Mesajı Okuyun
Old 09-02-2007, 22:38   #85
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Bu anı eskilerden. Burada usanan Yargıtay, kalem personelleri, usandıran ise farklı olarak bizleriz

Meslekte, daha doğrusu kendi bağımsız büromda ilk yılım. O vakitler İzmir'de avukatlık yapıyorum. İlk ağır ceza dosyamı almışım. Dosya bana tevdi edilirken yanımda babam da var. Zaten işi getiren de bana değil, babama güveniyor Babam dosyayı şöyle evirip çeviriyor, sonra da "olmaz artık bu iş, Yargıtay verdiği karardan dönmez, karar bozulsa bile ancak usulden bozulur, ya da düzeltilerek onanır, üzgünüm" diyor. Adam ısrar ediyor. Meslekte yeniyiz ama kırk yıllık hukukçu edasında dinlemedeyiz Olmazsa diyor adam, bir de kızınız baksın. (Uçuyorum)

Neyse, dosyayı alıyorum, dosya Yargıtay'da, mürafaa istenmiş, sekiz yıl ağır hapis cezası alınmış. Daha önce bozulup gelmiş, bozma üzerine cezalar verilmiş, dosya son bir ümit temyizde. Oya işler gibi didikliyorum sayfaları, tutanakları, ilk fazla ciddi iş Mucit gibi atılıyorum bazı detaylara vs vs... (ilk heyecanlar ne güzeldi)

3 sayfa ek temyiz dilekçesi hazırlıyorum, yazarken müvekkillerin masumiyetine onlardan daha çok inanıyorum. Sonra mürafaa günü gelip çatıyor. Ankara'da ilk duruşma!

Bir asır geçiyor, duruşma başlamıyor. Bir yandan da başlamasın istiyorum zaten, içeride düşüp bayılmayacağımı kimse garanti edemez Sonunda çağırıyorlar. Yürüyen artık ben değilim, böyle anlarda neyse ki bedeniniz sizi istemsizce gitmeniz gereken yere doğru sürüklüyor Bir heyecan bir heyecan. Heyete bakıyorum, heyet bana bakmıyor. Hiç bir detayı kaçırmamaya çalışıyorum. Yorgun ifadeli başkan, Av.Şehper Ferda Demirel'in üç sayfadan ibaret ek temyiz dilekçesi verdiği görüldü, okundu, dosyasına konuldu diyor, sonra bana soruyor, tekrar ediyorsunuz herhalde değil mi? Ben de , "evet, SÖZLÜ olarak tekrar edeceğim" diyorum. (O kadar yolu boşa mı geldik? )

Başkan aşina olduğu belli bir ifadeyle ve isteksizce "buyrun" diyor. Ben de içimden, hadi bakalım, evet deyip geçseydin, iyi ettin diyorum, zira konuşmaya mecalim yok. (Yine neyse ki böyle anlarda, diliniz istemsizce de olsa beyninizi sürüklüyor)

Bir yandan anlatıyor, bir yandan izlemeye çalışıyorum. Bir süre sonra tümünün başını kaldırıp dinlemeye başladığını, ilgilerinin arttığını, hatta arada evraka baktıklarını izliyorum. İyi çalışılmış dersin (üç sayfayı okuya okuya itiraf ediyorum ki ezberlemiştim!) okunması bittiğinde, ayaklarımın titrediğinin farkına varıyorum.

Başkan teşekkür ediyor, sanki teşekkür ettikten sonra, 10 gün sonra kararı açıklayacağız derken gözlerinin içi gülümsüyor muydu ne? Bozulacaktı galiba, evet evet öyle olmalıydı.

Ömrümün yine en uzun dönüş yolunu ve yine en uzun 5 gününü geçirdikten sonra dayanamayıp kalemi arıyorum: Falanca dosyanın temyiz sonucu belli oldu mu? bakıp, evet diyor telefondaki kadın. Emin misiniz, şu numaralı dosya diye teyit istiyorum önce (ya da yanıtı ötelemek istiyorum, kimbilir) Evet avukat hanım, belli, bozma diyor. Nasıl yani diyorum, bozma mı, emin misiniz? Evet, bozma dedim ya diyor kadın. Peki ama, usulden mi, esastan mı diyorum. Esastan diyor. Emin misiniz diyorum)) Duyduğum son yanıt: Allah allaaah, inanmayacaksınız niye arıyorsunuz ki! Sonrasını hatırlamıyorum

Çok güzel bir anıydı. Yargıtay'da böyle bozmaların tekrarı çok olmadı, ama yine de mesleğin başında karşılaşmak motive ediciydi

(Hikayenin sonunu yazmamışım: Sanıkların bozmadan sonra yapılan tatbikatlı bir gece keşfi sonrası beraat ettiklerini de eklemeliyim )


Saygılarımla...