Mesajı Okuyun
Old 06-12-2004, 19:22   #2
nfb

 
Varsayılan KARŞI OY

KARŞIOY YAZISI


İtiraz konusu kural, öğreti ve uygulamada tartışmalara yol açan sosyal yardım zammının “Genel ve katma bütçeli idareler, mahalli idareler, döner sermayeli kuruluşlar gibi kamu kuruluşları” yanında “kanunla ve kanunların verdiği yetkiye istinaden kurulan diğer kuruluşlar” tarafından da ödenmesini öngörmektedir. Mahkemeyi anayasaya aykırılık itirazına yönelten dava Hatay Barosu ile SSK arasındaki bir uyuşmazlıkla ilgilidir. Baronun uyuşmazlığa taraf olması, itiraz konusu kuralda sosyal yardım ödemekle yükümlü kılınan “kanunla kurulan diğer kuruluşlar” kapsamında yer almasından kaynaklanmaktadır.


Yukarda özetlenen uyuşmazlıktan bağımsız olarak sosyal yardım zammının Anayasa’ya uygun olup olmadığı kavramsal boyutu ile de tartışmalıdır. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’nin 18.11.1993 tarih ve E.93/17, K.93/41 sayılı kararı ile 506 sayılı Sosyal Sigortala Kanunu’nun Ek 24. maddesinin sosyal yardım konusunu düzenleyen “506 sayılı Kanun ile ek ve değişikliklerine göre iş kazaları ile meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından gelir veya aylık alanlar ile 991 sayılı Kanunla Kuruma devredilen sandıklar mevzuatına göre aylık alanlara her ay sosyal yardım zammı olarak 12.919 lira ödenir.” şeklindeki (a) bendinin iptal istemi reddolunmuşsa da bu karar dört üyenin (Güven Dinçer - Sacit Adalı ve Mustafa Gönül - İhsan Pekel’in) karşı oyları ile alınmıştır. Karşı oy yazılarında: “Sosyal yardım zammının kurumun gelir ve gider dengesini bozduğu, sosyal güvenliğin geleceğini tehlikeye düşürdüğü, Kurumun, Anayasa’nın 60. maddesiyle kendisine verilen işlevleri zamanında, gerektiği ölçüde ve yeterince yerine getirememesine neden olduğu, kendi emeklilerine aylık ödeyemeyecek konuma getirdiği, sosyal güvenlik kurumlarını, Anayasa’nın öngördüğü “sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler” bağlamında üretmeleri gereken hizmetlerin kapasitelerini tümüyle güçsüz ve etkisiz duruma getirerek çökerten ve onları göstermelik bir sosyal sigorta kuruluşuna dönüştürdüğü, böyle bir yasal düzenlemenin, Anayasa’nın 60. maddesine aykırı olduğu” belirtilmiştir. Bu gerekçeler anayasal sorunun boyutunu ortaya koymaktadır. Öğretide bu alanda çalışan uzman hukukçular da paralel görüşler savunmuşlardır.


Bu davadaki sorun, yukarda açıklanan ana sorunun bir parçasıdır. Dava konusu kurallar, Kurumun kaynaklarının sosyal yardım zammı ile tükenmesinin kısmen önüne geçmek amacıyla “Genel ve katma bütçeli idareler, mahalli idareler, döner sermayeli kuruluşlar gibi kamu kuruluşları ile kanunla ve kanunların verdiği yetkiye istinaden kurulan diğer kuruluşlar ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren teşekkül ve kuruluşlarla bunların müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri”ni, adı geçen kurum ya da kuruluşlardan aylık bağlanmasına hak kazandıktan sonra ayrılanlardan; kendilerine 506 sayılı Kanun hükümlerine göre malûllük, yaşlılık ve ölüm aylığı bağlananların sosyal yardım zammını ödemekle yükümlü kılmaktadır.


Burada üzerinde durulması gereken ilk konu, özel kesime böyle bir yükümlülük öngörülmemiş olmasının eşitlik yönünden bir sorun oluşturup oluşturmadığıdır. Devletin Anayasa ile kendisine verilen bir ödevi özel sektöre ilke olarak aktaramayacağı ve itiraz konusu kuralda yer alan kurum ve kuruluşların tümünün devletin bütünlüğü ilkesi içinde yer aldığı gözönünde tutulursa, burada farklı konumdaki her iki grup arasında eşitlik ilkesi açısından bir sorun bulunmadığı sonucuna varmak gerekir.


İtiraz konusu kuralın sosyal yardım zammını ödeme yükümlülüğü getirdiği kurum ve kuruluşlar yönünden bir eşitsizliğin söz konusu olup olmadığı ise ayrı bir sorun oluşturmaktadır. Bu konu benzer bir olayda Nazilli Ziraat Odası tarafından gündeme getirilmiş ve bu konuda Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülerek konu Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesi, 7.12.1995 gün ve E. 95/ 52 ve K. 95/62 sayılı kararında Anayasaya aykırılık iddiasını reddetmişse de bu kararda da üç üye (Güven Dinçer, Ahmet Necdet Sezer ve Yalçın Acargün) karşı oy kullanmıştır. Karşı oy yazılarında : Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları için Anayasa’nın 135. maddesi ile verilen “yasa ile düzenlenmeleri” yolundaki sınırlı yetki dışında herhangi bir yasal veya idarî karışmanın söz konusu olamayacağı, ... bunların yönetiminde, gelirlerinin toplanmasında ve giderlerinin yapılmasında Devletin sınırlı denetim yetkisi dışında herhangi bir yetkisi bulunmadığı, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku yönünden herhangi bir özel gerçek kişi ve özel tüzel kişiden farklı olmadıkları, ... Devletin ancak, düzenleme, yönetim ve denetim yetkisi kendisine ait olan ve kendi hiyerarşisinde olan devlet organlarına ve kurumlarına munzam mali külfet yükleyebileceği, sosyal sigorta hukuku alanında meslek odalarına ancak, herhangi bir işveren gibi genel nitelikte sigorta hukukunun getirdiği külfetler yüklenebileceği, ... dava konusu düzenlemeye esas olan “sosyal yardım zammı”nın aslında enflasyon nedeniyle aşınan emekli aylıklarına yapılmış parasal bir zam olduğu. bu zammın sigortanın kendi kaynaklarından ve bu da yetmiyorsa tüm toplumca karşılanması gerektiği, toplumun sosyal güvenlik masraflarına katılmasının ise vergi yoluyla ve genel bütçe içinde olabileceği, (itiraz konusu kural) tarzındaki çözümlerin yasalarla düzenlenen ve prim esasına dayanan sosyal sigorta sisteminin Anayasal temellerini oluşturan Anayasa’nın 60. maddesine aykırılık oluşturacağı” belirtilmiştir.


Bu gerekçeler gerçeğin önemli bir boyutunu yansıtmakla birlikte, bunların bazı noktalarda tamamlanması gerekir. Her şeyden önce kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve özellikle Baroların kâr amacı gütmediği, dolayısıyla yasa ile öngörülen gelir kaynakları dışında ek gelir sağlamalarının söz konusu olmadığı, bu kuruluşlara devlet bütçesinden kaynak aktarılmadığı, en önemli gelir kaynağı olan Baro aidatlarının bile sınırlı olduğu, bu gelirlerin kamu geliri sayılamayacağı anayasal ve yasal amaçları arasında çalıştırdığı personele yönelik sosyal yardım ya da sosyal güvenlik sorumluluğunun bulunmadığı gibi özelliklerin altını çizmek gerekir.


Gerçekten de Avukatlık Kanunu’nun Baroların Kuruluş ve Nitelikleri başlıklı 76. maddesine göre, “Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. “

Burada Baronun kuruluş amaçlarının ana unsurları şu şekilde belirlenmiş olmaktadır:


-avukatlık mesleğinin geliştirilmesi,

-meslek mensuplarının birbirleriyle ve iş sahipleriyle olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak,


-meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını; hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak,


-avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürütmek.


Üstelik aynı maddenin 2. fıkrasında da “Barolar, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” kuralı yer almıştır. Yukarda anılan kuruluş amaçları arasında baro organları bünyesinde İş Kanunu’na tabi olarak hizmet akti ile çalıştırılan personelin sosyal güvenliğini sağlama gibi bir amaç ve sorumluluk yer almış değildir. Bu sorumluluk Sosyal Sigortalar Kurumuna aittir. Serbest meslek ifa den Baro üyesi avukatların sosyal güvenlikleri de aynı kurum tarafından Avukatlık Kanunu’nun 186 – 191 arasındaki maddeler uyarınca 506 sayılı Yasa’nın 86. maddesinde gösterilen “topluluk sigortası” ile sağlanır.


Çoğunluk kararında da belirtildiği üzere, Baronun hukuki durumu özel hukuk gerçek ya da tüzelkişilerinden farklıdır. Ancak bu farklılık, çoğunluk kararındakinin tam tersi bir sonuca götürür. Bir an için sosyal yardım zammının özel hukuk gerçek ya da tüzelkişilerine yüklenebileceği varsayılsa bile, onların bunu maliyete yüklemeleri, vergiden indirmeleri mümkünken, Baroların böyle bir olanağı da yoktur. Kaldı ki, Baroların kurum olarak kendi bünyesinde çalıştırdığı personel ile ilişkisi gerçek anlamıyla bir özel hukuk ilişkisidir. Sosyal yardım zammı ise bu kişilerin emekliliği ile ilgili olup, bu açıdan Baronun özel hukuk tüzelkişilerinden farklı bir konumu olduğu da söylenemez.


Emeklilere ödenecek sosyal yardım, Anayasa’nın 61. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Devlete yüklenen bir görevdir. Devlet, ana kaynağı üyelerinin aidatı olan Baro bütçesinden sosyal yardım yapamaz. Devlet ancak bütçesini kendisinin oluşturduğu, ya da bütçesine önemli katkıda bulunduğu kamu kuruluşlarına sosyal yardım konusunda ek yükümlülük getirebilir. Aksi düzenleme Anayasa’nın 60., 61. ve 135. maddelerine aykırı olur.


Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın barolar yönünden iptali gerektiğinden, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.



Üye

Sacit ADALI
Üye

Fulya KANTARCIOĞLU
Üye

Fazıl SAĞLAM