Mesajı Okuyun
Old 06-12-2009, 23:27   #1
Gemici

 
Varsayılan Referandum ve Temel Hak ve Özgürlükler

Anayasalar genelde belirli bir politik düşüncenin ürünüdürler. Günümüzdeki batı demokrasisi anayasaları meşruiyetlerinin kaynağı olarak halk iradesini gösterirler. Halk iradesini , seçimlerle veya referandumlarla belirler. Halkın iradesi, halkın hakimiyeti kavramları devlet şekli olarak ‚Demokrasi‘ kelimesinde karşımıza çıkar. Kavram olarak demokrasi demos (halk) ve kratia(hakimiyet) kelimelerinden oluşur. Kavram en iyi ifade şeklini Atatürk‘ ün ‚Egemenlik, kayıtsız, şartsız milletindir!’ veciz belirlemesinde bulur.

Millet veya halk olarak tanımladığımız ve egemenliğin sahibi olarak algıladığımız topluluğun değişik renk, ırk ve cinsiyette, birbirileri ile çelişen menfaatleri olan insanlardan oluştuğunu düşündüğümüzde bu insanların egemenlik konusundaki tercihlerinin aynı yönde olmadığını ve olamıyacağını anlamakta zorlanmayız. Seçim ve referandumlarda herkes kendi menfaati yönünde oy kullanacaktır ve kullanmaktadır da. Sonuç olarak karşımıza çoğunluğun tercihi yönünde bir anayasa veya idare şekli çıkar ve biz buna ‘egemen’ tercihini şu veya bu yönde kullandı deriz. Bir seçimde tercihini belirli bir yönde kullanan ‘egemen’ diğer seçimde başka bir yönde kullanabilir.

Kaynağını halktan alan bir yönetim şeklinin, kaynağını başka yerlerden alan diğer yönetim şekillerine oranla daha insancıl olması gerektiğini belirtmeye gerek yok; Bu saptama hem teorik olarak hem de pratikte doğrudur da.

Bu doğruluğuna rağmen, çoğulcu demokrasi sistem olarak, insan psikolojisinin ve düşünce yapısının yol açtığı bazı tehlikeleri de içinde barındırmaktadır.

Birincisi: toplumu meydana getiren tüm bireylerin aynı düşüncede olmadıklarını ve bu değişik düşüncelerin seçim sonuçlarına yansıdığını biliyoruz. Aynı şekilde seçimi kazananların yönetimde söz sahibi olduklarını da biliyoruz. Çoğunluğu elinde bulunduran yönetime karşı, azınlığın haklarını kim ve nasıl koruyacak peki? Çoğunluğun yönetime yön vermesinin sınırları nerede başlar? Var mı bu türden sınırlar?

İkincisi: belirli durumlarda, seçim yasalarının bir sonucu olarak, seçmenlerden yarısından azının oyunu alan partiler bile yönetimi ellerine geçierbilirler. Bu gibi durumlarda ‘milletin egemenliğinden’ söz edebilir miyiz?

Üçüncüsü: halkın veya milletin egemenliğinden söz edebilmek için, halkın(seçmenin) egemenlik konusundaki tercihini bilinçli olarak kullanması gerekir. Bilinçli olmanın anlamı tercih hakkını kullanan kişinin konuya vakıf olması ve konu hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Gerçeklerden haberi olmayan veya kendisinden gerçekler saklanan, manipule dilmiş bir seçmen ne ölçüde bilgi sahibidir?

Dördüncüsü: halkın belirli bir konudaki tercihini direk olarak kullandığı demokrasilerle, aynı tercihi seçtiği kişiler veya partiler vasıtasıyla kullandığı demokrasilerde, kutsal olan ve dokunulmaması gereken konular, örneğin temel hak ve özgürlükler, var mıdır? Eğer varsa, kutsallığı ve dokunulmazlığı hukukun şimdiye kadarki gelişimi ve devletlerarası anlaşmalarla ve anayasalarla güvence altına alınmış bu haklara halk ve temsilcileri tarafından saldırıldığında ne yapılması gerekir ve bu yapılması gerekeni kim yapar?

Not: İsviçre Anayasa’sına referandumla eklenen ‘minare yasağı’ konusunda yazmak istiyordum. İsviçre’nin referandum sonucu olarak minare yapımını yasaklaması Avrupa gündeminde. Sonuçtan memnun olmayanların başında İsviçre devlet çevreleri geliyor ama memnun olmadıklarını açıkça belirtebilecek durumda değiller bence. Vatikan ve birçok AB ülkesi karadan üzüntü duyduklarını belirtiyor. Benim için önemli olan bu kararla temel hak ve özgürlüklerden olan dini inanç ve ibadet özgürlüğünün belirli bir kitle için rafa kaldırılmış olması. Bu türden bir bağnazlığın sadece İsviçre’ye mal edilmesi ve olayın insan ve kitle psikolojisi göz önünde bulundurulmadan değerlendirilmesi bizi eksik sonuçlara götürür düşüncesindeyim.

Saygılarımla