Mesajı Okuyun
Old 05-06-2006, 00:03   #2
kağanulaş

 
Varsayılan

(Bence) mahkemelerce atanan bilirkişiler zaten HUMK'a aykırı olarak görevlendirilmektedir. Hakim teknik ve özel bilgi gerektiren konularda bilirkişiye başvurur. Ancak malesef Yargıtay'ın "hukuk fakültesi bilmem ne kürsüsünden akdemisyen bilirkişinin de olduğu heyetten rapor alınmaması ........... bozmayı gerektirir" diye kararları var. Dolayısıyla zaten varlık sebebine aykırı olarak işletilen bilirkişilik müessesesinin yargıya ilişkin diğer bazı temel kanunlara aykırılık teşkil edip etmediğini sorgulamanın çok da bir anlamı yok. Kör birinin aynı zamanda renk körü olmasının ne önemi var

Ama bu durum daha önemli bir sorunun altını çiziyor:

"Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" diyoruz ama hakim hukuku başka hukukçuya sormadan uygulayamaz şeklinde bir sistem işliyor.

Yargıtay hakimin hukuk bilgisine güvenmiyor, ama vatandaştan mahkeme kararına güvenmesini istiyoruz. Bir kişi önüne gelen uyuşmazlığın hukuki yönünü çözecek kadar iyi hukuk bilgisine sahip değilse neden kürsüdedir? Çözebilecek hukuki bilgisi varsa Yargıtay neden hakime güvenmemektedir?

Tam bu noktada da başka bir çelişki ortaya çıkıyor:

Yargıtay'daki üyeler bir süre öncenin hakimleri değil midir? Hakim iken hata yapan bu insanlar Yargıtay'a gidince nasıl hata ve kusurlardan ari olabilmektedir? Yargıtay'ın hatlarını kim denetler ya da düzeltir?

(Bu hususta Yargıtay sayfasındaki basın açıklamaları ve düzeltmelere bakmanızı tavsiye ediyorum. Orda şöyle bir üslup var "medyada zaman zaman hakimler savcılar hakkında kötü haberler çıkıyor, onların hukuki hatalarını biz düzeltiriz, bunu aşan mesleki hatası varsa HSYK düzeltir, gerekirse görevden uzaklaştırır. HSYK ya da biz hata yaparsak ne mi olacak, biz hata yapmayız ki)

Avukat olmayan kişilerin harici mütalaa vermesi Avukatlık Kanunu md. 35'e aykırı mı? Evet aykırı. Neden?

Ortopedist doktor yerine kırıkçıya gidip tedavi olmak da yasak. Herkes bu yasağı doğru buluyor. Belki kırıkçı (bazen) gerçekten de doktordan iyi tedavi yapıyor ama yasak var bir kere çok sıkı uygulanmaya çalışılıyor, Arenalar vs. doktor olmayanların işyerlerini basıyor.(yanlış anlaşılmasın avukat olmayan hukukçular kırıkçı gibidir demiyor, benzerlik kurdum sadece).

Ama hukukta böyle değil, insanlar kanunun ne dediğine değil neticeye bakıyor; biri gelsin, Patent hukuku konusunda benden mütalaa alsın, biri de gitsin Prof. X'ten mütalaa alsın götürsünler dosyalarına sunsunlar, aynı şeyleri de söylesek hatta benim söylediklerim daha doğru dahi olsa benim mütalaam işe yaramaz, ama Prof. X'in mütalaası belki davayı lehe sonuçlandırır. Ayrıca bugüne kadar hiçbir avukat olmayan "işbitirici"!'nin bürosunun basıldığını duymadım.

Kanunun bu düzenlemesi bence çok yerinde, uygulansa birçok problemi de çözer belki ama sistemin birçok sorunuyla irtibatlı bir konu bu. Sadece bunun uygulanması yetmez. Sistemin külliyen düzeltilmesi lazım ki bu yasak da uygulansın. Ne demek istiyorum ben? Şunu demeye çalışıyorum:

Neden sadece avukatlar mütalaa vermeli?
1- Çünkü akademisyenler akademik çalışma yapmalı, vakitleri varsa bunu akademik çalışmalara harcamalı.

2-Devletin "artık istesen de çalışamazsın, yaşın çok ilerledi" deyip emekliye ayırdığı emekli hakimler, savcılar, Yargıtay üyeleri emekli kalmalı. (kimse kişisel almasın ama belli yaşı geçen kişilere sağlıklı düşünemez diye tapuda işlem yaptırılmaması ve fakat hukuki görüş sorulması garip değil mi sizce de?)

Ama bunu söyleyebilmek için akademisyenlere de tatminkar ücretler verilmeli, akademik çalışma yapabilecekleri üniversite ortamı sunulmalı. Dahası insanlarımızda (sade vatandaşta da, avukatlarda da kürsüdekilerde de) hukuka saygı bilinci yerleşmeli, işini profesyonelce yapma gayreti olmalı. Devletin hiçbir müessesesinde ama özellikle yargıda iltimas, kayırma olmamalı ve bunun söylentisinin çıkmasına bile müsade edilmemeli.

Çok dağıttım, konudan konuya atladım kusura bakmayın ama iş yargı olunca ben böyle gaza geliyorum. Özetle;

Türk Yargısında bu ve benzeri birçok sorun var. Yargı düzelmedikçe bu ülke düzelmez. Yargı haklıya himaye edileceği güvenini, haksıza, suçluya, hukuku çiğneyene müeyyide ile karşılacağı korkusunu vermiyor. Bu sebeple hiçbir şey tam olarak düzelmiyor. Bu ülkedeki bütün iyileşmeler göreceli. Çünkü eğitimde, sağlıkda, sanayide, ticarette iyileşmenin devamlılığı sağlayacak olan yargıdır ve yargı iyi işlemiyor.

Doktorun, polisin, öğretmeninin, hırsızın, katilin, mağdurun "bu devletin mahkemesi var" demiyorsa, diğer bir deyişle hakkı çiğnenen "Allah kimseyi mahkemeye düşürmesin" diyorsa suçlu "adamını bulur hallederiz" diyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Avrupa'dan hangi açıdan gerideyiz biliyor musunuz? Hukukta, hukukun üstünlüğüne inançta, yargıda.

Almanların bir haksızlıkla karşılaştıklarında kullandıkları bir deyim var "Berlin'de hakimler var" diye. Adamların yargıya bakışı bu, hukuka inançları saygıları böyle, atasözlerine, deyimlerine girmiş. Bu topraklarda haksızlık olamaz çünkü burada mahkemeler var, hakimler var, hukuk var diye düşünüyor adamlar.

Bizde ise yargıya ilişkin olarak benim bildiğim Osmanlı'nın bozulan sisteminden bugünlere kadar gelen, hala da zaman zaman anlatıldığına şahit olduğum bir ufak hikaye var. Biraz argo affınıza sığınarak ve hafifletilmiş bir üslupta aktarayım:

Adamın birinin annesi taciz ediliyormuş , komşusu adama haber vermiş. Adam "ben de gider kadıya şikayet ederim" demiş. Komşusu da cevap vermiş "anneni taciz eden zaten kadı, kadıyı kadıya şikayet etsen ne yazar".

Hukukun üstünlüğüne inanan herkese saygı ve sevgilerimle.