Mesajı Okuyun
Old 12-10-2010, 15:37   #2
üye32062

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2004/14-262
Karar: 2004/282
Karar Tarihi: 12.05.2004

ÖZET: Uyuşmazlık satış vaadi sözleşmesinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Yorumun konusu irade beyanının içeriğinin anlamını ortaya koymaktadır. Öyle ise sözleşmenin şekil ve hükümlerini belirlemek için, tarafların gerek hataen ve gerekse sözleşmenin gerçek niteliğini saklamak için yararlandıkları tanım ve ifadeler üzerinde durmadan gerçek ve ortak niyetlerini anlamak gerekecektir.

(818 S. K. m. 18) (4721 S. K. m. 1009)

Dava: Taraflar arasındaki "tapu iptali,tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 3.12.2002 gün ve 1441-1738 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 18.4.2003 gün ve 1005-3270 sayılı ilamı ile,

(...Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkeme davanın kabulüne karar vermiş, hükmü davalı temyize getirmiştir.

Dosya kapsamına, toplanan delillere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi gerekmiştir.

Dayanak gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine göre, davalının annesinin ölümü ile dava konusu taşınmazda kendisine intikal eden miras hak ve hisselerini davacı kardeşine satış vaat ettiği, iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete çevrilmesinden sonra tapuda ferağ vereceğini vaat etmesinin de iradesinin yalnızca annesinden gelen miras payını satmaya yönelik olduğunu gösterdiğinin anlaşılmasına göre, nizalı taşınmazda davalıya annesinden miras payı olarak intikal edecek hissenin iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde talep de aşılmak suretiyle davalıya ait tüm payın iptaline ve davacı adına tesciline karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir…..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali, tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, davalı kardeşinin 30.3.1995 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesiyle "iştirak halinde mülkiyet müşterek mülkiyete çevrildiği zaman tapuda takrir vererek tapuyu devredeceğini" vaat ve taahhüt ederek taşınmaz üzerindeki tüm payını kendisine devrettiğini; ihtarname çekerek davalının edinimini yerine getirmesini istediğini, buna rağmen tapuda yapılması gereken intikalin yerine getirilmediğini ileri sürerek davalının taşınmaz üzerinde bulunan 7/35 oranındaki tüm payının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı cevap dilekçesiyle, davacı kardeşinin anneleri H. Ç.'nin imzası gerekli diyerek kendisini notere götürdüğünü, okuması yazması olmadığı için noterde hisse satışını imzaladığını, esasında hiçbir şekilde hissesini satmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Taraflar anneleri H., babaları H. ve kardeşleri ile birlikte davaya konu taşınmaz üzerinde 1/7 oranında paydaş iken babaları H.'nin 18.3.1963 tarihinde, anneleri H. 'nin 20.1.1984 tarihinde ölümleriyle kendi payları dışında miras yoluyla intikal eden paylara da malik olmuşlardır.

Davacının iddiasını dayandırdığı düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde, satış vaadi borçlusu davalı "...Müşterek murisimiz annem Hayriye Çokça'nın vefatı nedeni ile diğer vereseler meyanında bana da intikal eden müştereken sahibi ve hissedarı bulunduğum, Bursa ili merkez, Davutkadı mahallesi, 302 pafta, 1557 ada, 38 parsel numarasında kayıtlı bulunan gayrimenkuldeki tüm hak ve hissemin tamamını satmayı vaat ve taahhüt ediyorum..." demek suretiyle annesinden gelen payın satışını vaat ettiğini belirtmiş; ancak, sözleşmenin devamında "...tüm hak ve hissemin satışını vaat ediyorum..." gibi ifadelerde bulunmuştur.

Dinlenen tanık tarafların kardeşi R., davalının annesinden gelen payının satışını vaat ettiğini beyan etmiştir.

Uyuşmazlık satış vaadi sözleşmesinin yorumundan kaynaklanmaktadır.

Yorumun konusu irade beyanının içeriğinin anlamını ortaya koymaktadır. Öyle ise sözleşmenin şekil ve hükümlerini belirlemek için, tarafların gerek hataen ve gerekse sözleşmenin gerçek niteliğini saklamak için yararlandıkları tanım ve ifadeler üzerinde durmadan gerçek ve ortak niyetlerini anlamak gerekecektir (BK md.18).

Bir hukuksal işlemin mahiyetinin tarafların kullandıkları deyimlere, yani ;öze göre değil de, onun gerçek özüne göre belirtilmesi gerektiği yolundaki bu (Ural modern hukukta olduğu gibi evvelki hukukumuzda da kabul edilmiş bulunan ortak bir hukuk ilkesi niteliğindedir. Gerçekten de, mecelle'nin "Kavaid-i Külliyesi" yani "Genel Prensipleri" arasında yer alan 3. maddesinde şu ilkeye ver verilmiştir. "Ukudda itibar makaasıd ve maaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir" (Sözleşmelerde amaç ve anlamlara bakılır, lafız ve şekillere bakılmaz).

Prof. Hans J. Wolffa göre yorum: Yazılı hukukun geniş anlamda boşluklarını doldurur, tamamlar; hangi yazılı veya yazılı olmayan hukuk kuralının uygulanıp uygulanmayacağını saptamaya yarar.

Alınan Federal Anayasa Mahkemesi'nin bir kararına göre "Bireylerin Devletle olan ilişkileri bakımından ve Alman Anayasası'nın genel görünümü (geramtsicht) içinde" bir yasa hükmünün yorumunda duraksama halinde, yurttaşa hak veren yorum tarzı öncelik alır.

Ne var ki, tek başına metin pek az hallerde tüm duraksamaları gidermeye yeterlidir. İlk adım anlam bütünlüğünü, yorumlanan hükmün Anayasa (veya yasa) içindeki sistematik yeri ve bu cümle ile güdülen amaç yönünden atılır; bu arada yasanın kesin istenci (iradesi) araştırılır. Nihayet Anayasa'nın (veya Yasanın) genel kuralları, onun temel hükümleri ve yapısını oluşturan ilkeleri gözetir.
Gerçek veya farazi olarak arzunun saptanmasında ilk başvurulacak unsur, sözleşmede tarafların kullandıkları deyimlerdir. Kural olarak deyimlerin sözleşmenin kurulması sırasında genel anlamda kullanıldığı kabul edilir. Zira sözleşme mademki tarafların yasasıdır; o halde yorum ile tarafların ona tam anlamını vermeleri, gerekir. Çünkü, bu bizzat onlar için ve onların siparişi üzerine yapılan bir yasadır. Fakat sözleşmede kullanılan deyimin tarafların mensup oldukları çevrede özel bir anlamı varsa, deyim bu özel anlamda sözleşmede kullanılmış sayılır.

Tarafların iddia ve savunmaları, tanık beyanlarına ve tüm dosya içeriğine göre, taraflar arasında akdedilen satış vaadi sözleşmesi, yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde, davalının iradesinin yalnızca annesinden gelen miras payını satmaya yönelik olduğu, babasının 1963 yılında ölümüyle annesine kalan pay ve annesinden yine kendisine düşen payın yapılan sözleşmeyle davacıya satıldığı; davalının taşınmaz üzerindeki kendi payının satış vaadine konu edilmediği anlaşılmaktadır. Davalı yargılama aşamalarında yaptığı savunmalarıyla okuma yazması olmadığı için noterde neyi imzaladığını bilmediğini, esasen kendi payını değil annesinden intikal eden payını sattığını ileri sürmüştür.

Bu durumda, taşınmaz üzerinde davalıya annesinden miras payı olarak intikal edecek payın iptaline, davacı adına tahsiline karar verilmesi gerektiği yönündeki, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 12.5.2004 gününde yapılan 2. görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

Davacı; davalı ile kardeş olduğunu müşterek mülk olarak 1/7'şer hisse olarak kendileri ile dava dışı üç kardeşi ile anne ve babaları adına tapuda kayıtlı taşınmazda önce babasının sonra annesinin ölmesi üzerine bunların hisselerinin de kendileri ile kardeşlerine intikal ettiğini intikal eden bu hisseler ile birlikte her birinin 7/35 pay sahibi olduklarını, davalı kardeşinin 7/35 payını noterce düzenlenen satış vadi sözleşmesi ile kendisine sattığı halde tapu ferağına yanaşmaması üzerine davalıya ait 7/35 payın iptali ile adına tescilini istemiştir.

Davalı savunmasında, okur yazar olmadığını,annesi Hayriye'nin imzası gerekli diyerek notere götürüldüğünü ve aldatılarak hisse satış senedini imzalattırdıklarını, oysa kendisinin davacıya hisse satmadığını ileri sürerek, davanın reddini dilemiş yerel mahkemenin davanın kabulüne ilişkin kararı davalının temyizi üzerine Yargıtay Yüksek 14. Hukuk Dairesi'nce diğer temyiz itirazları reddedildikten sonra satışa konu olan payın davalıya anne ve babasından intikal eden pay olduğu, bu nedenle pay hakkında davanın kabulü gerekeceği yönünde bozulmuştur.

Bir davada maddi olguları bildirmek taraflara bunun hukuki nitelemesi hakime ait olduğu gibi HUMK. 'nun 74.maddesi gereğince de hakim iki tarafın iddia ve savunmalarıyla da bağlıdır.Davalı yargılama aşamasında verdiği cevap dilekçesinde Yüksek Özel Daire tarafından bozma sebebi yapılan yönde bir savunmada bulunmadığı gibi ilk temyiz dilekçesinde de bu yönde bir temyiz isteğinde de bulunmamıştır.Gerek az yukarıda açıklanan cevap dilekçesinde gerekse 6.1.2003 tarihli temyiz dilekçesinde kendisinin okur yazar olmadığı sözleşmenin kendisine okunmadığı, dinlenen tanıklardan birinin davacının oğlu olup, diğerinin ise davacının yanında kaldığı için beyanlarına itibar edilemeyeceği tekrarlandıktan sonra hisse satmadığını, para almadığını senedin, satışın hileli olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir. Hal böyle olunca Yüksek Özel Daire, yerel mahkeme kararını davalının gerek savunmasında gerekse temyiz dilekçesinde ileri sürmediği bir sebeple bozmuştur. Oysa temyiz dilekçesinde davalının "temyizce resen gözetilecek veya vesair sebeplerden dolayı bozulması gerekir" şeklinde de bir talebi bulunmamaktadır. Yargıtay uygulamalarında yargılama aşamasında ileri sürülmeyen ve kamu düzenine ilişkin olmayan sebepler bozma sebebi sayılmamıştır. Oysa az yukarıda değinildiği gibi yerel mahkeme kararını Özel Daire talep dışına çıkarak bozmuştur.

Dosyada yer alan 30.3.1995 günlü satış vaadi sözleşmesinde "davalı bahsi geçen gayrimenkuldeki hak ve hissenin tamamını, kendisine zilliyetliği ile birlikte ve bugüne kadar bilumum vergi, resim ve harç mükellefiyetleri bana ait olmak üzere terk ve teslim ettim. Benim bundan sonra bahsi geçen gayrimenkuldeki hak ve hissemde hiçbir hususta herhangi bir hak ve ilgim kalmamıştır" şeklindeki iradesini açıkladığı ve aynı sözleşmenin devamında noter tarafından kendilerine verilen satış vaadi sözleşmesinin okunduğu istek ve arzuları gibi hazırladıklarını beyan etmeleri üzerine noter tarafından altının imzalandığı açık ve belirgindir. Sözleşmenin bu hükmü en ufak bir yoruma gerek bulunmayacak kadar açıktır. Bu nedenle davalının 7/35 payının davacıya satıldığının kabulü gerekir. Davalı gerek mahkemece verilen ilk kararı temyiz dilekçesinde gerekse davaya verdiği cevap dilekçesinde hile iddiasını dayandığı halde bunu ispat edici hiçbir delilde ibraz etmemiştir. Bu nedenle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/9719
Karar: 2004/17874
Karar Tarihi: 07.12.2004

ÖZET: Noter satış vaadi sözleşmesi dava dışı kişiler arasında iki taraflı ve gerekli koşullara uygun olarak düzenlenmiş olup geçerlidir. Hile ile düzenlendiği ispat edilememiştir. Bu tür sözleşmeler şahsi hak doğurur ve sözleşmenin taraflarını bağlar. Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmek gerekir.

(818 S. K. m. 22, 213) (1512 S. K. m. 60)

Dava: Taraflar arasındaki iptal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.

Karar: Davacı, davalılardan Zekiye Türetkan'ın kardeşi olduğunu, murisleri adına tapu tahsis belgesi bulunan taşınmazlarını kat karşılığında müteahhite vermeyi düşündüğünü, bu amaçla davalı Zekiye'nin kendisini notere götürüp, vekaletname vermesi gerektiğini bildirdiğini, noterde vekaletname yerine anılan yerin Zekiye'ye satışına ilişkin olarak gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin düzenlendiğini, noterin sözleşmeyi kendisine okumadığını, kendisinin de Zekiye'yi vekil tayin ettiğini sandığını, daha sonra Zekiye'nin aynı yeri kendi adına diğer davalı müteahhite kat karşılığında verdiğini ileri sürerek 7.3.2003 tarihli noter satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, tarafların murisleri adına tapu tahsis belgesi bulunan taşınmazın halen dava dışı hazine adına kayıtlı olduğu, tapu tahsis belgesinin tapuya dönüştürülmediği, o nedenle sözleşmenin geçerli olamayacağı gerekçe gösterilerek davalı Zekiye yönünden sözleşmenin geçersiz olduğunun tespitine karar verilmiş; hüküm, davalı Zekiye Türetkan tarafından temyiz edilmiştir.

Bir kimsenin başka bir kimseye noter huzurunda taşınmaz satış vaadinde bulunabilmesi için sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle vaad ettiği taşınmazın tapu maliki olması gerektiği yönünde her hangi bir yasal düzenleme yoktur. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi, tarafların karşılıklı olarak birbirine uygun iradelerini yetkili memur önünde açıklayıp, bu konuda düzenlenecek resmi senedi hep birlikte imzalanmış olmaları koşuluna bağlıdır. (BK. 22, 213) Burada öngörülen biçim geçerlilik şartıdır. Noterlik Yasası'nın 60. maddesi, taşınmaz satış vaadine ilişkin sözleşmeyi düzenleme yetkisini noterlere de vermiştir. Davacının iptalini istediği 7.3.2003 tarihli Noter satış vaadi sözleşmesi dava dışı Gülhatun Arslan, Gülsen Üçgül, Bahattin Arslan ve davacı Fazlı Arslan ile davalı Zekiye Türetkan arasında iki taraflı ve gerekli koşullara uygun olarak düzenlenmiş olup geçerlidir. Hile ile düzenlendiği ispat edilememiştir. Bu tür sözleşmeler şahsi hak doğurur ve sözleşmenin taraflarını bağlar. Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmek gerekirken mahkemece, sözleşmenin tarafı olup, davada taraf olarak yer almayan şahısların da haklarını kapsayacak şekilde sözleşmenin geçersizliğinin tespitine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı Zekiye Türetkan yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 07.12.2004 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2004/14-558
Karar: 2004/722
Karar Tarihi: 15.12.2004

ÖZET : Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı cebri tescil talebine ilişkindir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, resmi şekle tabidir. Aksi aynı nitelikte belgeler ile ispat edilinceye kadar geçerlidir. Ancak hile nedeniyle iradenin fesada uğratıldığı iddiası tanık delili ile de ispat edilebilir

(818 S.K. m.28) (1086 S.K. m.293)

Dava: Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 19.12.2002 gün ve 558-1919 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 27.05.2003 gün ve 2356-4342 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı, davalı eşine ait 4 parsel sayılı taşınmazı noterde 28.06.1994 tarihinde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiştir.

Davalı, davacı kocası ile aralarında şiddetli geçimsizlik çıktığını, satış vaadi sözleşmesinin tekrar bir araya gelip evlilik birliğini devam ettirmek amacıyla bedelsiz olarak düzenlendiğini ve gerçek bir satış akdi bulunmadığını savunmuştur.

Mahkemece, satış vaadi sözleşmesinin karı koca olan tarafların bir araya gelmelerini temin etmek amacıyla düzenlendiği ve gerçek bir satışın bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Satış vaadi sözleşmeleri, iki tarafı da borç altına sokan sözleşmelerdir. Borçlar Kanunu'nun 1. maddesinin 1. fıkrası "iki taraf karşılıklı surette rızalarını beyan ettikleri takdirde akit tamam olur" hükmünü içermektedir. Satış vaadi sözleşmeleri Borçlar Kanunu'nun 213/11., Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89. maddelerine göre resmi şekilde yapılacağı belirtilmiştir. Anılan hükümlere göre, bu sözleşmeyi yapanların noter önünde karşılıklı birbirlerine uygun irade beyanlarının birleşmesi, sözleşmede tarafların hak ve borçlarının açıkça belirtilmesi, satışı vaad edilen taşınmazın ve bedelinin gösterilmesi gerekir.

Somut olayda; davacının dayanağı satış vaadi sözleşmesinin 28.06.1994 tarihinde ilgili yasa hükümlerine uygun olarak düzenlendiği anlaşılmıştır. Davalı, satış vaadi sözleşmesinin davacı kocası ile tekrar bir araya gelip evlilik birliğini devam ettirmek amacıyla düzenlendiğini ve gerçek anlamda bir satış bulunmadığını savunmuş ise de, noterlikçe re'sen düzenlenmiş olan bu nitelikteki bir belge HUMK'nun 295. maddesi uyarınca aksi aynı nitelikte bir başka belge ile ispat edilinceye kadar geçerlidir. Satış vaadi sözleşmesinin aksinin davalı tarafça aynı nitelikteki bir başka belge ile ispat edilemediği gözetilmeden, mahkemece davalı tanıkların beyanlarına itibar edilerek yazılı gerekçe ile red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı Gerektirmiştir ... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: A- Davacının isteminin özeti: Davacı vekili, davalının sahibi olduğu taşınmazı davacıya satış vaadi sözleşmesi ile 500.000.000.-TL karşılığında satmayı vaad ettiğini ve bedelini peşin olarak aldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın hükmen davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

B- Davalının cevabının özeti: Davalı vekili, davacının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu ve eve dönme şartıyla daha sonra iptal etmek üzere bu sözleşmenin yapıldığını, ancak davacının sözünü tutmayıp boşanma davası açtığı halde taşınmazı iade etmediğini, sözleşmenin davalının saflığından ve tecrübesizliğinden faydalanılarak değerinin çok altında, hatta hiçbir bedel ödenmeden yapıldığını, bu nedenle davanın reddine karar vermesi gerektiğini savunmuştur.

C- Yerel mahkeme Kararının Özeti: Yerel mahkeme, tanık anlatımlarına göre davacıya S. ile bağlı bulunan davalının, davacının ısrarlı tavırları, satış vaadini daha sonra iptal edecekleri yönündeki teminatı ve yine başka bir hanımla ilişkisi olan davacının eve dönmesini sağlamak amacıyla gerçekte bedelsiz, sözleşmede ise gerçek değerinin çok altında bir değer gösterilmek sureti ile davacıya satış vaadinde bulunduğu, bir yıl içinde geri dönme iradesini davacıya ulaştırmasına rağmen bir sonuç alamadığı, bu nedenle satış vaadi sözleşmesine itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

D- Temyiz evresi ve direnme: Hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine özel dairece yukarıya aynen alınan gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme bu bozmaya karşı özetle u...davalının satış vaadi sözleşmesi kurulurken davacı eşi tarafından iradesinin fesada uğratıldığı hususunun HUMK'nun 293/1-5. maddesi nazara alındığında kanıtlandığı" gerekçesi eklenmek suretiyle eski gerekçesini de tekrar ederek kararında direnmiştir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, Borçlar Kanunu'nun 213/11., Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89. maddelerine göre resmi şekilde yapılması gerekir ve buna bağlı olarak HUMK'nun 295. maddesi uyarınca aksi aynı nitelikte bir başka belge ile ispat edilinceye kadar geçerlidir. Ancak somut olayda davalı hile nedeniyle iradesinin fesada uğradığı iddiasında bulunduğuna göre iddiasını ispat etmek için HUMK'nun 293/5. maddesi uyarınca tanık dinletebilir.

O halde yerel mahkemenin direnme kararı bu nedenle usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.

Ne var ki, özel dairece davacı vekilinin işin esasına yönelik temyizi bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için özel daireye gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için 14. HUKUK DAİRESİ'ne gönderilmesine, 15.12.2004 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları