Mesajı Okuyun
Old 08-12-2006, 01:58   #1
mutlakadalet

 
Varsayılan Cenaze nakil aracı şoförü Melih ve Kast-Taksir-Kusursuzluk Sorunu

Değerli THS üyeleri, sizlere sormak istediğim sorulara temel teşkil edecek olayı yazıyorum:
Karlı ve çok soğuk bir günde cenaze nakil aracı şoförü Melih, şehir merkezinden aldığı cenazeyi köyde cenaze sahiplerine teslim ettikten sonra arabanın arkasında taşıdığı boş tabutla birlikte türkü söyleyerek şehir merkezine dönmektedir. Yolda köyüne gitmek isteyen Süleyman’ın arabaya binmek üzere kendisine işaret etmesi üzerine, Melih, şoför kabini dolu olduğu için Süleyman’a arkaya atlamasını söyler. Süleyman, aracın arkasına biner fakat çok üşüdüğü için orada bulunana boş tabutun içine girer ve kapağı üzerine kapatır. Bir süre sonra soğuktan bitkin düşmüş olan Süleyman tabutun içinde uyuya kalır. Bundan kısa bir süre sonra şoför Melih, araca binmek isteyen Niyazi ve Yaşar’ı da aracın arkasına alır. Araç normal bir hızla seyretmekte iken uyanan Süleyman, köyünü geçtikleri düşüncesiyle panikler ve aniden tabutun kapağını açar. Tabutun içindeki ölünün hortladığını sanarak çok korkan Niyazi ve Yaşar, panik içerisinde kendilerini arabadan aşağı atarlar. Her ikisi de geçirdikleri beyin kanaması sonucu ölürler.

Soru1: Şoför Melih'in olaydaki sorumluluğunda şartların eşitliği teorisinden hareket edebilir miyiz? Yani "şayet o kişiler arabaya alınmasaydı arabadan düşüp ölmeleri gibi bir durum da söz konusu olmayacaktı" diyebilir miyiz?
Soru2: Süleyman'ın kusurlu olup olmadığını incelerken; Süleyman'a: "Ben şimdi bu tabuta yatıyorum ama uyuyabilirim, daha sonra şoför başka birilerini daha arabaya alır. Sonra ben, uykumdan uyanırım, bu kişiler de beni hortladı zannederek arabadan atlarlar." şeklinde düşünme yükü getirebilir miyiz?
Her iki kişinin de ölüm sonuçlarından -ne kast ne taksir- hiçbir şekilde sorumlu olmadığını kabul edersek toplum vicdanını zedelemiş olur muyuz? Yoksa bu kişilerin cezalandırılmasında herhangi bir kamu yararı söz konusu değil midir?