Mesajı Okuyun
Old 21-11-2006, 20:51   #8
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan


Ramon'un 11 ölüm meleği
Ayşen GÜR

İspanyol Ramon Sampedro, yıllarca yalnız başını oynatarak yaşadı. Ötenazi hakkını kullanmak için mücadele verdi ama isteği mahkemece reddedildi. Sonunda 11 arkadaşı ona yardım etmeye karar verdiler ve onu hep birlikte öldürdüler: Biri siyanürü aldı, biri bardağa koydu... Vasiyetnamesi İspanya'yı altüst etti. Binlerce insan ‘‘Sampedro'nun ölümüne yardım ettim’’ diyerek dilekçe imzaladı.

Yirmi dokuz yıl önce Ramon Sampedro İspanya'nın Galicia bölgesinde yaşayan 26 yaşında bir denizciydi. Bir yardan denize atladı ve bel kemiğini kırdı. Boynundan aşağısı tutmuyordu, iyileşmesi imkansızdı.

Bu durumda tam 29 yıl yaşadı. Hayata yattığı yerden sadece yazı yazarak tahammül edebilirdi. Ağzıyla kalem tutmasını ve neredeyse yazı dersinden en yüksek notu alabilecek kadar okunaklı yazmasını öğrendi.

En kötü durumdaki hastaların bile mutlu olabileceğini, sürekli acıya mahkum olanların da güzel bir hayat kurabileceğini öne sürenlerin palavralarını dinledi. Sağlıklı insanların yaşamın kutsallığı üzerine attığı nutuklara dayandı.

Elinde olsaydı, çoktan hayatına son verecekti. Ama sadece kafasını oynatan bir insan nasıl intihar edebilir? İspanya'da yasalar, bütün dünyada olduğu gibi iyileşme ihtimali olmayan ve acı çeken hastaların intiharına yardım edenler için hapis cezası öngörüyordu: Yasaların ve Kilise'nin gözünde, bunun, yani ötanazinin, cinayetten farkı yoktu.

Ramon ölüm hakkını elde edebilmek için yıllarca uğraştı. Mahkemelere başvurdu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitti, hep geri çevrildi.

ÖLÜM SENARYOSU

Kasım 1997'de Boiro kentinde 11 arkadaşıyla birlikte bir apartman dairesi kiraladı. Evinin anahtarını arkadaşlarından birine verdi. Herşeyi ayrıntılarıyla düşündü. 11 arkadaşından her birine bir görev verdi. Biri siyanürü satın aldı, öbürü suya kattı, üçüncüsü bardağı hastanın başucuna yerleştirdi, dördüncüsü içebilmesi için bardağa bir kamış koydu... Herkesin suçlanamayacak kadar küçük bir rolü vardı. Onbirinci kişiye bu olayı, bir eyleme dönüştürecek bir görev verildi: Ramon'u (dudaklarında bir gülümsemeyle) ölünceye kadar filme çekti. Ramon 12 Ocak'ta öldüğünde, 11 arkadaşı, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuşlardı.

İspanya Ceza Yasası'nın 143. maddesi bir kişinin intiharına yardım edenler için 2-5 yıl, eğer bu yardım ‘‘ölümü bilfiil gerçekleştirmeye’’ kadar vardıysa 10 yıl hapis cezası öngörüyordu. Savcı ne yapacağını bilemedi. 11 suçluyu bulsa da neyle suçlayacaktı? Hiçbirinin yaptığı, tek başına suç değildi. Savcı örnek olsun diye, Ramona Moneiro hakkında bir dava açtı. Bir fabrika işçisi olan Ramona, Ramon'la yıllar önce tanışmış, ona aşık olmuş ve hiç yanından ayrılmamıştı.

Birkaç hafta sonra, Ramon'un vasiyetnamesi İspanyol basınında yayınlandı. ‘‘Sayın Yargıçlar, Sayın Siyasi ve Dini Yetkililer...’’ diye başlıyordu vasiyetname.

‘‘Biraz önce seyrettiğiniz görüntülerden sonra (son anlarını gösteren film) size soruyorum; biçimsiz ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani benim için, saygınlık nedir?

Vicdanlarınızın vereceği cevap ne olursa olsun, benim için saygınlık bu değildir.

Ben, hayatı, özgürlüğü seven çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak olduğuna, ama bir mecburiyet olmadığına inanıyorum. Buna rağmen bu duruma 29 yıl, dört ay ve birkaç gün boyunca tahammül etmek zorunda kaldım. Bunu daha fazla yapmayı reddediyorum!

Gördüğünüz gibi yanımda içinde siyanür potasyum bulunan bir bardak su var. Onu içtiğimde, kendi irademle, sahip olduğum en özel, en meşru mülkiyete; yani bedenime son vermiş olacağım.

Bu özgürlük eylemine sizler ‘‘intihara yardım’’ adını takmışsınız. Ben ise bu eylemi, bir insanın gerçekten ‘‘benim’’ diyebileceği tek şeye, yani bedenine ve onunla birlikte ne varsa, yani hayata, bilince egemen olmasına destek verenlerin insani yardımı olarak adlandırıyorum...

Sizler, beni seven, bu sevgisinde tutarlı olan, yani beni benmişim gibi seven yakınlarıma ceza verebilirsiniz.

Bütün bu sözlerime rağmen yine de ceza vermeyi kararlaştırırsanız, size şunu tavsiye ediyorum: Bacaklarını ve kollarını kesin yardım edenlerin / çünkü ben onlardan kaderimi paylaşmalarını istedim...’’

TOPLU DİLEKÇE

Bu vasiyetnamenin yankıları büyük oldu. Ramon'un hemşerileri örgütlendiler, basit bir metni imzaya açtılar: ‘‘Ramon Sampedro'nun ölümüne yardım ettim.’’ Bin kişinin imzaladığı metin, Ramon'un sevgilisi Ramona'nın avukatına ulaştırıldı. Artık o, suçlanabilecek tek kişi olmaktan çıkmıştı. Arkasından Saygın Ölme Hakkı (DMD) Derneği, benzer bir metni imzaya açtı. İspanya'nın her yerinden insanlar bu çağrıya cevap verdiler.

Gazeteler her gün ötanaziyi tartışıyordu. En zor durumda kalanlar, intiharı ve ötanaziyi günah sayan Kilise mensupları oldu. Örneğin Kilise Doktrini Piskoposlar Komisyonu Sekreteri Juan Antonio Martinez Camino şunları söylüyordu: ‘‘Ramon Sampedro'nun durumuna nesnel olarak saygı duymama ve Tanrı'nın nezdinde haklılığının kabul edilmesi için dua etmeme rağmen, vasiyetnamesindeki gerekçeleri yetersiz buluyorum. İşi, bedenin kişinin özel mülkiyeti olduğunu iddia etmeye kadar vardırıyor. Beden ne bir şirkettir, ne de bir banka hesabı...’’ Geçen hafta tartışma parlamentoya sıçradı. Muhalefetteki Sosyalist Parti'nin (PSOE) bu konuda özel bir komisyon kurulması yönündeki önerisi benimsendi. Böylece Sampedro, ötanazi hakkını savunanların sembolü oldu.

Hollanda'da serbest

Hiçbir ülkede ötanazi yasal değil. Ama Hollanda'da meşru. Ceza Yasası'nın 293. maddesi intihara yardım eden kişi için 12 yıl hapis cezası öngörüyor. Ama 1980'lerden beri hükümetin kontrolünde hekimler ötanazi uygulayabiliyor ve yargılanmıyor. Bunda Kasım 1984'deki Alkmaar vakasının büyük önemi var.

Alkmaar davasında kalçası kırık, sağır ve kör, 95 yaşındaki bir kadına ötanazi uygulayan bir hekim yargılanmıştı. Ancak Hollanda Yüksek Mahkemesi, ‘‘vicdanlı bir hekimin görevleri arasında, tercihini ölümden yana kullanmak da vardır’’ kararını verdi. 1993'de parlamento bir özel yasa kabul etti. Hasta ısrarla, tekrarlayarak ve özgürce ölmeyi istemeliydi. Ölümden başka hiçbir şeyle önlenemeyecek biçimde acı çekmeliydi. Hekim ötanaziden önce bir meslektaşından onay almalı ve durumu yetkililere bildirmeliydi... Bu durumda hekim, yargılanmadan ötanazi uygulayabilirdi.

Hollanda dışında, Avustralya'nın Kuzey Bölgesi Eyaleti ve ABD'nin Oregon Eyaleti de birkaç yıl önce referandumla ötanazi yasasını kabul ettiler. Ancak iki ülkede de Federal Yüksek Mahkeme, yasanın Anayasa'ya aykırı olduğuna karar vererek iptal etti. Gerekçe şuydu: Anayasa insanların haklarını garanti altına alır. Yaşamak bir insan hakkıdır, ama ölmek değil...


ÖTANAZİ SÖZLÜĞÜ

ÖTANAZİ Yunanca asıllı Fransızca kelime. Sözcük anlamı ‘‘iyi ölüm.’’
GÖNÜLLÜ AKTİF ÖTANAZİ Hastanın bilinçli onayıyla ölümüne neden olmak.
GÖNÜLSÜZ AKTİF ÖTANAZİ Hasta karar verecek durumdayken açıkça ölmeyi istemediği halde (ona sormaksızın) bilerek ölümüne yol açmak.
BİLİNÇSİZ AKTİF ÖTANAZİ Hasta karar verecek durumda değilken (örneğin komada) bilerek ölümüne yol açmak.
PASİF ÖTANAZİ Hastaya yaşam desteği sağlayan tedaviyi keserek ölümüne yol açmak.
DOLAYLI ÖTANAZİ Acı için ilaç verirken istemeden hastanın ölümüne yol açmak.
HEKİM DESTEKLİ İNTİHAR Hekimin hastanın intihar etmek istediğini bilerek ve onayını alarak ona bunu gerçekleştirecek ilaç, araç sağlaması.
Kaynak:http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/t...dizi/01diz.htm