaya kararın tarihi dikkate alındığında Eski Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanarak karar verilmiş olması da imkan dahilindedir (Bkz. TTK m. 1474, TTK’nun Meriyet ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun m. 1/b.2).

TTK' nın kambiyo senetlerine ilişkin tanımları ve BK hükümleri, keşideci, tanzim eden, alacaklı, borçlu, kiralayan gibi tekil olup çoğul olarak ayrıca ve özellikle düzenlenmesine gerek yoktur. Çünkü dikkat edilecek olursa BK hükümleri hep tekil olarak düzenlenmiş, çoğul durumlar ise “ müteselsil borçlar” başlığı altında BK.m.141-148 arasında ayrıca düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde “alacaklı” ve “borçlu” tarafın birden çok olması durumları ayrı ayrı açıklanmaktadır.

Öncelikle hakimin boşluğu doldurucu şekilde hukuk yaratabilmesinin ön şartı bu konuda hukukta boşluk olmasıdır (MK.m.1/f.1). Mevcut hukuk kurallarının yorumlanmasıyla bu boşluk giderilebilir nitelikteyse hakim hukuk yaratamaz. Somut olaya ilişkin TTK’ da açık düzenleme bulunduğuna göre hakimin bu boşluğu doldurmasına gerek yoktur. Söz konusu hükümlerin çift tanzim yeri olduğu için uygulanamaması, bir boşluk doğurmamaktadır; aksine boşluk olduğunu kabul etmek, emredici hükümlere muhalefet etmektir. Bu konuda kanuni bir hüküm bulunmaması gibi bir durumdan bahsedilemeyeceğinden, yorum yoluyla, emredici hükümlere riayet ederek bononun geçersizliği sonucuna varmamız gerektiği için hakimin boşluk doldurması söz konusu olmayacaktır. Kaldı ki MK m. ½ , hakimin boşluk doldurmasını düzenlememekte, hakimin hüküm tesis ederken yararlanacağı hususları düzenlemektedir.