Mesajı Okuyun
Old 28-03-2007, 10:37   #24
Hekimbaşı

 
Varsayılan Muhalefetsiz iktidar olmaz

Sn.Demirel,

İleti 1, (6) da empati sözcüğünü ben de kullanmak zorunda kalmıştım, çünkü aynı kısalık ve kesinlikte anlatma olanağım yoktu. Bir dönem 'içgörü' sözcüğünü kullanma eğilimi vardı, ama sanırım pek tutmadı, kimse kullanmıyor. 'kendini özdeşleştirmek' kullanarak uzun uzadıya anlatmak da uygunsuz olurdu. Ama dikkat ettiyseniz 2.nci, 3.ncü iletilerde empatinin konuyla ilişkisi sürekli olarak ele alındığı halde sözcük bir daha kullanılmamıştır. Onlarla ilgili bir yaklaşımda bulunabilecekken doğrudan empatiye vurgu yapmanızı eleştirmek istedim. Alıntı yaptığınız bölümü kinayeli bulmanıza şaşmazdım, ama hakaretamiz (onur kırıcı) olarak değerlendirebileceğiniz aklımın ucundan bile geçmedi. Benden de alınganmışsınız demek ki. Öyle algıladıysanız, özür dilemekten başka seçeneğim yok.

Sn.Ahu,

Dilin kanıtları, o dile ilişkin varsa sözlük ve yazım kılavuzlarıyla başlamaktadır. Peşinden o güne dek söylenmiş, yazılmış eserler gelir. En sonda da günlük yaşamda, sokakta konuşulanlar yer alır. Bizim dilimizin abecesi ve yazım kılavuzu devrimden sonra ortaya çıkmış; sözcükler ve kalıplar ondan sonra derlenmiştir. Bir anlamda, sokaktan baştan yaratılmış bile denebilir. Yıllar süren bu çabalar çok yeni sona erdiğinden; Türkçe' de yakın tarihe kadar neyin var, neyin yok olduğu tartışmasız olarak ortadadır. Üstelik; bunların çoğu halkın konuşma dilinden derlendiği için, kültürümüzün diğer unsurlarıyla içiçedir. Bu nedenle, '... adına sevinmek/üzülmek' yoktur, '... için sevinmek/üzülmek' vardır demek çok kolaydır. Bunun kültürümüzle ilişkili nedenleriyse toplumbilim kitaplarında yer alır. Bunlara katılırsınız, katılmazsınız; çünkü % 100 kesinlikte kanıtlanabilir şeyler değillerdir. Ama Türk toplumunun duygularını doğrudan söze dökmekten, hatta çoğu zaman dışa vurmaktan bile kaçınma eğiliminde olduğu ortadadır. Bu benim görüşüm değildir. Benim görüşüm olan kısım; bu toplumbilim saptamasıyla, konu kalıpların dilimizde bulunmama nedeni arasında kurduğum bağdan ibarettir. Eğer bu konuda başka bir açıklama getiren olursa, dinlerim elbette. Ama başka türlü de açıklanabileceğini göz önünde tutacağım diye, kendi bulduğum açıklamayı kullanmaktan kaçınmam söz konusu olamaz. Kendi görüşlerimizi katmayacaksak, herkes yazılan kitapları okur, iş biterdi. Buraya boşu boşuna yazma zahmetine katlanmazdık.

Sn.Demirel, Sn.Ahu,

Dilin sözcüklerden ibaret bir iletişim aracı olmaktan öte anlamları vardır. Kurgusu başta gelmek üzere, kalıpları ile o dili kullananların düşünme dizgelerini belgelerler. Diğer bir deyişle, beyinlerimizin nasıl çalıştığının resmidirler. Bizim dilimiz modern matematik, mantık gibi açık seçik bir kurguya sahiptir. İngilizce' de 200 milyon sözcük var, Türkçe' de 100 bin, demek Türkçe fakirmiş; diyenleri şaşkın olarak nitelendiririm elbette. Eblek de aynı anlamda bir sözcük. Dilimi ortadan kaldırmaya çalışanlara alkış tutacak halim yok herhalde. Bunu yapmayacağım gibi; kararlı bir biçimde bu girişimi sürdürenlerin dillerindeki zavallılıklara işaret etmeyi de görev kabul ederim. Anlaması güç olan, bunu söz konusu girişim sahiplerine kıyasla çok daha hafif sayılacak bir anlatımla söze dökmeme karşın, rahatsızlık yaratması.

Dile tecavüz, yalnızca sözcüklerle gerçekleşmez. Daha ciddiye alınması gereken kurguya tecavüz, dilin kullanıldığı kültürün düşünme ve yaşam biçimini değişime zorlama anlamına gelir. Bu girişimler karşımıza kullanmadığımız kalıplar, sözcük dizinleri, deyimlerin benimsetilmesi biçiminde çıkarlar. Özdeyişler ve atasözleri bile benimsetilir. Bunlar yetmez; Atatürk' ün Nutuk' undan haberi olmayan çocuklar G.Washington' un bildirgesinden haberdar edilir. Peşinden Wilson' un ilkeleri, Truman' ın doktrini, Marshal' ın planı ... liste devam eder gider. Bu dizgeyi yakaladığımız yerde kırmak, yıkmak durumundayız. Olmadık yer ve zamanlarda söylemeyeceğimiz bir şeyi söyler hale getirilmemize karşı çıkmak da bu doğrultudadır. Dediğiniz üzere, burayı okuyan bir çocuğun 'Türkçe' de bu denmezmiş.' demesinden hiç korkmam; çünkü bundan herkesten önce çocuklarımızın haberdar edilmesi gerekir. Dili koruyalım derken sadece sözcüklerle savaşmak yetmez; dili dil yapan insanlar, nasıl düşündükleri, nasıl davrandıkları ve nasıl yaşadıklarıdır; onları da korumak gerekir. Eğer onları korumayı başaramazsanız, dili de koruyamazsınız. İçinde Türkçe sözcükler bulunan bir dille konuşan, ama Amerikanca düşünüp yaşayan insanlara dönüşür; bir süre sonra da Amerikanca' yı daha cazip görmeye başlarsınız; çünkü artık düşünce dizgeniz değişmiştir.

Sn.Admin,

Muhalefetsiz iktidar olmaz derler! Ben de sizleri seviyorum; görüş içermeyen yazılar yazmamı beklemediğiniz, farklı açıklamalar getirmeksizin eleştirmediğiniz, yazıların içinden cımbızla sözcük veya tümce avcılığı yapmadığınız sürece.

Saygılarımla,