Mesajı Okuyun
Old 18-01-2011, 18:59   #9
Nusret

 
Varsayılan Feshin kimin tarafından yapıldığının ispatı ve fesihle ilgili diğer sorunlar...

Öncelikle, bu ve benzeri konularla ilgili her şeyin en baştan birer ispatlama meselesi olduğunu söyleyerek konuya gireyim. Bu vb. olguların, vakıaların iş hukukunun, iş yargılamasının yasal veya içtihadi yollarla sunduğu imkanlar çerçevesinde ispatlanması gerekecektir.

Bu anlamda, patron sınıfının ihlallerine karşı ihlalin üzerinden çok fazla zaman geçmeden delil yaratmak azami öneme sahiptir. Örneğin, yazılı fesih belgesi verilmeden işçinin işine son verilmesi halinde bu gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Bunun gibi, işverenin kuruşa bile ihtiyacı olan işçiye ücretini ödemek için her şeye dair ibraname imzalatması ve bunun bir suretini vermeyi bırak, okumasına bile izin vermemesi de buna bir diğer örnektir.

Aynur arkadaşımız da bu -delil yaratma- amaçla işverene ihtarname gönderdiğini yazmış; iyi güzel, hiç yoktan iyidir, ama yazılı belge verilmeden fesih yapıldı, ayrıca şu şu ihlaller var diye bir dilekçe ile ÇSGB İl Müdürlüğü'ne (eski adıyla Bölge Çalışma Müdürlüğü) başvurmuş olsaydı daha iyi yapmış olurdu.

Her neyse; Aynur hanımın gönderdiği ihtarnameden, feshin işveren tarafından yapıldığına dair iddiaya sahip olduğu açıkça anlaşılıyor; farklı yorumlayan arkadaşların bunu neye dayandırdığını anlayamadım. Belki de Aynur hanımın mesajındaki "kavgalı bir şekilde işten ayrılmak zorunda bırakılıyor" tümcesi buna yol açmış olabilir. Ama bu tümce Aynur hanımın ihtarnamede kullandığı bir tümce değil, mesajda, olayı bize anlatmak için yazdığı bir şey.

Neyse... Eğer Aynur hanımın ihtarnamesinin işverene tebliğinden sonra işveren haklı fesih ihtarını göndermişse işi kolaylaşır ve kendisinin yasal haklarını kullanacağını anlayan işverenin bunu öğrenir öğrenmez kendi lehine delil yaratmaya çalıştığını iddia eder. Durum böyle olsa da olmasa da her halükarda bu olguyu, fesih olgusunu ispatlamak için dişe dokunur, açık ve net tanık beyanlarına ihtiyaç duyacaksınız. İspat konusu her zaman netameli bir durum olmuştur. Burada amaç, mümkün olduğu kadar maddi gerçek ile hukuki gerçeğin üst üste binmesini, örtüşmesini sağlamak, arasındaki makasın kapanması için uğraşmaktır. Fakat bu ne yazık ki bizim toplumsal, siyasal dokumuz ve sistemin hukuksal yapısı nedeniyle genellikle mümkün olmamaktadır. Örtüşme mümkün olmuyorsa dediğim gibi iki tür gerçek arasındaki makasın fazla açılmasını engellemek başarı olacaktır. Bu kapsamda, kendi ihtarnamesi de, feshin işverence yapıldığına dair, elbette karine düzeyinde olmasa da bir fikir verip, tanık ifadeleriyle de desteklendiğinde hakimde böyle bir eğilimin ortaya çıkmasına hizmet edecektir.

İşçinin müdür olarak kendi mesaisini kendisinin belirlemesi imkanı varsa, bu durumda fazla mesailer güme gidebilir. Bu yorum en nefret ettiğim yorumlardan biridir. Çünkü işçi müdür de olsa zincirlerinden başka hiçbir şeye sahip değildir; o nedenle onun da zincirlerinden başka kaybedeceği hadi hiçbir şey demeyeyim ama fazla bir şeyi yoktur. Bu başlığa konu olan olay da göstermiştir ki, kapitalist, statüsü ne olursa olsun, işçiyi her zaman kapının önüne koyabilmektedir. Nasıl olsa kapının dışındaki işsizler ordusu içinde sadece düz ve sair kalifiye işçiler değil müdürlük yapacak işçiler de mevcuttur.

Ödenmeyen ücretlerle ilgili ilamsız icra takibi yapmanın patronlar %99 itiraz ettiği için faydasının olmayacağını diğer arkadaşlar da yazmışlar zaten. Ben burada şuna vurgu yapacağım. Gerçekte ücret (normali ve fazla mesaisininki dahil) alacağı için işverenin temerrüde düşürülmesi gerektiğine dair tek bir yasa maddesi ve madde kısmı olmamasına rağmen şimdiye kadar hep temerrüdün aranması ve bu nedenle faiz başlangıçlarının dava tarihi ve ıslah tarihi olarak belirlenmesi bizim gibi işçi vekilliği yapanların ayıbıdır. Hani hep temyiz konusu yapıp da başarılı olamamış olsak ayıp bizim üzerimizden kalkıp sadece Mahkemelere ait olacak, ama bu konuda bizlerin de pek çaba harcadığı söylenemez. Ben epeydir, birkaç yıldır sağda solda bunu tartışma ve sohbet konusu yapmış olmama rağmen daha yeni bir çok davamda temyiz konusu yapmaya başladım. Aksi halde, yani ücret alacağı için temerrüdün aranması sözkonusu olsaydı, ücret alacağının vazgeçilmez bir alacak olmasının ve angarya yasağının bir anlamı olmazdı. Bu nedenle uzun yıllardır, Mahkemeler sallamasa bile dava dilekçelerinde ücret ve fazla mesai ücreti alacaklarına faizin hakkedildiği, ait olduğu tarihten itibaren işletilmesini talep ederim. Sadece birkaç parçaya bölünmüş ve sendikalı olan müvekkiller için açtığım bir toplu davada İstanbul 9. ve 3. İş Mahkemeleri tarafından ilgili oldukları tarihlerden itibaren faiz işletilmesine diye karar verildi. Bilginize...

Efsun arkadaşımızın sorusuna ise verebileceğim cevap, bu feshin mobing nedeniyle işçinin haklı feshi kapsamında ele alınabileceği, bu nedenle de -mobingi ispat etme şartıyla- ihbar değil ama kıdem tazminatıyla birlikte mobing nedeniyle manevi tazminat istenebileceğidir. Manevi tazminatı mutlaka istemek gerekir. Aksi halde kendi iddianıza kendiniz inanmıyorsunuz derler.