Mesajı Okuyun
Old 02-10-2006, 01:10   #23
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Sn. Kayar
Kişisel mallara ilişkin taleplerin de (2002'den sonra) tasfiye sürecine dahil olduğuna ilişkin görüşlerinize katılıyorum. TMK'nın Edinilmiş Mallara Katılma başlıklı bölümde yer alan maddeler bir bütün olarak incelendiğinde bunun aksinin ispat edilmesi imkansız; Ancak
Alıntı:
Yazan Av.Habibe Yılmaz Kayar
Benim düşünceme göre 2002 öncesinde ve sonrasında katkı payı olarak adlandırılan ve ayrılması gereken bölümün kişisel mal olduğu dolayısı ile katkı payı alacagının hangı donem olursa olsun aynı nıtelıkte oldugu bu nedenle de katkı payı için öngörülen zamanaşımının 10 yıl oldugunun kabulünün mal rejiminin tasfiyesi için de geçerli olması gerektiğidir.
şeklindeki görüşünüze ise katılamıyorum. Burada bir yasa boşluğu olduğu ve bunun net bir içtihatla doldurulmasını beklememiz gerektiği görüşündeyim. Şöyle ki; sunulan kararların hiçbirinde Yargıtay İçtihada yön vermekte olduğunu fazlaca dikkate almaksızın, kişilerin evlenme tarihlerini ve dava konusu talep edilen malların edinilme tarihlerini bildirmemektedir. Bu durumda bu kararlara bakarak, söz konusu evliliklerin hangi rejime tabi olduğunu bilemeyeceğimiz gibi malların ikili bir rejim söz konusu ise hangi dönemde edinildiğini de bilmemiz mümkün olamıyor. Dolayısıyla bu kararların neye vurgu yaptığını tam olarak anlamamız da güçleşiyor. Bir kere iki farklı rejim ve iki farklı kanun var. Mal ayrılığı rejiminde eski TMK döneminde dahi yasal hükümler içerisinde paylaştırmanın ve taleplerin nasıl karşılanacağına dair yeterli hüküm yoktur. Zaten Mal Ayrılğı Rejiminin "Karı kocadan her birinin bütün mallarının mülkiyet ve idare ve intifa haklarını muhafaza etmesine, mal ayrılığı denir." şeklindeki tanımına göre tasfiye gibi bir kurumun anlamı da yoktur. Çünkü tasfiyenin hukukumuzda net bir tanımı olmamakla birlikte ancak bir ortaklık ilişkisinin sona ermesi halinde bu ortaklığın tüm ortakların ve ortaklıktan alacaklı olanların hakları korunmak şartıyla adilane biçimde bölüştürülmesi süreci olduğu söylenebilir. Yukarıdaki tanımı ile Mal Ayrılığı rejiminde herhangi bir mal üzerinde bir ortaklık kabul edilmemektedir ki tasfiyeye gerek duyulsun. Mantık "mülkiyeti ya da katkını ispat et ve karşı taraftan al" şeklindedir. Buna ilişkin pek çok ihtilaf da bu dönemde yasal boşluklar içtihatlarla doldurulmak suretiyle giderilmiştir. Oysa yeni dönem için ancak bir tasfiye sürecinden ve buna ilişkin ihtilaflardan bahsedebiliyoruz. Öte yandan eski MK döneminde süre 10 yılsa yeni dönemde de 10 yıldır şeklindeki görüş de bu anlamda kabul edilemez. Zira aynı disiplin içerisindeki farklı kalemlere farklı zamanaşımı sürelerinin getirilmesi mantıklı değildir. Rejimin tümden tasfiyesi için kabul edilecek süre her iki kalemi de kapsayacaktır. Ancak bu ikili rejime tabi evliliklere ilişkin ihtilaflar sürdüğü müddetçe ve yeni yasa eskidikçe Yargıtay'ın bu bakımdan oldukça karmaşık ihtilaflarla karşı karşıya kalacağı ve hukuk mantığı içerisinde bir zamanaşımı süresi tespit etmesinin oldukça güç olduğunu kabul etmemiz gerekir. Neticede öyle veya böyle son sözü Yargıtay söyleyecektir. Ancak bir önceki mesajlarımdan birinde belirttiğim 241. madde karşısında 1 ve 5 yıllık sürenin yasal boşluğun yorum yoluyla giderilmesi sürecinde gözardı edilemeyceği de muhakkaktır.