Mesajı Okuyun
Old 16-11-2007, 11:58   #7
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/10554
Karar: 2005/4675
Karar Tarihi: 02.05.2005

ÖZET: Hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir. Hukukun karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir. Somut olayın özellikleri göz önünde tutulduğunda, davalının şikayet hakkını kullanması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Yukarıda belirtilen ilkeler ve saptanan olgular ışığında, davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği kabul edilmelidir.

(2709 S. K. m. 12, 17, 36) (4721 S. K. m. 24) (818 S. K. m. 49)

Dava: Davacı Nesrin tarafından, davalı Şermin aleyhine 9.1.2002 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 5.11.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar:

1- Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, zarar gören haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasına ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, orta düzeydeki başka bir kişinin de böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve şikayet hakkını kullanmasının uygunluğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda davalı, pazaryerinde alış veriş yaptığı sırada davacı tarafından sıkıştırıldığını hissettiğini ve sonrasında da cüzdanının çalındığını fark ettiğini; durumu polise bildirmek için gittiğinde arkadaşından davalıyı izlemesini istediğini söylemiş; bu yön, tanıklar Fatma Bilgiç ve Yakup Sezer tarafından doğrulanmıştır. Şu haliyle davalı, bizzat yaşadığı bir olayı şikayet konusu yapmış ve ayrıntıya ilişkin noktalar da tanıklarca aynı biçimde ifade edilmiştir. Somut olayın özellikleri göz önünde tutulduğunda, davalının şikayet hakkını kullanması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Yukarıda belirtilen ilkeler ve saptanan olgular ışığında, davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği kabul edilmelidir. Mahkemece, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. ( HUMK.m.428/b.5 ).

2- Kabule göre de:

a)Yargılama ve hüküm, ancak davanın tarafları hakkında verilebilir. Yargılama giderleri de hükmün sonuçlarına göre yanların sorumlulukları ile ilgili bulunduğundan, hüküm ile birlikte karara bağlanması gerekir. ( 29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İBK. ). Bu bağlamda, yargılama giderleri aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir ve vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir. ( HUMK.m.417/1, m. 423/b.6 ).

Diğer yandan, 4667 sayılı Yasa m.77 hükmü ile değişik 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 164/son maddesindeki düzenlemede; dava sonunda, karar ile tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı belirtildiği gibi; bu hükme koşut bir düzenleme de Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde <... yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti...> biçiminde yer almıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere gerek Avukatlık Yasası ve gerekse de yasaya dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde yer alan düzenlemeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun, davanın taraflarına ve hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin hükümlerini kaldırıcı veya değiştirici nitelikte değildir. Aksine, hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin- ve bu bağlamda vekalet ücretinin-davanın tarafları hakkında kurulması gerekir. Avukatlık Yasası'ndaki, <...vekalet ücreti avukata aittir...> biçimindeki düzenleme hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki <... bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez ...> biçimindeki düzenleme ile de doğrulanmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, taraf sıfatı bulunmayan vekil yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru bulunmamıştır. Kararın bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

b) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m.12 düzenlemesi göz önünde tutulmaksızın, davalı yararına maktu miktarın altında vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir. Bu nedenle de kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda (1 ve 2) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 2.5.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************