Mesajı Okuyun
Old 19-01-2007, 23:28   #16
Harun ŞİMŞEK

 
Varsayılan Bu TartiŞmanin Temellerİnİ İyİ Belİrlemek Lazim Kanaatİndeyİm

Öncelikle önemli eksikliklerimizden biri olan normlar üzerinde düşünme ve tartışma imkanını sağladığı için site yönetimine ve bu önemli konuyu tartışmaya açan arkadaşlara teşekkür ederim.

Tartışmanın temelinde doğal hukuk teorisinin kabul edilip edilmediği veyahut doğal hukuktan kaynaklanan hakların sadece şahıslara mı yoksa devlete de ait olan taraflarının olup olmadığı yatmaktadır.

Locke, insanın vazgeçilmez tabii haklara sahip olduğunu ve siyasal düzenin amacının hürriyetleri güvence altına almaktan başka birşey olmadığını savunmuştur.Böylece Locke, otoriteyi değil hürriyeti baş köşeye oturtmuştur.


Doğal hukuk teorilerinin iki ana ekseninden birincisi soyut rasyonalist teorilerdir.Bu teoriler, insan aklının bütün sosyal, siyasi ve ekonomik ilişkilere hakim olabilecek,uluslararası niteliklere sahip ahlaki prensipler tayin etmeye muktedir olduğu varsayımına dayanır.İkinci eksende ise, daha ılımlı kuramlar bulunmaktadır. İkinci tip teorilerde temel toplumsal kurumları olan, kişilik ve mülkiyet haklarını koruyan kurallar sistemini toplumun kendisinin geliştireceğini belirtir.

Açık bir şekilde görüldüğü üzere bu fikri yapının temelinde birey bulunmaktadır.Önemli olan toplumu oluşturup bieye inmek değil, bireylerin oluşturduğu toplumu görebilmektir.

Farklı bir bakış açısı ise kartezyen veya constructivist (kurucu) aklın beşeri ilişkilerdeki rolünü vurgulamış, sosyal mühendislik denilen toplumu rasyonel bir plana göre baştan ayağa yeniden kurma fikrini ortaya koymuş, böylece yaratılmış hukukun(pozitif hukukun) ön plana çıktığını vurgulamıştır.

Tabi hukuk ile pozitif hukuk ayrımını yaptıktan sonra devletin varolması ile ilgili teorilere göz atmak gerektiği kanaatindeyim. Yine Locke,insan doğa durumunda söylendiği kadar özgürse, kendi kişiliğinin ve mallarının mutlak efendisi ise en büyüğe eşitse ve hiç kimsenin uyruğunda değilse, özgürlüğünden niçin ayrılsın?Niçin egemenliğini bıraksın?Kendisini bir başka erkin denetim ve egemenliğinin altına niçin soksun?, der.Bu soruların cevabı insanın tabiat halinde güvenlikten uzak olmasında yatmaktadır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle insanlar doğa durumundan uygar topluma geçme gereği duymuşlardır Burada, herkes sahip olduğu kendini ve başkalarını koruma ve yasaya karşı işlenmiş suçları cezalandırma yetkilerini, birincisini kısmen, ikincisini bütünüle olmak üzere siyasi iktidara bir mukavele ile devretmiştir.

İnsanlar siyasi iktidara bu hakları devrederken bu haklardan ebediyyen vazgeçtiklerini düşünmemek gerekir. Çünkü temel hakların sahipleri bireylerdir ve devletin yegane görevi bu hakları korumaktır. İnsanlar devlete sadece bu hakları kendi adlarına korumak üzere yeetki vermişlerdir.Devlet tarafından bu hakların şu veya bu suretle yok edilmesi, kaldırılması bu hakların niteliğinden dolayı imkan dahilinde değildir.

Diğer taraftan temel hakların varlığı ve niteliği, siyasi otoritenin meşruiyetinin, varlığının ve alacağı biçimin ana belirleyicisidir.

Bu bağlamda,doğal haklar devlete ait olan haklar değil bireye ait olan haklardır.DEvlet bireylerden oluştuğuna göre ve devletin görevi, birelerin insan olmalarından kaynaklanan hakların bir kısmını yine bireylerin menfaatleri doğrultusunda devlete bırakmaları neticesinde kullanma hakkını birey menfaatlerini gözeterek yürütmekten başka birşey değildir.

Yorumlarınızı bekliyor,şimdiden teşekkür ediyorum!





Alıntı:
Yazan BURÇİN ÖZÇELİK
Devlet;temelini Jean-Jacgues Rousseaunun da kitabına konu ve başlık yaptığı toplum sözleşmesi görüşünden alır.Esas da ise güç sahabi insanların arkalarına ''halk''ı alarak fakat;bu iktidara halkıda ortak etmemek için halk değilde daha soyut bir kavram olan 'millet''in iradesine dayandıklarını söyleyerek iktidarlarını meşrulaştırdıkları yapıdır..Bu iktidar gücünü SEÇİLMİŞLİKTEN alır..ve böylece millet adına söz sahibi olur..Bu düzen yıllarca sürmüş ve toplumlara mal olmuştur..Bugün''denge''(güvenlik&özgürlük)denilen görüşten kasıt bu konuyu da içerir ve devlet,güvenlik altında yatan sebeple'kamu düzeni''için söz konusu hakkını kulanacaktır..Bunun aksini tartışmak mümkün olsada aksini yaşamak mümkün olmayacaktır..Devlet bu iradesini gerçekten de milletten almaktadır..unutmayalım ki hiç bir toplum kargaşayı sevmez..Bunun en beligin örneği ise ihtilal sonrası anayasaların büyük bir oranla kabul görmesidir...Böylelikle söz konusu hak millet iradesinin bir ürünüdür ve devletinde en doğal hakkıdır..
Şuna da değinmek istiyorum;düzeni sağlamak tabii ki devletin asli görevleriden biridir ama söz konusu biraz baskı olunca ki;olağanüstü hal vakaları böyledir..Böyle bir hakkın olup olmadığı her zaman tartışılacaktır,tartışılmalı demiyorum ama biraz gerçekçi olalım..