Mesajı Okuyun
Old 26-06-2007, 19:14   #6
AV.ZAFER TUNCA

 
Varsayılan meşru müdafaa üzerine bir anektod..

gönderilen diğer mesajlarda konunun teknik boyutu üzerine bilgi verildiği için bu konuda ayrıntıya girmeyi uygun görmedim. bu nedenle ben sadece, konunun toplumdaki yeri ve vicdani boyutuyla ilgili bir kaç söz söylemek istiyorum.
öncelikle, hukuk dediğimiz ve bizim uğraş alanımız olan bu çetrefilli alan bir sayısal bilim değil. bu hepimizin malumu. hukuk sosyal dinamikler sonucu oluşmuş ve yine bu dinamiklerin kesin etkisi altında gelişmiştir. hukuk, hakların korunması için vardır. hukukçu olmak, diğer insanlardan farklı bir bakış açısına sahip olmayı gerektirir. vardığımız sonuçlar kimilerini mutlu eder kimilerini etmez. ama adalet bizim elimizle gerçekleşir. bazı olaylarda ya da bazı olgularda diyelim, hukukçu kendi vicdanı, toplum vicdanı ve hukuk arasında sıkışır kalır. ceza hukuku açısından bu çok sık rastlanan bir olgudur. salt hukuka bağımlı kalmayı tercih eden hukukçular, "vicdanı rahatsız etse bile hukuk bunu emrediyor" düşüncesiyle bir gerekçe bulurlar görüşlerine. vicdani eğilimi fazla olanlar ise, "hukuk adaleti sağlamak içindir, prosedürü tamamlamak için değil" düşüncesindedirler. bunun neresinde olduğumu net olarak söyleyemem sanırım ama vicdanımı dinlemeden hiçbir kanun hükmünün uygulamasına geçmem. hukuk, vicdanı adaletle rahatlatır, formaliteyle değil. hukukun temeli de, hukukçunun yaptığıyla kendi vicdanını tatmin etmesi değil, toplumun kendine verdiği erki kullanarak, ihkak-ı hakkı engellemesi ve toplumun hakkını korumasıdır. hukukçu toplumdan aldığı vekaletle hakkı teslim eder.
neden bu kadar şey anlattım da meşru müdafaya değinmedim değil mi şimdi oraya geleyim. mahkemelerimizde özellikle meşru müdafanın uygulanması konusunda büyük bir çekingenlik var. birçok olayda meşru müdafa hali olmasına rağmen uygulanmıyor. bu konuda konuşma fırsatı bulduğum birkaç hocamdan onların konuştuğu hakimlerin ve savcıların düşüncelerini öğrendiğimde büyük bir hayal kırıklığı ve kızgınlık yaşamıştım. "meşru müdafa olsa dahi, ortada bir ölü var!" diye düşünenlerin dahi olabildiğini söylemişti hocam. toplumun vicdanını rahatlatmak gerekiyor gerekçesiyle meşru müdafanın alanını bilinçli olarak daralttıklarını belirtmişti.
meşru müdafa en önemli insan hakkıdır.
meşru müdafa, sonradan olay incelenirken, çok dikkat edilmesi gereken, çok yoğun değerlendirmeye tabi tutulması gereken ve olayın tüm ayrıntılarını, failin ruhsal halini, kişiliğini, geçmişini bilmeyi gerektiren bir olgu. hukuki yönden ziyade belki de psikolojik ve sosyal boyutu daha yoğun olan bir konu.
bu yüzdendir ki uygulamasında kesin kurallar koymak mümkün değil.
meşru müdafada sınırın aşılması konusunda, bence olay göz önünde kesinlikle bulundurulmakla birlikte, biraz daha esnek davranılmalı. Özellikle büyük suçlarda meşru müdafanın sınırının aşılması bence çok da mazur görülebilir bir ayrıntı.
örneğin, bahsi geçen yargıtay kararında, kardeşine silah çekilmiş bir kişi var. hukukçu burada sınırın aşılıp aşılmadığını değerlendirirken, ilk önce kendini o durum içinde bir düşünmeli. sizce bu kişi, kaç el ateş etti ya da faili kafasından mı vurdu, kolundan mı vurdu ayrımına o anda dikkat edecek halde mi??? bazı anlar vardır ki insan için görüntü bulanıklaşır, tüm sesler kaybolur, rüya gibi olur herşey. böyle bir durumda hiçbir yaratıktan mantıklı davranmasını bekleyemezsiniz.
başıma gelen bir olaydan örnek vereyim. üniversite yıllarımın ilkinde, basit bir kavgaya karışmış bulundum. hiç beklemediğim bir andı. karşımdaki kişinin bir anda elinde kılıç gibi bir bıçakla karşımda dikildiğini gördüm. birbirimizin gözlerinin içine baktık önce, bıçağı farkettiğimdeki ruhsal halimi hatırlıyorumherşey öylesine farklı görünmüştü ki. insan tüm vücudunun acı bir sıvıyla kaplandığını hissediyor.sanırım adrenalinin tadını ilk o zaman bu kadar net aldım insanın ölürken neden hiçbir şey hissetmediğini de o zaman kavradım. görecek günüm varmış ki adamın elinden bıçağı aldılar. şimdi düşünüyorum da o anda benim elimde silah olsaydı, ne yapardım bilmiyorum. ne yapardım bilmiyorum derken "ateş eder miydim, etmez miydim"i kastedmiyorum. ederdim tabiki ama kaç el onu bilmiyorum
işte bir hukukçu olarak, ne mutlu ki, bu vb. olayları çok yaşamış olduğum için sanırım daha iyi yorum yapabiliyorum. derler ya içinden gelme diye. sanırım öyle birşey
çok dağıttığımın farkında olmakla birlikte son şunu söylemek istiyorum: meşru müdafa mutlaka gereklidir. sınır aşılsa da aşılmasa da faydalıdır. sınırın aşılmasında kast olmadığı sürece esnek davranılmalıdır.
saygılarımla, iyi çalışmalar...