Mesajı Okuyun
Old 17-07-2007, 11:24   #7
korayoz

 
Varsayılan

ÖZET : Medeni Kanun'un 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul, yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyiniyetin tanımı yapılmamışsa da, aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğuna kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmemesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Kural olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması defi olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden ( re'sen ) göz önünde tutulmalıdır. Somut olaya gelince; davalı K.'nın ilgili mercilere müracaat ederek kendi çapı kapsamını belirlemeden, başka bir deyişle bu konuda gerekli özeni göstermeden taşkın inşaat yaptığı açıktır. Bu halde davalı K.'nın yukarıdaki ilke ve olgular gözönünde tutulduğunda iyiniyetli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davalı Köy Tüzel Kişiliği ve K. hakkında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, 518 parselin maliki olduklarını, davalıların ise 517 parselin paydaşı bulunduklarını, 518 parselde bulunan taşınmazlarına geçit hakkı tesisi ile adlarına tesciline karar verilmesini istemiş, karşı davanın ise reddini savunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuş, birleşen davanın davacısı İ. açtığı dava ile davalıların maliki bulunduğu 517 parsele elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiş, karşı davalı K. ise davanın reddini savunmuş, savunma yolu ile iyiniyetli olduğunu belirtip temliken tescil talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın reddine, birleştirilerek görülen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, karşı davacı İ. E. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Berna Dizdaroğulları Koç'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Asıl dava geçit hakkı tanınması, birleştirilen dava da çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve eski hale getirme isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, özellikle 20.5.2004 tarihli teknik bilirkişi kroki ve raporundan çekişme konusu 517 parsel sayılı taşınmazda davacının kayden paydaş olduğu, krokide ( e ) harfi ile gösterilen 1248.54 m2'lik yolun kamulaştırılmaksızın köy tüzel kişiliği tarafından asfalt dökülmek suretiyle yol haline getirildiği, ( a ) harfi ile gösterilen bölüme davalı K'nın taşkın inşaat yaptığı, ( c ) harfi ile gösterilen bölümü de tel örgü. ile çevirerek elattığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, çap iptale kadar geçerlidir. Medeni Yasanın 683. maddesi uyarınca kayıt maliki ( çap maliki ) mülkiyet hakkına dayanarak her zaman yapılan tecavüzlerin defini ( giderilmesini ) isteme hakkına sahiptir. Bu sebeple,çekişme konusu taşınmaz içindeki yolun 20 yılı aşkın zamandır kullanılması, davacının mülkiyet hakkını ortadan kaldırmayacağı gibi, dava açma hakkını da önlemez.
Öte yandan, davalı K. 'nın taşkın inşaat yaparak ve tel örgü ile çevirerek davacının çaplı taşınmazına el attığı sabittir.
Bilindiği üzere; taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Medeni Kanunun 722, 723, 724'üncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre" Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur."
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen "üst toprağa bağlıdır" kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası ( mütemmim cüz'ü ) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde olması gerekir, Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sının aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.
Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sının aştığını bilmemesi veya bilecek durumda olmaması yahut sının aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemli durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Karan uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması def'i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden ( re'sen ) göz önünde tutulmalıdır. Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup ta zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde. itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldım. Itiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan subjektif ( öznel ) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.
( Durum ve koşulların haklı göstermesi ) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır.
Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısımın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını istiyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrıbir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur.
Her davada hakim muhik tazminat ( uygun bedel ) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazın bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4. Borçlar Kanunun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Öte yandan taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni malikler de maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi, borçlardan da sorumlu tutulurlar.
Somut olaya gelince; davalı K.'nın ilgili mercilere müracaat ederek kendi çapı kapsamını belirlemeden, başka bir deyişle bu konuda gerekli özeni göstermeden taşkın inşaat yaptığı açıktır. Bu halde davalı K.'nın yukarıdaki ilke ve olgular gözönünde tutulduğunda iyiniyetli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
SONUÇ : Hal böyle olunca,davalı Köy Tüzel Kişiliği ve K. hakkında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Karşı davacı ( davalının ) temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.7.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E.2005\7532