Mesajı Okuyun
Old 05-03-2008, 13:38   #1
ulkenm

 
İnceleme Tutuklama Kavramı, Tutuklamanın Hukuki Niteliği ve Amacı

I.TUTUKLAMA KAVRAMI


Çağımızda, ceza muhakemesinin amacı sanığın suçlu olup olmadığını araştırmak; suçlu ise cezalandırmak, suçsuz ise beraat ettirmektir. Ceza muhakemesinde bu amaca ulaşmak için sanığa yönelik bazı zorlayıcı tedbirlerin alınması zorunludur. Sanığın hürriyetine yönelik olarak uygulanması sebebiyle bu tedbirlerin en ağırı tutuklamadır.

Kişilerin temel hak ve ödevleri, 1982 Anayasası’nın ikinci kısmının birinci bölümünde düzenlenmiş ve teminat altına alınmıştır. Temel hak ve ödevler bölümünde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği de 19. madde ile güvence altına alınmış olup bu maddede tutuklamanın, ancak zorunlu hallerde başvurulabilen bir tedbir olduğu açıklanmıştır.

Tutuklama, suçlu olduğu konusunda, hakkında kesin hüküm bulunmayan ancak, suç işlediği konusunda, üzerinde kuvvetli şüphe bulunan kişinin hürriyetinin, ceza muhakemesinin gerçekleştirilebilmesi veya muhtemel bir mahkumiyetin ileride yerine getirilebilmesi için, yazılı hukuktaki şartlarla ve yetkili hakim kararıyla, geçici olarak kaldırılmasıdır.


II. TUTUKLAMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ VE AMACI

A.TUTUKLAMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ

Tutuklama, ceza muhakemesinin yapılabilmesini veya muhakeme sonunda verilecek cezanın yerine getirilmesini sağlamaya yönelik ve geçici nitelikli, bir ceza muhakemesi hukuku kurumudur. Bir ön ceza veya peşin ceza olmayıp, kişiyi hürriyetinden mahrum bırakan en ağır koruma tedbiridir. Kamu yararı ve kamu düzenini sağlamak ve korumak düşüncesi, bazı şartların ve sebeplerin gerçekleşmesi halinde adaletin tecellisi bakımından tutuklamayı zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple, verilecek tutuklama kararlarında, kişi hürriyetinin kaldırılması ile kamu yararı (kamu düzenini sağlama-koruma) amacının bağdaştırılması zorunludur. İşte bu sebeple, tutuklama ile sağlanmak istenen amaçlara, başka yollardan ulaşmanın mümkün olduğu durumlarda tutuklama, bir zorunluluk olmaktan çıkar. Bu durum, tutuklamada geçerli olan “oranlılık” ilkesinin bir sonucudur.


B. TUTUKLAMANIN AMACI

Tutuklamanın amacının ne olduğu söyleyebilmek, ceza muhakemesindeki amacın ne olduğunun tespitiyle mümkündür.

Ceza muhakemesinin çağımızdaki amacı, “insan haklarına saygılı bir şekilde, maddi gerçeğin araştırılması”dır. Bu sebeple, tutuklamanın amacı, sanığı ne cezalandırmak ne de onu korumaktır.
Tutuklama, bir ceza muhakemesi tedbiri olarak, hem maddi gerçeği bulmaya yardım eden hem de verilecek cezanın uygulanmasını hedef alan bir işlemdir. Bu bakımdan tutuklamanın üç amacı vardır:

a-Birinci amaç, sanığın yargılamada hazır bulunmasını sağlamaktır. Sanığın, kaçma şüphesiyle tutuklandığı durumlarda bu amaç ön plandadır.
b- İkinci amaç, yargılama makamının, dava konusu olayı ve buna ilişkin delilleri sağlıklı bir biçimde saptamasını sağlamaktır. Sanığın delilleri karartma şüphesiyle tutuklandığı durumlarda bu amaç ön plandadır.
c-Üçüncü amaç, cezanın yerine getirilmesini sağlamaktır. Genel anlamda her tutuklamada bu amaç gözetilir. Çünkü uygulanamayacak bir karar için yargılama yapmaya gerek yoktur.

Bu amaçlar dışında, sanığın tutuklanmasına karar verilmemelidir. Ancak uygulamada tutuklamadan, asıl işlevleri dışında yararlar beklendiği görülmektedir. Sözgelimi, toplumda büyük yankı uyandıran suçlarda tutuklamanın, kamuoyunu yatıştıracağının veya başka suçların işlenmesini önleyeceğinin – “genel önleme” aracı olacağının – düşünüldüğü; hatta soruşturmayı kolaylaştırma, ikrar sağlama, devletin gücünü gösterme gibi amaçların hedeflendiği izlenimi uyanmaktadır. Oysa tutuklama, bir ceza olmadığından cezadan beklenen amaçlar, ondan beklenemez. Bu sebeple, suçluyu uslandırmak (özel önleme) veya suç işleme eğiliminde olanları korkutmak (genel önleme) gibi amaçlar, tutuklamanın amacı olamaz.

Anayasanın 19\3 maddesinde, tutuklama kararının hangi amaçları gerçekleştirmek için verilebileceği gösterilmiştir. Bu amaçlar: Sanığın kaçmasını; delillerin değiştirilmesini veya yok edilmesini önlemektir. Ayrıca, sanığın, “bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde” tutuklanabileceği belirtilmiştir.

Anayasada yazılı olan ilk iki amaç, CMK’de de tutuklama sebebi olarak (m.100) yer almıştır. Tutuklamayı zorunlu kılan diğer hallerin ne olduğu ise açık değildir.




III. TUTUKLAMANIN ÖN ŞARTLARI VE ÖZELLİKLERİ


Tutuklamanın ön şartları gerçekleşmedikçe sanığın tutuklanmasına karar verilemez. Her somut olayda, ön şartların geçekleşip gerçekleşmediği titizlikle araştırılmalıdır.




A.TUTUKLAMANIN ÖN ŞARTLARI

Tutuklamanın ön şartları doktrinde, “gecikmede tehlike bulunması” ve “görünüşte haklılık” olarak kabul edilmiştir.

1. Gecikmede tehlike bulunması

Tutuklama kararı verilebilmesi için aranan ilk ön şart, sanığın tutuklanmasında zorunluluk bulunması; bu işlemin yapılmasında gecikilmesi halinde, ceza muhakemesinin gerektiği gibi ve amacına uygun olarak yapılmasının tehlikeye girmesidir.

“Gecikmede tehlike bulunması” ön şartının gerçekleşmiş sayılabilmesi için, tehlikenin mümkün olması yeterli değildir. Tehlike muhtemel olduğu kadar, “derhal müdahale edilmediği takdirde korkulan zararın meydana gelme ihtimalinin varlığını kesin surette kabul ettirecek somut ve fiili unsurlarla” belirlenebilmelidir.

Anayasanın 19\3 ve CMK’nin 100.maddelerinde, kaçma ve delilleri karartma şüphesi nedeniyle sanığın tutuklanmasına karar verilebileceği belirtilmiş olduğundan, kanun koyucunun, “gecikmede tehlike bulunması” ilkesini esas aldığı görülmektedir.


2. Görünüşte haklılık

Sanık, suçluluğu bir yargı kararı ile kesin olarak saptanmadan tutuklanmaktadır. Bu nedenle, sanığın “en azından görünüşte haksız olması”, dolayısıyla, verilen tutuklama kararının da “en azından görünüşte haklılık taşıması” gerekir.

Tutuklama kararının, görünüşte haklılık niteliğini taşıyabilmesi için, Anayasanın 19\3. ve CMK’nin 100. maddesinde, tutuklamanın ön şartı olarak“sanığın suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunması” kuralına yer verilmiştir. Görünüşte haklılık konusundaki ilk değerlendirmeyi, tutuklama kararını verecek olan makam yapacaktır. Ayrıca, tutuklama kararını itiraz üzerine inceleyecek olan makamlar da kararın, görünüşte haklı olup olmadığını değerlendirmek zorundadırlar. Tutuklu sanık hakkında, hazırlık soruşturması aşamasında takipsizlik; son soruşturma aşamasında da beraat kararı verilmesi halinde, tutuklama kararının görünüşte haklı olmadığı anlaşılmış olduğundan tutuklamaya da derhal son verilmektedir. (CMK.m.101;m.103)


B.TUTUKLAMANIN ÖZELLİKLERİ

Tutuklama, muhakeme hukuku bakımından, vasıta olma ve geçici olma özellikleri taşımaktadır.
1. Vasıta olma özelliği

Tutuklama, sanığın mahkemede hazır bulunmasının sağlanabilmesi; delillerin ortaya konulabilmesi veya ileride verilebilecek hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilebilmesi için bir vasıtadır. Tutuklama, bu nedenle başlı başına bir amaç olmadığı gibi bir ön ceza veya bir amaç ceza da olamaz.


2. Geçici olma özelliği

Bütün muhakeme tedbirleri gibi tutuklama da geçici niteliklidir. Haklı bir neden kalmadığında tutuklama da sona erer. Geçicilik niteliği, tutuklamanın vasıta olma özelliğinin bir sonucudur. Tutuklama nedenlerinin ortadan kalktığının anlaşılması halinde, istek üzerine veya re’sen tutuklama kararı kaldırılabilir.


IV. TUTUKLAMADA “ ORANLILIK ” İLKESİ

Bir ceza muhakemesi işleminin yapılmasından beklenen yarar ile bu işlemin yapılması nedeniyle ortaya çıkacak zarar arasında makul bir oranın bulunmasını; oransızlık durumunda işlemin yapılmamasını ifade eden ilkeye “oranlılık” ilkesi denir.
Teknik anlamda oranlılık ilkesi, sanığın fiili-bu fiile uygulanabilecek cezanın ağırlığı–başvurulabilecek tedbir arasındaki dengede kendini gösterir. Bu ilke, Alman Ceza Usul Kanunu’nun 112. maddesinde “suç işlediği şüphesi kuvvetli ise ve bir tutma sebebi varsa, sanık tutuklanabilir. Tutuklama, işin önemi ile ve hükmedilecek ceza veya emniyet tedbiri ile orantılı değilse, tutuklama kararı verilemez” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca, tutuklama kararının devamı süresince de tutuklama ve işin önemi arasında uygun orantı olup olmadığı araştırılmalıdır. Sanığın tutuklu kaldığı sürenin, muhtemel cezayı veya şartla salıverme süresini aşmış olması halinde, tutuklama ile işin önemi arasında uygun orantı olduğunu söylemek mümkün değildir.

İHAS’de oranlılık ilkesine açıkça yer verilmemiş ise de bu ilke, sözleşmenin bütününe egemen olan bir ilkedir.

CMK. m. 100\1 hükmü ile oranlılık ilkesine hukukumuzda yer verilmiş olması yerinde bir uygulamadır.


V. TUTUKLAMANIN İHTİYARİLİĞİ İLKESİ

Tutuklamanın ihtiyari olması, kanunda yazılı olan tutuklama sebeplerinin varlığı halinde dahi hâkimin tutuklama kararı vermek zorunda olmaması; sanığın tutuklanmasının gerçekten gerekli olup olmadığını araştırması demektir. Bu ilke gereğince hâkim, tutuklama kararı verme\vermeme konusunda takdir hakkına sahiptir. Gerek Anayasa m.19\3’te yer alan “tutuklanabilir” ; gerek CMK. m. 100’de geçen “tutuklama kararı verilebilir” ibarelerinden, tutuklamanın ihtiyari olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür.


VI. TUTUKLAMA VE SUÇSUZLUK KARİNESİ

10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11\1 maddesinde yer alan suçsuzluk karinesine göre, “Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün güvencelerin sağlanmış olduğu açık bir yargılama ile suçluluğu kanıtlanmadıkça suçsuz sayılır.”

Ceza muhakemesi hukukunun temel kuralı olan “suçsuzluk karinesi”ne, İHAS’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlığını taşıyan 6\2 maddesinde, “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır” ifadesiyle yer verilmiştir.

Ayrıca, 1982 Anayasası’nın 38\4 maddesinde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” ve 15\3 maddesinde de “... suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilerek suçsuzluk karinesi anayasal teminat altına alınmıştır.