Mesajı Okuyun
Old 16-01-2014, 21:07   #388
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan Ben yardımcı olayım..:))

Alıntı:
Yazan Avukat mc

Yargıtay 1HD 25.03.2010 Tarih, 2010/2719 Esas - 2010/3404 Karar sayılı ilamını bulabilirseniz yukarıdaki görüşü teyit edecektir. Karar metni bende pdf formatında olduğundan buraya koyamıyorum. Genel Kurul kararını ekleyebilirseniz sanırım tüm meslektaşların işine yarar.


Dava: Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;

Davacı Kurum, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 35 parsel sayılı taşınmazın 878,92 m2’lik bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölünün tapu kaydının iptali ile terkinine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, bedeli karşılığında çekişmeli taşınmazı temellük ettiğini, kayden malik olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi İ. A.’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Duruşma istemi değerden reddedildi. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.

Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 35 parsel sayılı taşınmazın 22.7.1955 tarihli kadastro tespit çalışmaları sırasında senetsizden dava dışı K. G. adına tespit ve tescil gördüğü, kadastro tespitine itiraz üzerine Kadastro Mahkemesinde açılan davanın yargılaması sırasında tarafların sulh olmaları ile K. G. adına yapılan tescilin 01.06.1959 tarihinde kesinleştiği, K. G.'nun mirasçıları tarafından satış yoluyla 27.4.2007 tarihinde davalı şirkete temlik edildiği, davanın ise 19.10.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya "Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.

Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.

Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.

Ancak, hemen belirtilmelidir ki; her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihada göre davasında haklı olduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.

Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır(04.09.1957 tarih ve 4/16 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa da değinmiştir.

Taşınmazın kısmen belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı saptandığından davacı Hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur.

Hal böyle olunca, mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli taşınmazın kısmen kıyıda kaldığının saptandığı, böylelikle dava tarihinde davacı Hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına, ne var ki, yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre yargılama giderlerinin ve davacı, davada vekille temsil ediliyorsa avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.

Sonuç: Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.03.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.