Mesajı Okuyun
Old 06-01-2010, 13:27   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2001/3248
Karar: 2001/5114
Karar Tarihi: 29.06.2001

TESPİT DAVASI - BİRİKMİŞ ALACAKLARIN TAHSİLİ TALEBİ - NİMET KÜLFET DENGESİ İLKESİ

ÖZETava Akbank T.A.Ş mensupları tekaüt sandığı pasif üyesi olan davacıya Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre belirlenmiş tavan prime esas kazanç tutan üstünde yapılan aidat ve karşılık tevkifatının aynı oranda yaşlılık aylıklarına yansıtılmadığı ve Banka çalışanlarının maaşlarında arttırma yapıldığı halde Vakıf senedi hükümleri kapsamında bu artışın pasif üyelerin yaşlılık aylıklarına teşmil edilmediğinden bahisle davacıya vakıf tarafından bağlanan yaşlılık aylığının belirtilen esasa göre yeniden belirlenmesi ve ödenen aylık farkların en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olup, davanın reddi bozmayı gerektirir.



(506 S.K. m. 78, 103, Geç. m. 20)

Dava: Emeklilik maaşının günün koşullarına uyarlanarak tespitine ve emeklilik tarihinden itibaren biriken maaş farklarının mevduata uygulanan en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsili davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Karar: Dava sonucu itibariyle, A... bank Türk Anonim Şirketi mensupları Tekaüt sandığı pasif üyesi olan davacıya Sosyal Sigortalar Kanuna göre belirlenmiş tavan prime esas kazanç tutarı üstünde (=%25 fazla) yapılan aidat ve karşılık tevkifatının aynı oranda yaşlılık aylıklarına yansıtılmadığı ve Banka çalışanlarının maaşlarında arttırma yapıldığı halde Vakıf Senedi Hükümleri kapsamında bu artışın pasif üyelerin yaşlılık aylıklarına teşmil edilmediğinden bahisle davacıya vakıf tarafından bağlanan yaşlılık aylığının belirtilen esasa göre yeniden belirlenmesi ve ödenmeyen aylık farklarının en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.

Davacının 11.10.1976 tarihinden itibaren A... bank Türk Anonim Şirketinde çalışmaya başlayarak davalı Sandık'a üye olduğu, 12.10.1998 tarihli tahsis talebi üzerine davacıya vakıf senedinin 26/A maddesi hükmüne uygun biçimde işten ayrıldığı tarihten önceki son 60 ay içinde emeklilik aidatı ödediği aidat tevkifatına esas tutulan kazanç tutarları toplamı en yüksek olan 24 aya göre bulunan ortalama yıllık kazancın tekabül ettiği gösterge ve katsayı esas alınarak yaşlılık aylığı bağlandığı konularında uyuşmazlık mevcut değildir.

Davada uyuşmazlık konusu olan hususlardan biri; A... bank Türk Anonim Şirketi çalışanlarından ileride daha tatminkar bir emekli aylığı bağlanacağı konusunda güven yaratılarak Sosyal Sigortalar Kanunundaki prime esas kazanç tavanının zaman içinde değişen oranlardaki fazlası üzerinden aidat ve karşılık tevkifatı yapılmış olmasının ileride yaşlılık aylığı tahsisinde, vakıf senedinin 26. maddesine göre saptanmış aylık miktarlarında bir artış yapılmasını zorunlu kılıp kılmadığıdır.

Bu yönde öncelikle davalı Vakfın hukuki statüsünün ve Türk Sosyal Güvenlik Sistemi içinde üstlendiği görev üzerinde durulmalıdır.

Davalı A... bank Türk Anonim Şirketi Mensupları Tekaüt Sandığı 506 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesi kapsamında olup, 9.3.1983 Tarih ve Esas 83/1, Karar 83/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da öngörüldüğü üzere Sosyal sigortalar Kurumu, TC. Emekli Sandığı Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kuruluşlarındandır.

Geçici 20. madde kapsamındaki sandıklar, bağlı bulundukları kuruluşların personeli hakkında 506 sayılı Kanunun sistematiği içinde Sosyal Sigortalar Kurumunun yüklendiği görevleri ve sağladığı hakları asgari o düzeyde olmak üzere üstlenmişlerdir. Sigorta kollarından yapılacak yardımların miktarı konusunda olduğu gibi bu yardımların hak kazanma koşulları ve çalışanların parasal sorumlulukları konusunda da Sosyal sigortalar Kanunu ile bu Kanunun ek ve değişiklikleri, Sandık üyeleri hakkında uygulanması zorunlu asgari standardı gösteren kurallardır. Nitekim vakıf senedinin 103. maddesi hükmü de bu kabulü teyit etmektedir. Geçici 20. madde kapsamındaki sandıkların üyelerine daha üst düzeyde sosyal sigorta yardımı sağlanmasına engel herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir.

Geçici 20 madde kapsamındaki sandıkların bu anlamda davalı Sandığın, Türk Sosyal Güvenlik Sistemi içindeki sosyal güvenlik kuruluşlarından olmaları, Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinin bu sandıklar için de geçerli olmasını ve vakfın aktif, pasif üyelerinin Sosyal güvenlik hakları bakımından Anayasamızın 60. maddesindeki güvence altında olmalarını zorunlu kılar.

Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinden biri de, "nimet-külfet dengesi" ilkesidir. Bu ilke kapsamında sigortalılar gelecekte elde edeceği sosyal sigorta yardımlarına karşılık olarak prim ödeme külfeti altına girmektedirler. Bu ilkenin doğal sonucu ise, daha fazla külfete katlananların yani daha fazla prim ödeyenlerin aynı nispette daha fazla yardıma hak kazanmalarıdır. Bir başka ifade ile sosyal güvenlik kuruluşlarınca sigortalılardan alınacak primlerle ileride yapılacak yardımlar arasında mutlak bir bağlantı, paralellik sağlanmalıdır.

"Nimet-külfet dengesi" ilkesinin, bir sosyal güvenlik kuruluşu olan vakıf sandıkları için de aynen geçerli bulunduğu söz götürmez.

Vakıf senedinin 6/d maddesinde, 15.9.1978 tarihli olağanüstü Genel Kurul toplantısında değişiklik yapılarak vakıf üyelerinin bir ay içinde ödeyecekleri aidat ile Bankaca ayrılacak karşılıkların hesabına esas tutulan aylık kazançların üst sınırı, Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanunun 78. maddesi kapsamında tespit edilmiş üst sınırına her defasında bu miktarın %25'i oranında yapılacak ekleme ile bulunacak tutar olarak belirlenmiştir.

A... bank Türk Anonim Şirketince, 17.1.1979 tarihli tamimle, aidat ve karşılık hesabına esas alınacak aylık kazanç üst sınırındaki bu artırımın, başka bir ifade ile 1.2.1979 tarihinden başlayarak getirilen bu yükümün ileride emekli olurlarken daha tatminkar bir emekli aylığı almaları amacına yönelik olduğu sandık üyelerine duyurulmuş; bu yönde sandık aktif üyelerine, 506 sayılı Kanununun 78. maddesindeki tavan aylık kazanç %25 oranında yükseltilerek daha fazla "aidat-karşılık" ödeme yükümü karşılığında ileride daha fazla emekli aylığına hak kazanacakları konusunda güvence verilmiştir. Sandık Üyeleri de iş bu daha fazla prim ödemeye ilişkin külfetin karşılığı nimet olarak Vakıf ve Bankaca ileride emekli aylığına hak kazandıkları tarihe matuf olarak verilen güvence nedeniyle iş bu değişikliğin iptal ettirilmesi yoluna gitmeyerek 1.2.1979 tarihinden 1.8.1987 tarihine kadar belirli bir süre %25, belirli süre %10, 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılardan fazla prim ödemişlerdir. Ne var ki, bu uygulamaya vakıf senedinin 6/d maddesinin 2. fıkrasının Banka İdare Heyetine verdiği yetkiye dayanılarak 1.8.1987 tarihinde son verilerek aylık ve karşılık hesabına esas alınacak aylık kazanç üst sınırı 506 sayılı Kanuna göre saptanan tavana çekilmiştir.

Davalı Sandıkça, Banka çalışanlarından yıllarca Sosyal Sigortalar Kanunundaki tavanın bir süre %25, sonra %10 fazlası üzerinden aidat ve karşılık tahsil edilmesine rağmen Sandık aktif üyelerine Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılarına göre fazla prim ödeme külfetinin karşılığı kendilerine bağlanan yaşlılık aylığı miktarlarına yansıtılmayarak, ilgililere Sosyal Sigortalar Kurumunca bağlanan aylık seviyesinde ödeme yapılması ile yukarıda açıklanan ve Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinden olan nimet-külfet dengesi vakıf üyeleri aleyhine bozularak bu temel ilke ihlal edilmiştir. Sandık üyeleri aleyhine bozulan bu dengenin yeniden kurulması ise, ancak prim fazlalıklarının aylıklara yansıtılması ile mümkün olacaktır.

Aksinin kabulü ise, Anayasal teminat altındaki temel insan haklarından olan Sosyal Güvenlik hakkının özüne ve Sosyal Güvenlik Kuruluşlarından bulunan geçici 20. madde kapsamındaki sandıkların varoluş amacına aykırılık teşkil edecektir.

Diğer taraftan davalı Vakfın, hukuki nitelikçe ayrı bir tüzel kişiliği haiz bulunduğu görünüşüne rağmen vakıf senedinin 15, 21, 54, 95, 105 maddesi hükümleri değerlendirildiğinde; tüzel kişilik ve özerk yönetim ilkesine, 903 sayılı Kanun ile Vakıflar hakkındaki tüzük hükümlerine aykırı biçimde ve Bankanın 506 sayılı Kanunun ek 36. madde hükmünde ifadesini bulan sorumluluğunun gerekli kıldığı denetimi de aşar şekilde, Vakfın tüm önemli kararlarında Banka İdare Heyeti onayının gerekli bulunması itibariyle davalı Vakfın, Bankanın vesayeti altında bulunduğu anlaşılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce de, Vakfın teftişi üzerine düzenlenen rapora dayanılarak Vakıf Senedinin 903 sayılı Kanun ile tüzük hükümlerine aykırılık teşkil eden ilgili maddelerinde değişiklik yapılması ikaz edilmiş, ancak, gerekli değişiklik yapılmamıştır.

Belirtilen şekilde geçici 20. madde kapsamında bir sosyal güvenlik kuruluşu olan davalı Vakıfça, aktif-pasif üyelerine sağlanacak sosyal sigorta yardımlarına ve yine vakfın idare ve yöntemine ilişkin olarak alınacak tüm önemli kararlarda, vakıf üyeleri aleyhine olacak biçimde mutlak yetkinin Banka İdare Heyetine dolayısıyla Bankaya ait olması; Vakfın ve Bankanın, ileride daha tatminkar bir aylık alacakları güvencesi ve vaadiyle vakıf üyelerinden Sosyal Sigortalar Kanununun prime esas aylık kazanç üst sınırının değişen oranlardaki fazlalığı üzerinden yıllarca aidat ve karşılık tevkifatı yapmasına rağmen sonradan vakıf senedinde aynı hüküm yürürlükte iken 2. fıkradaki yetki ile bu fazlalığın kaldırılarak Sosyal Sigortalar Kurumundaki prime esas üst kazanç sınırına çekilmesi; vakıf üyelerinden yıllarca tahsil edilen aidat ve karşılık fazlalıklarının vakıf üyelerine bağlanan yaşlılık aylıklarına yansıtılmaması yanında iş bu ödemelerin reel değer üzerinden iade dahi edilmeyerek vakıfça nemalandırılması; davalı Vakfın ve vakfın tüm önemli kararlarında onayı aranan Bankanın iyi niyetli olmadığını göstermektedir. Bu durumda; sosyal güvenlik hakkını sağlamada Anayasal bir görev üstlenmiş bulunan davalı Vakfın Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan iyiniyet kuralı gereği olarak da fazla alınmış primlerle orantılı bir miktarı sandık üyelerine bağlanan ya da bağlanacak yaşlılık aylıklarına yansıtması gerekmektedir. Bu orantının nasıl kurulması ve artış oranının ne kadar olması gerektiği meselesine gelince; davacının kendisine yaşlılık aylığı bağlandığı tarihe kadar sürekli olarak %25 ve %10 fazla prim ödemediği, bir süre %25, bir süre de %10 Sosyal Sigortalar Kanununun 78. maddesinde öngörülen üst sınırının üstünde prim ödediği, 1987 tarihinden itibaren de 78. maddede belirlenen üst sınırdan prim ödemeye devam ettiği tartışmasızdır. Davacı, yaşlılık aylığı bağlandığı tarihe kadar kesintisiz olarak %25 fazla prim ödemiş olsaydı Sosyal Sigortalar Kurumundaki emsal sigortalılara bağlanan aylığın %25 fazlasına hak kazanmış olacaktı. Böyle olunca da artış oranı şöyle hesabedilmelidir. Sigortalının %25 fazla prim ödediği süre ile artışın sıfırlandığı 1987 yılından aylık bağlandığı tarihe kadar geçen dönem arasında orantı kurulup aylıktaki artış oranı saptanmalı, keza %10 fazla kesintinin yapıldığı tarihten gene artışın sıfırlandığı tarihe kadar geçen süre ile bu tarihten yaşlılık aylığının bağlandığı tarihe kadar geçen dönem arasında orantı kurularak ikinci bir artış oranı bulunmalı ve her iki artış oranı toplamının davacının aylığındaki artış oranını göstereceği dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmelidir. Bu şekilde hesabedilecek artış oranı her durum ve koşulda %25'in altında kalacaktır. Kuşkusuz inceleme hesaplanmayı gerektirdiğinden konuda uzman kişi veya kişilerden rapor alınması gerekecektir.

Öte yandan, bulunacak artış oranı, davacıya bağlanan aylığın üstüne eklenip bağlanması gereken aylık miktarı saptanmış olacaktır. Birikmiş aylıkların yasal faizleriyle birlikte tahsiline karar verilmesi gerektiği söz götürmez.

Öbür yönden, gerek dava dilekçesinde gerekse yargılama aşamasında davacıya bağlanmış olan yaşlılık aylığının emsal Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılarına bağlanan aylıklardan daha düşük olduğu yönünde herhangi bir iddiada bulunulmadığından bu konunun irdelenmesine gerek görülmemiştir.

Diğer taraftan, vakıf senedinin "Bağlanan aylıklarda değişiklik yapılması" başlığını taşıyan 54. maddesi kapsamında, banka çalışanlarının maaşlarında artırım yapıldığı takdirde bu artışın vakıf pasif üyelerinin yaşlılık aylıklarına teşmilinin, Banka İdare Heyetinin mutlak olan aynen kabul tadil veya red yetkisine dayalı kabul şartına bağlı olarak Sandık Genel Kurulunca karar altına alınması mümkün ise de, Vakıf Genel Kurulunun bu yönden bir kararı bulunmadığından, davacının yaşlılık aylığında anılan maddeye göre artırıma gidilemeyeceğine ilişkin kabul yerindedir.

Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), davacı avukatı yararına takdir edilen 97.500.000.-lira duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine ve temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 29.06.2001 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları