Mesajı Okuyun
Old 01-06-2004, 18:25   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Notere Gidilmedi, Çünkü!

Notere Gidilmedi, Çünkü!


Dr. Şıpka, yeni Medeni Kanun'da yer alan, "aile konutu", eşlere getirdiği imkanlar ve kısıtlar, yasal mal rejimi, mal rejimi seçimi, aile mahkemeleri, aile hukukuyla ilgili en çok sorulan sorular üzerine görüşlerini açıklıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet Dergi
21/01/2003 Ayfer COŞKUN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - İstanbul Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk öğretim üyelerinden Yardımcı Doçent Doktor Şükran Şıpka ile yeni medeni kanundaki bazı düzenlemeleri konuştuk.

"Aile Konutu" yeni Medeni Kanun'da yer alan yeni bir kavram. Sizin bu konuyu incelediğiniz kitabınız yeni yayımlandı. Ama, konuşmamıza Medeni Kanun ile başlamak istiyorum. Sizce yeni Medeni Kanun ile getirilen en önemli değişiklik nedir? Üzerinde en çok tartışılan, sorular yöneltilen düzenlemeler hangileridir?

Medeni Kanun'un aile hukuku bölümünde eşler arası eşitliği sağlayan hükümlerin tümü bence en önemli ve reform niteliğinde düzenlemelerdir. Gerçekten bu yeni düzenleme ile klasik aile anlayışı, yani "erkek dışarıda çalışır, kadın ise evde ev işleri ve çocuklarla uğraşır" yerine, modern aile yapısı öne çıkarılmıştır. Böylece kadın ve erkeğin yaşamın her alanında olduğu gibi aile içinde de eşitliği yasa önünde kabul edilmiş oldu.

Ancak üzerinde en çok tartışılan düzenleme eşler arasındaki mal rejimi ile ilgili olan hükümler. Zira eski Medeni Kanunumuz gereği yasal mal rejimi olan "mal ayrılığı", evlilik içinde kazanılan malların hiç paylaşılmadığı ve kimin adına kayıtlı ise boşanma halinde yine o kişide bırakan bir sistemdi. Bu durum ise özellikle ekonomik güvencesi olmayan ve uzun yıllarını eşine ve evliliğine adamış olan ev kadınlarını mağdur ediyordu. Oysa 1950'li yıllardan itibaren hemen hemen tüm çağdaş hukuk sistemlerinde evlilik süresince kazanılmış olan malların eşler arasında eşit olarak paylaştırılması esası kabul edilmişti. Böylece kadının da evdeki çalışması ve emeği, erkeğin dışarıdaki çalışması ile eşdeğer sayılmıştır.

Yasal mal rejimini kısaca açıklar mısınız?

Mal rejimi, evlilik devam ettiği sürece kazanılan malların evliliğin boşanma ya da ölüm gibi bir sebeple sona ermesi halinde kime, ne oranda kalacağına ilişkin düzenlemedir.Yasal mal rejimi ise eşlerin herhangi bir seçimine dayanmayan ve yasa gereği geçerli olan mal rejimidir. Türk toplumu 1926 yılından itibaren "mal ayrılığı" rejimine tabi olduğu ve bu rejim de herhangi bir paylaşma öngörmediği için, bugüne kadar yasal mal rejimi konusu kamuoyunu meşgul etmemişti. Ancak bundan böyle eşler herhangi bir sözleşme yapmadıkları takdirde, aile içinde kim kazanırsa kazansın, sonuçta malların yarı yarıya paylaşımı yasa gereği uygulanacaktır. İşte bizde de yeni Medeni Kanun değişikliği ile yasal mal rejimi olarak "edinilmiş mallara katılma" adı altında, eşlerin malvarlıklarının tasfiyesi sonucu, bir tarafta kalan fazlalık üzerinde, diğer tarafa yasa gereği yüzde 50 oranında bir katılma alacağı tanıyan yeni bir sistem kabul edilmiştir.

Eski Medeni Kanun'daki seçimlik mal rejimlerinin hemen hemen hiç seçilmemiş olması oldukça ilginç bir durum. Hal böyle iken, eski evliliklerde yeni yasal ya da seçimlik mal rejimlerinden birini seçmek için 1.1.2003 tarihine kadar 1 yıllık süre tanınmasını doğru buluyor musunuz?

Hayır, maalesef bu hiç doğru olmadı. Bir kere sizin de söylediğiniz gibi eşler arasında bir mal rejimi sözleşmesi yapma doğal karşılanan bir durum değil. Özellikle kadınlarımızın kocalarına "gel malları paylaşmak için notere gidelim" şeklinde teklifte bulunmaları, bırakın ev kadınlarını, çalışan ve meslek sahibi kadınlar açısından bile göze alınabilecek bir durum değil. Böyle bir teklif düzgün giden evlilikleri bile sarsabilecek sonuçlar yaratabiliyor. Bu durumu bizzat son günlerde bana gelen sorularla yakından izledim.

Bırakın eşleri, bu sözleşmeleri yapmak üzere yetkili olan noterlerden bazıları, eşlerin seçim hakkını kullanmalarına engel olmaya çalışmışlardır. İstanbul'un göbeğinde bazı noterler kendilerine bu konuda Noterler Birliği'nden herhangi bir genelge ulaşmadığını söylemişler ve mal rejimi sözleşmesi yapmaktan kaçınmışlardır. Bu konuda çok şikâyetler almış bulunuyorum. Yasayı uygulamak ile yükümlü olan bu meslek mensuplarının görevlerini yapmaktan kaçınmaları çok düşündürücüdür. Sonuç itibarıyla yasanın yürürlük maddesinin amacı karşılamadığı çok açık bir şekilde anlaşılmıştır.

Eski evliliklere uygulanması için tanınan süre uzatılabilir mi?

Sürenin uzatılması için artık çok geç. Ancak yeni bir süre tanınması söz konusu olabilir ki, yeni Adalet Bakanımız bir televizyon programında bunun olabileceği yönünde görüş bildirdi. Bu konuda kadın kuruluşları ve baro kadın komisyonları da gerekli çalışmaları yapıyor. Ancak bana göre yeni bir süre yerine, yasanın geçmişe yürürlü olması için bir yasa değişikliği yapılması çok daha etkili olacak.

Seçimlik mal rejimlerinden birini seçecekler nasıl ve ne zaman bunu yapacaklar?

Eşler seçimlik mal rejimlerini her zaman seçebilirler. Ancak verilen bir yıllık süre içinde yasal mal rejimi yerine başka bir rejim seçmiş olsalardı bu rejim 1 Ocak 2002'den itibaren geçerli olacaktı. Oysa bundan sonra her zaman yapabilecekleri yeni bir mal rejimi sözleşmesi, ancak yapıldığı tarihten sonraya etkili olabilecektir. Örnek olarak, eşler 1 Şubat 2003 tarihinde "mal ayrılığı, mal ortaklığı, paylaşmalı mal ayrılığı" seçimlik rejimlerinden birini noterde yapacakları sözleşme ile seçebilirler. Ancak bu durumda 1 Ocak 2002 tarihine kadar aralarında yasal mal rejimi olan "mal ayrılığı" dolayısıyla bu tarihe kadar edinilen mallar paylaşmaya tabi olmayacaktır. 1 Ocak 2002 ile 1 Şubat 2003 tarihine kadar edinilen mallar ise yeni yasal mal rejimi olan "edinilmiş mallara katılma" rejimi dolayısıyla paylaşmaya dahil olacak, 1 Şubat 2003 sonrasında ise yeni seçilen mal rejimi uygulanacaktır. Böylece bu çiftin 2004 yılında boşanması halinde yukarıda yer verdiğimiz gibi 3 ayrı çeşit mal rejimi uygulama alanı bulabilecektir.

Sizce en adil ve en basit mal rejimi hangisi olmalıdır?

Bana göre en adil mal rejimi şu anda yasal mal rejimi olan "edinilmiş mallara katılma" rejimi. Ancak bunun aynı zamanda en basit mal rejimi olduğunu ne yazık ki söyleyemeyeceğim. Çünkü evliliğin sona ermesi halinde bir tasfiye sistemi öngördüğü için, bizim yargılama sistemimiz içinde hiç de basit bir sistem olmadığını söylemek zorundayım. Bunun yerine aynen paylaşımı öngören "paylaşmalı mal ayrılığı" rejimi, uygulama için daha basit bir sistem.

"Aile konutu" yeni bir kavram, yeni bir düzenleme. MK 194, 240, 254, 279 ve 652. maddeler bu konuyu düzenliyor. Aile konutunu tanımlar mısınız?

"Aile konutu" gerçekten önemli bir malvarlığı. Ailenin sürekli ve bir arada içinde yaşadığı herhangi bir mekân. Bu mekân bir konut olabileceği gibi, gecekondu, kulübe, prefabrik konut, çadır, yat gibi başka kapalı alanlar da olabilir. Tüm bunlar ailenin barınmasını sağlayan yerler olduğundan, sadece sahip olan eş değil, diğer eş ve çocuklar için de özel bir öneme sahiptir. Bu nedenle "aile konutu" tüm Avrupa hukuk birliği içinde diğer eş ve çocuklar lehine hükümlerle koruma altına alınmıştır. Ben de yeni kitabımda aile konutunun bu önemini vurgulayarak, yeni hükümlerin uygulamadaki yansımalarını ve "aile konutu şerhi"nin etkisini tartıştım.

Aile konutu ile ilgili kurallar eşlere ne gibi haklar ve kısıtlamalar getiriyor? Aile konutu ile ilgili işlemler nasıl yapılacak? Diğer eşin rızası konusunu açıklar mısınız? Burada daha çok kadınlara tanınan haklara öncelik vermek istiyoruz.

Mal ayrılığı sistemi içinde "aile konutu" hangi eşe ait ise, o eş dilediği gibi bunu satabilir, başkasına bağışlayabilir ya da bir kredi borcu dolayısıyla ipotek ettirebilir idi. Bu durum ise diğer eşin ve çocukların oturma ve barınma haklarını tehlikeye sokmaktaydı. Çünkü düşüncesiz ve müsrif bir eşin kumar tutkusu ya da gece hayatı yüzünden veya sermaye yapmak üzere oturduğu evi satması durumunda çocuklarla birlikte diğer eş sokağa atılmak durumundadır. Ya da boşanma halinde yine aile konutu üzerinde hak sahibi olmayan eş konutu terk etmek ve velayeti kendisine bırakılan çocukları ile birlikte ailesinin yanına sığınmak zorunda kalmaktaydı. Tabii evi terk etmek durumunda kalan genellikle kadın eşler oluyordu. Kadının ekonomik açıdan zayıf durumda olması ve kendisine ait malvarlığının bulunmaması, en çok aile konutunun kaybı açısından önemli sonuçlar yaratmaktadır.

Şimdi yeni Medeni Kanun ile birlikte eşler hangi tür mal rejimine tabi olursa olsunlar, aile konutunun mülkiyetine sahip olan eş, diğer eşin rızası (muvafakati) olmadan bu konutu elden çıkaramayacak, ipotek ettiremeyecek veya başkalarına kiraya veremeyecektir. Eğer aile konutunda kira sözleşmesi dolayısıyla oturuluyorsa, kira sözleşmesine taraf olan eş, diğer eşin rızası yani katılımı olmadan bu kira sözleşmesini feshedemeyecek, yazılı tahliye taahhüdü yapamayacaktır. Böylece aile konutu her iki eşin iradesi ile ancak elden çıkarılabilecek ya da değiştirilebilecektir. Ancak bu koruma evlilik sona erinceye kadar sağlanmaktadır. Maalesef boşanma sonrası için aile konutundan kimin faydalanacağına ilişkin düzenleme sağlanamamıştır. Oysa bizim kadınlarımız için en gerekli olan koruma bu olacaktı. Böylece boşanma sonucu çocukları ile birlikte kocasına ait evi terk etmek zorunda kalan kadınların oturma hakları mahkeme kararı ile bir süre daha korunabilecekti. Kaynak İsviçre hukukunda bulunan böyle bir düzenlemenin bize alınmamış olması büyük bir eksiklik olmuştur.

Ölüm halinde de sağ kalan eşe "aile konutu ve ev eşyası" üzerinde öncelikli bir oturma, kullanma ya da mülkiyet hakkı tanınmaktadır. Böylece sağ kalan eş, çocuklarının baskısı ile oturduğu evin mahkeme kararı ile satılmasından veya o evi terk etmeye zorlanmaktan kurtulacaktır.

Aile mahkemeleri konusunda yapılanlar ve yapılması gerekenler nelerdir?

Yukarıda da söylediğim gibi, yeni Medeni Kanun ile birlikte yeni bir aile hukuku düzeni getirilmiştir. Bu yeni düzenleme beraberinde aileye hâkimin müdahalesini de getirmiştir. Eşler aile içinde eşit oldukları için, konut seçimi, eve kimin ne kadar katkıda bulunacağı, mallarını har vurup harman savuran eş için diğer eş tarafından bazı tedbirlerin alınabilmesi, çocuklar üzerindeki velayet hakkının kullanılması konularında anlaşmazlık halinde hâkime başvurabileceklerdir. Tabii ki bizim mahkeme teşkilatımız ve yargılama sistemimiz içinde bu başvuruların ve verilecek kararların ne kadar sağlıklı olacağı tartışılır. Bu nedenle davaların büyük bir kısmını oluşturan aile ve çocuk hukuku ihtilaflarının özel uzmanlık gerektiren "aile mahkemeleri"nde görülmesi gerekmektedir. Aile Mahkemelerinin Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Yasa Tasarısı hazırlanmış ancak henüz yasalaşma şansını bulamamıştır. Şu günlerde yeniden Meclis gündeminde olup bir an önce yasalaşması umut edilmektedir.

Bir gazetede size yeni Medeni Kanun ile ilgili sorular yöneltildi. En çok ne soruldu?

Bir günlük gazetede vatandaşlardan gelen ve eşler arasındaki mal rejimleri ile ilgili sorulara belirli bir süre cevap verdim. Edinilmiş mallara katılma sisteminin evliliğin başından itibaren geçerli olabilmesi için, eşlere tanınan bir yıllık süre 31 Aralık 2002 tarihinde sona erdi. Ben de kamuoyunu ve özellikle ev kadınlarımızı bu konuda aydınlatabilmek amacıyla bu görevi üstlendim.

Bana en çok çalışmayan ev kadınlarından sorular geldi. Boşanma ya da ölüm halinde hiçbir güvenceleri olmadığı için, eşlerinin sahip olduğu mal varlıklarına nasıl ortak olabileceklerini veya miras haklarının ne olabileceğini soruyorlardı. Zaten yeni yasal mal rejimi ile birlikte korunmak istenen kesim de bu kadınlardı.

Ancak bu konuda istenilen amaca ve sayıya ulaşılamadı. Çünkü kadınlar kocaları ile bu meseleyi konuşamadıkları veya onları ikna edemedikleri için noterlerde sözleşme yapma oranı düşük kaldı. Böyle bir yürürlük maddesi zaten bana göre yanlış idi. Bunun doğrusu yasal mal rejiminin evliliklerin başından itibaren uygulanmaya konması ve bunu istemeyen eşlerin noterde aksine sözleşme yapması imkânı idi. Böylelikle kadınlar kocalarını değil, kocalar kadınları ikna edip notere götürmek zorunda kalırlardı! * (AC/NM)

* Ayfer Coşkun'un söyleşisi, 19 Ocak 2003'te Cumhuriyet Dergi'de yayımlandı.