Konu: Cmk
Mesajı Okuyun
Old 11-10-2008, 20:09   #3
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

ZORUNLU MÜDAFİLİK ve CMK UYGULAMASI

SUNUM


3842 S.K. ile halkımızın günlük konuşma diline CMUK kavramı girmiştir. Bir süre sonra da Levent Kırca’nın komedilerinde mizah konusu yapılan ve alay konusu olan CMK Avukatı kavramı oluşmuştur.

CMK ve zorunlu müdafilik müessesesi bir grup gönüllüden oluşan ve sadece insan haklarının gelişimi için , hukukun üstünlüğünün sağlanması için çalışan avukatların gayretleri ile hayat bulup gelişim sürecine girmiştir.

Prof. Sahir Erman’ın deyimiyle hak ve özgürlük savaşının öncüleri olan savunma avukatlarının insani değerler üzerinden yürüttükleri onur ve özgürlük mücadelesi bir süre sonra mecburen herkes tarafından takdir edilmek , ciddiye alınmak zorunda kalınmıştır.

Gönüllülük esası üzerinden CMK avukatları çok kısa sürede alay edilen bir grup olmaktan çıkıp takdir edilen , beyan ve talepleri ciddiye alınan avukatlar olmuşlardır.

CMK karşıtı eylem ve söylemleri ile dikkat çeken kolluk görevlileri dahi kendi yargılandıkları davalarda CMK avukatlarının hukuki yardımını tercih etmişlerdir.

Kendilerine has tarz ile küçük saraylarında kişisel ilişkiler ile ceza avukatlığı yapmaya alışmış olan tahliyeci bazı meslektaşlarımız da mesleği bu şekilde ifa etmelerine engel olarak gördükleri CMK avukatlarına ve zorunlu müdafiliğe dün de bu günde karşıdırlar. Esasen bu meslektaşlarımız kişi hak ve özgürlüklerindeki insani anlamda çağdaş gelişmelere ve ilerlemelere de çalışma tarzlarına aykırılığı ve karanlığa olan ihtiyaçları nedeniyle karşıdırlar.Bu nedenle de CMK avukatlığı diye bir olgunun olamayacağını savunarak CMK avukatlarını , savunmayı küçümsemeye gayret etmektedirler. Avukatlığı sadece para kazanmaya yönelik bir meslek olarak algılayan bu kafa yapısı ne yazık ki zorunlu müdafiliğin kısıtlanması için hatta tamamen kaldırılması için ciddi olarak çaba harcamaktadırlar.

CMK avukatlığını bedava ceza avukatlığı olarak tanımlayan bu kafa yapısındaki avukatlar zengin insanların CMK nedeniyle bedava avukat hakkından yararlanmalarını örnekleyerek eleştirmektedirler.

Oysa bilimsel ve istatistiki hiçbir çalışmaya dayanmayan bu beyanlar tamamıyla gerçek dışıdır.
En basit birkaç örnek vermek gerekirse Uzanlara atanan müdafiler Uzanların talebi neticesi değildir. Bu atamalar davaların görülmesi ve zamanaşımına uğramaması için sanıklara rağmen yapılan atamalardır.Atamaların şekli tartışmaya açık olmakla birlikte esas hukuki dayanağı budur.

CMK md 193. göre Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz.
Yine CMK md 244 uyarınca Gaip hakkında duruşma açılmaz; mah­keme, delillerin ele geçirilmesi veya korunması amacıyla gerekli işlemleri yapar.Bu işlemler sırasında sanığın müdafii veya kanunî temsilcisi veya eşi hazır bulunabilir. Ge­rektiğinde, mahkemece barodan bir müdafi gö­revlendirilmesi istenir.
CMK 247 göre de Kaçak sanık hakkında kovuşturma yapıla­bilir. Duruşma yapılan hâllerde kaçak sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir avukat gö­revlendirilmesini ister.
Yukarıda belirttiğimiz yasa hükümlerinden bihaber olan bu ceza avukatlarının verdiği örnekler yargılama hukukuna vakıf olmayan kişilerin beyanlarıdır.
Ayrıca zorunlu müdafilik hizmetinden yararlanan kişilerin yaş ve sosyolojik , ekonomik durumlarını ciddi olarak inceleyecek olursak hemen tamamının zorunlu müdafilik kapsamında olduğunun yanı sıra ekonomik olarak güçsüz ailelerden oldukları görülecektir.
İstanbul Barosunun CMK servis kayıtlarının incelenmesi bile bu durumun ortaya çıkmasına yeterlidir. Baro CMK servisinin geçmiş dönemlerde periyodik olarak hazırladığı faaliyet raporlarından dahi bu gerçeklik görülebilmektedir.



MÜDAFİ VEYA VEKİLİN GÖREVLENDİRİLMESİ


Herhangi bir nedenle ve herhangi bir şekilde özgürlüğü kısıtlanan kişiler ile, şüpheli sanık ve mağdurların soruşturma ve kavuşturmanın her aşamasında ve her durumda bir avukatın hukuki yardımından ücretsiz olarak yararlanması tüm dünyada ve bizim hukuk sistemimizde düzenlenmiştir.

Bazı hallerde ve bazı kişilerde özgülüğü kısıtlanan kişi ile şüpheli sanık ve mağdur için bir avukatın hukuki yardımı ile işlem yapılması zorunludur.
04.04.1929 tarih 1412 sayılı CMUK ilk metninde 136 madde maznunun müdafi tayini başlığı altında 'Maznun tahkikatın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafi yardımına müracaat edebilir. Maznunun kanuni mümessilleri varsa onlarda maznuna bir müdafi intap edebilirler.'diye düzenlemiştir. Hatta yasal temsilciyle sanığın müdafi seçiminde anlaşamamaları halinde her biri ayrı müdafi atayabilir.

CMUK 138 madde zorunlu müdafiliği düzenlemektedir. Yasanın 1929 tarihli ilk metni mahkemece müdafi tayini başlığı altında (maznun 15 yaşını bitirmemiş olur yahut sagır veya dilsiz veya kendisini müdafa edemeyecek derecede cismi veya dimaği maluliyeti bulunursa ve müdafide yoksa kendisine mahkemece bir müdafi tayin edilebilir.)

1929 tarihli metin md.140 (mahkemenin intihap edebilecegi müdafiler başlıgı ile hakim veya reis tarafından intihap olunacak müdafi mahkemenin bulundugu mahalde vekalat eden avukat veya dava vekillerinden seçilir.)

Md. 138 göre mahkeme tarafından tayin edilecek müdafinin avukatlık kanunu 176 ve 181 md. düzenlenen adli yardım hükümlerine göre görevlendirilmesi söz konusudur. Ancak o dönemde yürürlükte olan avukatlık kanununun hükümlerine göre avukatların adli yardımdan verilen görevi bedeli mukabilinde reddetme haklarının olması nedeniyle zorunlu müdafilik hukuken ve fiilen mümkün olmamıştır.

1992 değişikliği ile 138 madde ile belirli haller için mecburi müdafilik sistemine geçilmiştir.Buna göre sağır ve dilsizlere kendisini savunamayacak derecede bedensel ve zihinsel özürlü olanlara 18 yaşını bitirmemiş olanlara müdafileri yoksa baro tarafından bir müdafi tayin edilecek kişinin belirtilen şekillerde özrü yoksa ve 18 yaşını bitirmiş ise müdafi tayini için talep aranacaktır.

Md.138 Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya sanık 18 yaşını bitirmemiş yahut sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafide bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir.

1992 değişikliği ile ''Tasarı ile soruşturmanın her safhasında kişiye yanında müdafi bulundurma, onunla görüşme ve hukuki yardımından yaralanma hakkı tanınmış, belirli haller için mecburi müdafilik istemine geçilmiştir.Bu değişikliklere işlerlik kazandırmak amacıyla 140ıncı maddede değişiklik yapılması zarureti duyulmuş, müdafiinin soruşturmanın veya yargılamanın yapıldığı yer barosunca tayin edilmesi esası getirilmiştir.

Yeni düzenlemeye göre hazırlık tahkikatı ile duruşmaların ayrı yerlerde yapılması halinde bu yerler barosu tarafından müdafi tayin edebilecek müdafiin yardımı o yerde yapılan soruşturmaya bağlı kalacaktır. Müdafi, soruşturmanın veya yargılamanın yapıldığı yer barosunca tayin edilir.

Zorunlu müdafiliğin söz konusu olduğu durumlarda avukat atanması için sanık ya da mağdurun istem rıza veya onayının alınması gerekmez. Ancak sanık ya da mağdur atanan müdafiinin kendisine yeterli gerçek ve etkili bir hukuki yardımda bulunmadığını ileri sürüyorsa hakim bu beyanı dikkate alarak gereğini yerine getirmelidir.

Esasen ceza yargılaması sistemimizde zorunlu müdafiliğin olmadığı dönemlerde dahi zorunlu müdafiliğin mevcut olduğu yasa normları kanunumuzda yer almakta idi.

CMUK madde 74 eski yasa döneminde de mevcut olan zorunlu müdafilik müessesesine ilişkin bir düzenlemeyi içerir.’Sanığın şuurunu tetkiki için tedavi ve muhafazaya hükmolunması veya TCK md.47 uygulanması bakımından bilir kişi teklifi üzerine savcısı ve müdafi dinlendikten sonra sanığın resmi bir müessesede gözaltına alınmasına , hazırlık tahkikatı sırasında sulh hakimi ve son tahkikat sırasında mahkeme tarafından karar verilebilir.Sanığın müdafi yoksa yardım için resen kendisine bir müdafi tayin edilir.’

CMK eski yasadaki 74 üncü maddeyi hemen hemen aynı şekil ve mantıkla düzenleyerek böylesine önemli ve hassas bir konu ve konumda karar vermeden önce ilgilinin bir avukatın hukuki yardımından yararlanmasını esas almıştır.

Eski yasa döneminde sanık kavramının tartışılır nitelikte oluşu ve sanıklık sıfatının kazanılmasına ilişkin değişik görüşler kişilerin bir müdafiinin hukuki yardımından yararlanabilecekleri anıda tartışmaya açık hale getirebiliyordu. Ne yazık ki bazı müellif ve hukukçular bu dönemde ağırlıklı olarak sanıklık sıfatının kişinin bir suçla suçlandığını herhangi bir yolla öğrenmesinden itibaren başlayacağı dolayısıyla bir avukatı hukuki yardımından da bu andan itibaren yararlana bileceği kabul ediyordu.

Sanık sıfatı verilen hükmün kesinleşmesiyle sona erer. Ancak muhakemenin iadesi istemindebulunanın ve infaz sırasında herhangi bir nedenle hüküm giydiği davayla ilgili olarak mahkemeye başvurması gereken hükümlünün de , müdafiinin hukuki yardımından yararlanma bakımından sanık sayılmasında fayda vardır Ve hatta mutlaka bu doğrultuda yasada düzenleme yapılmalıdır.
Sanık ya da şüphelinin müdafi seçimini özgürce yapabilir. Bunun için her hangi bir makamın onayı gerekmez. Yürürlükten kalkmış bulunan 22.05.1930 tarih ve 1631 sayılı AMUK md.206/4le,bazı suçlardan sanık olanların, sadece adli amirin uygun göreceği bir avukat veya dava vekilini müdafi olarak seçebilecekleri öngörülmekteydi.

Söz konusu hüküm, öğretide eleştirilmiş , bunun savunma hakkının kısıtlanması anlamına geldiği ve Türkiye'nin onayladığı insan hakları ve ana hürriyetlerini korumaya ilişkin sözleşmeye aykırı bulunduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa Mahkemesi de sanığın mesleki bilgisine ve kişiliğine güvendiği avukat veya dava vekili tarafından savunulmak istemesinin doğal hakkı olduğunu, adli amirin onayının şart koşulmasının,savunma hakkının serbestçe kullanılmasını engellediğini bu sınırlamada kamu yararı ve milli güvenliği ilgilendiren bir neden bulunmadığını belirterek söz konusu hükmü iptaline karar vermişti.

Öğreti ve Anayasa mahkemesi kararı da dikkate alınacak olursa şüpheli, sanık ve mağdurların baronun atayacağı müdafii seçme hakkı olması gerektiği de ciddi olarak düşünülmelidir.


BARO TARAFINDAN ATANACAK MÜDAFİİ VEYA VEKİL

06/12/2006 tarih ve 5560 sayılı çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun ile CMK md. 150/1. zorunlu müdafilik söz konusu olmadığı durumlarda müdafi atanmasını düzenlemiştir.Buna göre ‘şüpheli veya sanık müdafi seçebilecek durumda değilse ve bir müdafinin hukuki yardımından yararlanmak istiyorsa bu isteme bağlı olarak bir müdafi görevlendirilir.’

150/2 ve 3 ise şüpheli veya sanığın istemi aranmaksızın kendisine müdafi atanacak hal ve koşulları belirler.

(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

150/3 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı CMK’nın ilk metninde zorunlu müdafilik için öngörülen en az 5 yıl hapis cezasını gerektiren üst sınırı değiştirerek Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda olarak düzenlemiştir. Biz her iki süreye ilişkin düzenlemenin de yanlış olduğu kanaatindeyiz. Bu haliyle son derece ciddi isnat ve suçlamaların zorunlu müdafilik kapsamında çıkması gibi bir sonuç oluşturmasının yanı sıra kolluk,savcılık ve mahkemeler tarafından suçun vasıflandırılmasında yapılacak hatalardan birçok hukuki ve fiili sorunlara da yol açabilecektir ve nitekim açmaktadır da.Kolluğun kötü niyetle şüphelinin bir avukatın hukuki yardımından yararlanmasını engellemek için soruşturmayı bilinçli olarak alt sınırı 5 yıldan az olan bir suç isnadıyla yasayı dolanma yolunu seçebileceği meslek gurubunun alt kültürüyle de ihtimaldir.Ancak daha da önemlisi bir hukukçu olmayan kolluk görevlisi bilinçsiz olarak suçu yanlış vasıflandırabilir.Hatta savcılık ve hatta mahkemelerin dahi suçu yanlış vasıflandırması mümkündür ve olmaktadır.Mahkemelerin verdiği görevsizlik kararları bunun en açık örneğidir.Bu durumda avukat zorunluluğu olmadan yapılan soruşturma ve kovuşturma işlemleri neticesinde elde edilen delillerin ne olacağı ve hukuki değerleri problem ve tartışma konusu olacaktır.Bazı hukuk sistemlerinde tüm işlemler sıfırdan başlanarak tekrarlanmaktadır.Bence de tüm işlemler böyle bir durumda sıfırdan tekrarlanmak zorundadır.Tabi ki böyle bir sorunun ülkemizde çözümü özel olarak ta zorluğu da sabittir.Vicahilik ilkesine rağmen hakimlerin hiç görmedikleri ,beş duyuları ile temas kurmadıkları tanık.sanık, ve müştekilere ilişkin hakim değişikliğinden dolayı tutanaklar okundu şeklinde beyan sonrası yargılamaya devam edip hüküm veren bir mahkemeden yasa ve hukuka aykırı olmakla birlikte avukat olmadan yapılan işlemleri tekrarlamasını beklemek halkımızın ve hakimlerimizin hukuk kültürüne pek uygun görünmemektedir.

CMK 150/4 belirtilen zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir hükmü gereğince Adalet Bakanlığı Barolar Birliğinin görüşünü sormuş ancak acıdır ki Barolar Birliği bu konudaki görüşünün belli olduğundan bahisle herhangi bir görüş beyan etmemiştir. İstanbul Barosunun önerdiği yetersiz de olsa taslakta ne yazık ki dikkate alınmamıştır. Belki de baroların taslaklarının dikkate alınmamasında baro yönetimlerinin ve baroların CMK uygulamasına ilişkin ciddi eleştiri ve önerileri (olumlu anlamda) olmaması ama Baro bünyesinde kurulan CMK Servislerinin masraflarına ilişkin para konusunda ki ısrarlı talepleridir.

21.5.2007 tarihli C.M.K. gereğince müdafi ve vekillerin görevlendirilmeleri ile yapılacak ödemelerin usul ve esaslarına ilişkin yönetmelikteki Müdafi veya vekillerin görevlendirilmesi ilişkin hükümlere değinmek gerekirse

Yönetmelik md.5 (1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, görevlendirilecek müdafie yapılacak ödemelerin yargılama giderlerinden sayılacağı ve mahkûmiyeti hâlinde kendisinden tahsil edileceği hususu hatırlatılarak talep ettiği takdirde barodan bir müdafi görevlendirmesi istenir.
(2) Şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malûl veya sağır ve dilsiz ise ya da hakkında alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı soruşturma ya da kovuşturma yapılıyorsa istemi aranmaksızın barodan bir müdafi görevlendirmesi istenir. Ancak bunun için şüpheli veya sanığın müdafiinin olmaması şarttır.
(3) İkinci fıkrada sayılan hâllerde kovuşturma aşamasında sanığa iddianamenin tebliği için çıkarılan çağrı kâğıdına ayrıca "tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde müdafii bulunup bulunmadığını bildirmesi, bildirimde bulunmadığı takdirde barodan bir müdafi görevlendirmesinin isteneceği, görevlendirilen müdafie ödenecek ücretin yargılama giderlerinden sayılacağı ve mahkûmiyeti hâlinde kendisinden tahsil edileceği" hususunu hatırlatan meşruhat verilir. Sanığın tutuklu olması hâlinde Ceza Muhakemesi Kanununun 176 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince yapılan işlemler sırasında yukarıda belirtilen meşruhat hatırlatılır. Sanık tarafından bildirimde bulunulmadığı, tebligat yapılamadığı veya tutuklu sanığın müdafii olmadığını bildirmesi hâlinde duruşma günü beklenmeksizin barodan bir müdafi görevlendirmesi istenir.
(4) Vekili bulunmayan mağdur, şikâyetçi veya katılanın talep etmesi hâlinde, barodan bir vekil görevlendirmesi istenir.
Görevlendirilen müdafie yapılacak ödemenin yargılama giderinden sayılması ve mahkumiyet halinde kendisinden tahsil edileceğinin hatırlatılması insanları bir avukatın hukuki yardımından yararlanma konusunda olumsuz anlamda etkileyebilecek bir husustur.
5320 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi ile düzenlenen bu hususu şöyle düzenlemiştir.(Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.)
Üçüncü fıkrada sanığa iddianamenin tebliği için çıkarılan çağrı kağıdına düşülecek meşruhat meselesi son derece önemli ve doğru bir husustur. Ancak uygulamada bu kurala uyulmadan tensip ile avukat istenmekte ve çok defa seçilmiş avukatı bulunan sanıklara gereksiz ve hatalı olarak baroca ikinci bir avukat atanmış olmaktadır. Bu nedenle sorunun çözümü için baro kanaatimizce mahkemelerin kendisine ilettiği taleplerde çağrı kağıdının tebliğ şerhli bir örneğinin eklenmesini veya bu hususun şerh edilmesini istemelidir. Bu yargılamadaki sanık ve mağdurlara hukuki yardımda bulunacak bir avukatın gerçek işlevini yerine getirmesi ve kısıtlı olan CMK bütçesinin gerçek anlamda amacına uygun olarak kullanılmasına da katkı sağlayacaktır.


MÜDAFİİNİN GÖREVİNİN SONA ERMESİ


Ceza yargılamasında ilgililerce seçilen müdafii bu görevini yapmazsa, seçen kimse onu azledebilir. Baro ya da mahkemece tayin edilen müdafiin azli mümkün değildir. Ancak bu müdafii duruşmalarda hazır bulunmaya ve görevini layıki ile yapmaya mecburdur. Duruşmada hazır bulunmazsa, vakitsiz olarak çekilirse veya görevini ifadan kaçınırsa CMK md.151 uyarınca başkan veya hakim derhal diğer bir müdafii tayin edebilir. Bu taktirde duruşmanın talikine de karar verilebilir. Görevini ifa etmeyen müdafii hakkında disiplin cezası uygulanır. Müdafiinin kusuru yüzünden duruşma talik edilmişse talikten doğan masraflar müdafiiye yüklenir. Müdafiin görevini yerine getirmesi yargılamanın amacına uygun olarak gerçekleştirilmesi kavramı ile doğrudan bağlantılıdır. Özellikle zorunlu müdafiin yargılama tartışmasız olarak yargılamada bir makam konumunda olması görevini yapamaması ya da yapmaması durumunda yargılama makamlarını görevini yapamadığı ya da yapmadığı anlamına gelir.
Müdafaa makamını boş bırakmamak içim Mecelle madde 1791 zamanında hakim mahkemeye getirilemeyen davalıya vekil-i müsahhar denilen bir vekil tayin ederdi. Vekil-i müsahhar inkar yolunda savunma yapardı.
Müdafaa devlet açısından da önemlidir. Müdafaa neticede kararın doğru olmasını sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkıyla yerine getirilmesini sağlar. Adalet devletin temelidir. Bu yönüyle müdafaa devletin temelini korur. Müdafaa bir başka bakımdan devletin yararınadır. Devlet suçtan zarar gören olduğu gibi suçtan sorumludur da. Devlete sorumluluğu yönünden ceza verilemez ancak idare hukuku ile tazminat hukuku sorumluluğu olabilir. Esasen sanıkla birlikte devlet te muhakeme edilmektedir. Kunter bu nedenle müdafaanın kamusal müdafaa olduğunu ve müdafiin kamu görevi yaptığını beyan eder. A.İ.H.M Alman Yargıtayının parasız müdafii etmemesini (Pakelli)1983 yılında sözleşmeye aykırı bulmuştur.
Müdafii tayini ile devletin işi bitmez. Tayin edilen müdafii görevini yapmazsa yapmaya zorlanmalı veya yenisi tayin edilmelidir. 1980 tarihli Artico davasında AİHM hukuki yardımın gerçek ve etkili olması gerektiğini teorik ve etkisiz hukuki yardımdan devletin sorumlu olacağını karara bağlayıp İtalya yı mahkum etmiştir.

Bu itibarla müdafii tayin yetkisi sahip olan barolar tayin ettikleri müdafiinin ifa ettiği savunma görevinin etkili ve sağlıklı olmasından sorumludurlar. Bu sorumlulukları nedeniyle müdafi olarak görevlendirdiği savunma avukatlarının mesleki bilgi ve becerilerini artıracak mesleki içi eğitim çalışmaları en ideal ve sağlıklı ve sürekli şekilde gerçekleştirmelidirler. Barolar görevlendirdikleri avukatların savunma görevlerini layıkıyla yerine getirmeleri için gerekli ortam ve şartlar hazırlamaya çalışmalı bu yönleri ile görevlendirdiği avukatları mutlaka sağlıklı olarak denetlemelidir.

ZORUNLU MÜDAFFİLİK UYGULAMASININ TARİHÇESİ

3842 Sayılı Kanunun 15. maddesi ile değiştirilen mülga CMUK 132. maddesindeki zorunlu müdafilik kavramı ve zorunlu müdafiinin baro tarafından atanmasına ilişkin hüküm sonrasında, başta İstanbul Barosu olmak üzere tüm barolar bünyelerinde oluşturdukları birimler aracılığıyla müdafii atamalarını gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir.
3842 S.K sonrasında, ilk aşamada İstanbul Barosu gönüllü olarak görev yapacak avukatların oluşturduğu bir çalışma grubu ile 24 saat görev yapan bir servis kurmuştur. Bu servisin ilk gönüllüleri olan Av.Seda Akço , Av.Aynur Tuncel , Av.Aşkın Yaşar , Av.Neslihan Toraman, Av.Yıldırım Sayıta, Av.Nilüfer Çeliker’in meseleye ilişkin kişisel özveri ve gayretlerini unutabilmek mümkün değildir. Ahde vefa ilkesinin gereği, emekleri hiçbir zaman unutulmayacaktır.
Bu dönemde kolluk, savcılık ve mahkemeler müdafi sıfatıyla görev yapacak olanları bizzat kendileri belirliyor, ifade, sorgu ya da mahkeme aşamasında hukuki yardımda bulunan savunma avukatları, tutanakları Baro’ya ibraz ederek ücretlerini tahsil ediyorlardı.
Bu sistemin sakıncaları bir süre sonra kendini göstermiş ve meseleye kendilerince sahip çıkmaya çalışan, insan hakları ve özgürlükleri alanında, mesleki sorumluluk ve duyarlılık konusunda hassas olan meslektaşlarımızın da ısrarlı talepleri neticesinde İstanbul Barosu 1994 Haziran ayından itibaren müdafi atamasını merkezi hale getirmiştir.
Baronun görevlendirmesi dışında yapılan müdafii tayinlerinin usul ve yasaya aykırı olacağından bahisle bu avukatlara ödeme yapmayacağını 09/08/1994 tarih ve 7192 sayılı yazısıyla tüm avukatlara mektup yazarak bildirmiştir. Bu usul kolluk, savcılık ve mahkemelerin keyfi müdafi atamalarına ve dolayısıyla gerçek ve etkili olmayan hukuki yardım iddialarına son vermiştir
Dönemin CMUK uygulamasında ki ortam ve gelişmeler meslektaşlarımızı uygulamada birlik ve düzen sağlanması ihtiyacına yöneltmiştir. Bu amaçla CMUK uygulamasına yön verebilmek amacıyla 1994 yılında bir iç yönetmelik düzenlenmiştir. Söz konusu iç yönetmelik zamanla yetersiz görüldüğünden 1997 Şubatında başlatılan 7 aylık bir çalışma ve tartışmaların neticesinde 20.09.1997 tarihinde yapılan CMUK avukatları genel toplantısında madde medde incelenip tartışılarak yeniden düzenlenmiştir. CMUK İç yönetmeliği baro yönetim kurulu tarafından 20.11.1997 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Bu yönetmelik te zaman içerisinde yetersizlikleri ve uygulamaya yeterince yön verememesi nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştır.
10 Ekim 2001 tarihinde CMUK iç yönetmeliği gereği yapılan CMUK avukatları toplantısında yeni bir iç yönetmelik hazırlanması için komisyon oluşturulmuştur. Komisyonun uzun çalışma ve tartışmalar neticesi oluşturulan iç yönetmelik taslağı 16 Haziran 2002 tarihinde yapılan CMUK avukatları genel toplantısında genel görüşmeye açılarak kabule sunulmuştur.
CMUK iç yönetmeliğin dönemin baro yönetim kurulu tarafından baro genel kurulundan geçirilerek bağlayıcı gücünün kuvvetlendirilmesine ilişkin söz verilmesine rağmen bu söz ne yazık ki yerine getirilmemiştir.
Süreç içerisinde değişen şartlar ve meselenin daha sağlıklı ve bilinçli ele alınması ile bugün hala yaşanan sorunları da öngörerek yeni bir çalışma grubu tarafından yeni bir CMUK İç Yönetmelik taslağı hazırlanmıştır. Hazırlanan bu taslakta 16.06.2002 tarihinde yapılan genel toplantıda son derece ayrıntılı ve hararetli tartışmalar neticesinde kısmi değişikliklerle kabul edilmiştir.
CMUK iç yönetmeliğinin Baro genel kurulundan geçirilmesine ilişkin olarak 1998 yılında söz veren ancak sözünü yerine getirmeyen baro yönetimi 2002 taslağını mutlaka baro genel kurulundan geçirmeye geçen dönem yapılanın bir hata olduğunu da kabul ederek tekrar söz vermiştir. Ancak 2002 yılında da aynı yönetim CMUK iç yönetmeliğine ilişkin verdiği sözü yine tutmadığı gibi bu sözünü niye tutmadığının hesabını vermek vermek zorunda olmadığını alenen dile getirmiştir.Dönemin bazı yönetim kurulu üyeleri kendileri ile aynı siyasi görüşte olan dar bir çevredeki avukatın bu yönetmeliğe karşı olmaları nedeniyle CMK İç Yönetmeliğinin Baro Genel Kuruluna götürülmediğini söylerken bazılarının ise avukatların hele ki baro yöneticisi avukatların verdikleri sözleri tutmamalarının bir gelenek ve normal bir olay olduğunu beyan etmişlerdir. Her iki beyan da bizim açımızdan kabul edilebilir değildir. Baro iktidarda olan kişi ya da grupların kendi dar siyasi gruplarının talep ve kararları ile yönetilemez.
Bir avukat hele ki Baro yöneticisi bir avukat verdiği sözün her ne olursa olsun sonuna kadar arkasında olmalıdır. Aksi mesleğimizi küçük düşüreceği gibi güvenilirliğimizi ve mesleki saygınlığımızı da yıpratacaktır. Baro yöneticilerimiz bir süredir verdikleri sözü tutmamak gibi bir kültür edinmişlerdir. Ama bu kültür olumsuz bir örnek olup yanlışlığı tartışma götürmez niteliktedir.
Baro Genel Kurulundan geçirilemeyen ve bağlayıcılık gücü düşük olan CMUK iç yönetmeliği 2002 yılında yönetime gelen Önce İlke tarafından kendi anlayışlarına uygun görülmediği için keyfi ve hukuka aykırı olarak değiştirilmiştir.
İstanbul Barosu yönetimi 15.01.2004 tarihinde CMUK iç yönetmeliğinde uygulamada görev alan savunma avukatlarının fikir ve görüşlerini almadan önemli değişiklikler yapmıştır.
Değişiklikler ile
1-Bölge toplantılarına katılma zorunluluğu kaldırılmış ve görevlendirmelerin servis tarafından eşit dağıtım ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülmüştür.
2-Meslek içi eğitim çalışmalarında sorunlar kurulunun yetkileri kaldırılarak tüm yetki servise verilmiştir.
3-Bölge sorumlularını servis tarafından yapılan atamalarındaki hata ve kayırmalara müdahale hakları kaldırılmıştır.
Değişiklerinin gerekçesi olarak bazı bölge toplantılarını verimsiz olması ve atamalardaki dengesizlikler öngörülmüştür. Ancak çok kısa süre sonra bölge toplantılarının ne derece önemli, sağlıklı ve gerekli olduğu ortaya çıkmıştır. Bölge toplantıları CMUK avukatlarının meslek içi eğitimlerinin bir anlamda ikinci ve sonsuz ayaklarıdır. CMUK avukatları uygulamadaki bilgi ve beceri ve sorunlarını bu toplantılar sayesinde paylaşarak çözüme ulaşma imkanı bulabilmektedir. Bu toplantılar avukatlar arası dayanışma sosyalleşme ve yardımlaşmanın da önemli bir ayağı olmuşlardır. Ancak CMK avukatlarının kendi aralarında örgütlenmesinin de bir alt yapılanması olan bu toplantılar avukatların ciddi ve gerçek anlamda örgütlemesine karşı olan merkeziyetçi anlayışla baro yönetimi tarafından önlenmiştir.
Baro yönetimi yönetmeliklerdeki değişiklere gelen tepkilerin yoğunluğu nedeniyle 10.04.2004 tarihinde konuya ilişkin bir genel toplantı yapmak zorunda kalmıştır. Toplantıya yaklaşık 400 CMUK avukatı katılmış ve yapılan oylamada 385 kişi nöbet ve toplantı sistemine dönülmesi yönünde oy kullanmış iki kişi ise aksi yönde oy kullanmıştır.
İki kişinin oyu 385 kişinin oyundan daha kıymetli ve çok olarak kabul edilmiştir. Baro başkanımız Sayın Kazım Kolcuoğlu' da gerçeği göstermediğini ve hazirunun müdafii siciline kayıtlı olan 2638 avukatı temsil edemeyeceğini CMUK sicilinde kayıtlı olan tüm avukatlar ile bu meseleye ilişkin anket yapıp anketin sonuçlarına göre karar alınacağını beyan edip “şerefi üzerine” söz vermiştir.
Bir önceki dönem baro yönetim kurulunun yaptığı gibi Sayın Kolcuoğlu ve ekibi de verdikleri sözü tutmamışlardır. Sözlerinin tutmamanın gerekçesi olarak da seçimi kazanan ekip olarak diledikleri gibi tasarrufta bulanacaklarını söylemişlerdir.
CMUK avukatlarının kendi aralarındaki mesleki sorunlar , insanların adil yargılanma , özgürlük ve güvenlik hakları kavramları temelindeki bağımsız örgütlenme ve organizasyonları baro yönetimlerini açıkça rahatsız etmiştir. Şöyle ki CMUK’da görev alan avukatlar en basit ve açık anlatımıyla toplumun her kesiminden ve her siyasal görüşten avukatlar olup kendilerini topluca A ya da B siyasi görüşünden yana kabul etmeyen meslektaşlarımızdır. CMUK avukatlarının ortak düşünce ve değer yargıları ile kendini herhangi bir dünya görüşüne angaje eden avukatların düşünce ve değer yargıları çok farklıdır. CMUK avukatlarının hayata ve mesleğe bakış açısı ile bulundukları yer, sınıfsal olup, insan hakları, adalet ve özgürlük gibi kavramlara bakışları da herhangi bir siyasal örgütlenmenin bakış açısından farklıdır.
CMUK avukatları en açık deyimiyle; ekmek parasının derdinde ve peşinde olan, insanlara yardım ederken karşı tarafın devlet otoritesinin olduğunun ve bu otorite ile mücadele ettiğinin fiilen farkında olan avukatlardır.
Kısacası CMUK avukatları baroda o güne kadar görülen muhtelif örgütlenmelerden çok daha farklı bir yapıya sahiptir. İşte bu yapılanmanın kendine özgülüğünden rahatsız olan kişi ve gruplar önce CMUK avukatlarını kendilerince hasım olarak gördükleri radikal gruplarla özdeş hale getirmeye ve onların örgütlenmelerine mani olmaya çalışmışlardır. Bazı çevreler ve kişiler “CMUK avukatı ve avukatlığı diye bir örgütlenme olamaz olmamalıdır” diyerek kendilerince bu örgütlenmede yer alan ya da örgütlenmeyi oluşturmaya çalışan insanları ahlaksızlıkla suçlayacak kadar ileri noktalara gitmişlerdir. Bazıları hakkında anlamsız disiplin soruşturmaları açmakta mahsur görmeyip tartışmalı kararlar vermişlerdir. Acıdır ki bu iddia, beyan ve suçlamalarda bulunan avukatlar daha sonra kendilerini CMUK avukatları inisiyatifi, grubu, topluluğu olarak tanımlayıp kendilerini bu yapılanmaların da “ sözcüsü, yürütmecisi, öncüsü’’ olarak ilan etmişlerdir.
Sonuç olarak bu örgütlenmeden rahatsız olan bir başka grup da baroda iktidarı ele geçirince ilk işi o harekete darbe vurmak için bölge toplantılarını lağvetmiştir. Bölge toplantılarının lağvedilmesi CMUK avukatlarının örgütlenmesini önemli ölçüde engellemiş olmakla birlikte başka sonuçlara da yol açmıştır. En basitinden kolluk, savcılık ve mahkemelerin hukuka aykırı işlem ve tasarruflarından haberdar olup, bunlara karşı çözüm yolları üretmek ve birlikte mücadele etmenin yolları önemli ölçüde tıkanmıştır. Olumsuz yasal ve fiili düzenlemelere karşı ciddi, fiili ve bilimsel tepkiler verilebilmesi imkanı CMUK avukatları arası diyalog koptuğu için kalmamıştır. Son yıllardaki yasal düzenlemeler ile fiili uygulamalara karşı ciddi bir tepki verilememesinin esas sebebi işte bu toplantıların lağvedilmesidir.
Bölge toplantılarının tekrar hayata geçirilmesi için tabanda yürütülen mücadele sonuç vermiştir. Bugün istenilen düzey ve kalitede olmasa da bölge toplantılarına tekrar başlanılmıştır.


CMK UYGULAMASINA İLİŞKİN RAKAMSAL VERİLER

CMK uygulmasına ilişkin bazı rakamsal verilere dikkat çekicidir.
1994 yılı:
Hazırlık iş adedi : 6.560
Hazırlık ödeme : 2.182,60
Sulh Mah.iş adedi : 751
Sulh Mah.ödeme : 145,25
As.Mah. iş adedi : 1.804
As.Mah. ödeme : 256,00
Çoc.Mah.iş adedi : 1.458
Çoc.Mah.ödeme : 313,00
Ağ.Ce.Mah.iş : 243
Ağ.Ce.Mah.ödeme : 143,00
Gider ödemesi : 190,45
Toplam ödeme : 3.230,30
1994 yılında barodaki çalışan sayısı : 31
CMUK Servisinde çalışan sayısı : 3
1994 yılı son dört ayın hazırlık : 3.204 1.121,00
Sulh Ceza Mh : 188 65,80
Asliye Ceza : 234 117.00
Çocuk Mh : 168 84.00
Ağ.Ceza : 61 61.00
1993 yılında baroda işlem gören 12.072 evrakın 4237 si CMUK ile ilgilidir
1994 yılında baroda işlem gören 8.200 evrakın 5200 tanesi CMUK ile ilgilidir.
1995 yılı :
Hazırlık : 8.815 6.379.85
Sulh Ceza : 447 229,60
As. Ceza : 809 583,90
Çocuk Mh : 763 516,05
Ağı Ceza Mh : 171 251,00
TOPLAM : 10.337,05
1996 ilk dokuz ay :
Hazırlık soruşturması : 8.922 10.614,60
Sulh Ceza Mh : 558 641,70
Asliye Ceza Mh : 1.150 1.585,05
Çocuk Mh : 744 1.005,30
Ağı Ceza Mh : 189 566,50
TOPLAM : 14.413,15
1996 yılında barodaki personel sayısı 31 den 26 düşerken, CMUK deki personel sayısı 3 ten 7 ye çıkmıştır.
1995 yılında, baroda işlem gören toplam 24.444 evrakın 10.489 tanesi CMUK ile ilgili
1996 yılında işlem gören 22.335 evrakın 10.097 tanesi CMUK ile ilgilidir.
01.10.1996-30.9.1998 tarihleri arasında
Hazırlık soruşturması 35.050 97.490,70
Sulh Ceza Mh 5.092 18.959,07
Asliye Ceza Mh 9.552 42.885,45
Çocuk Mh 4.804 18.146,30
Ağır Ceza Mh 792 8.946,00
TOPLAM 187.769.78
1997 yılında işlem gören 3965 evrakın 16122 i CMUK ile ilgilidir.
1998 yılında işlem gören 25913 evrakın 13248 i CMUK ile ilgilidir.
1998 yılında baro personeli 27 kişidir.
CMUK çalışanları ise 2 si avukat olmak üzere 10 kişiye çıkmıştır.
10.01.1998-30.9.2000 tarihleri arasında
Hazırlık soruşturması 46.646 389.369,70
Sulh Ceza Mh 7.467 83.925,75
Asliye Ceza Mh 12.047 169.149,00
Çocuk Mh 6.628 94.583,35
Ağır Ceza Mh 1.748 47.927,50
İcra Ceza Mh 22 348,00
Askeri Ceza Mh 4 220.00
TOPLAM 510.211,48
2000 yılında baro personel sayısı 28 dir.Bunlardan bir tanesi avukattır.
CMUK personel sayısı ise 11 olup 3 tanesi avukattır.
01.01.2000-31.8.2002 tarihleri arasında karakollardan 33.658 sanık için 21.287 avukat görevlendirilmiştir.
C.Savcılıklarına 35.064 sanık için 25.254 avukat görevlendirilmiştir.
Sorgu Hakimliklerinde 8.824 sanığa 6.873 avukat görevlendirilmiştir.Mahkemelerde 42.179 sanık için 34.682 müdafii görevlendirilmiştir.
2002 yılında baroda 36 personel çalışmakta olup, bunların 3 tanesi avukattır.
CMUK da ise 3 ü avukat 13 personel mevcuttur.
2002 haziran 2004 tarihleri arasında avukatlara toplam:7.894.694,80 YTL ödeme yapılmıştır.
Ekim 2002 haziran 2004 tarihleri arasında karakollara 34.200 sanık için 287.107 avukat görevlendirilmiştir.
C.Savcılıklarına 27.298 sanık için 22.850 avukat görevlendirilmiştir.
Sorgu için 6.120 sanığa 5.416 avukat görevlendirilmiştir
Mahkemelerde 23.708 sanık için 19.749 avukat görevlendirilmiştir.
2004 yılında baroda 52 personel çalışmakta olup, bunlardan 5 tanesi avukattır.CMUK ta 14 personel çalışmakta iken, çalışanların 2 si avukattır.
2006 yılında baroda 63 personel çalışmakta olup, bunlardan 9 tanesi avukattır.CMUK ta 24 personel çalışmakta iken, çalışanların 6 sı avukattır.
Yukarıdaki istatistiki rakamlar Bizim açımızdan oldukça ilginçtir.Öncelikle Kunter’in beyan ettiği üzere Ceza Usul Hukuku yaşayan ve gelişen bir organizma olduğunu göstermiştir.Bu yaşam ve gelişme baroda işlem gören evrak sayısından tutun, personel sayısına kadar değişik şekillerde kendini göstermektedir.
Bu yaşayan ve kendiliğinden gelişen mekanizmanın ne olacağı, nasıl olması gerektiği, nasıl çalışacağı, çalışma şekli ve yapısında kimlerin nasıl söz sahibi olacağı son derece önemlidir.