Mesajı Okuyun
Old 25-07-2017, 17:40   #3
Av.Bülent AKÇADAĞ

 
Varsayılan

Yardımcı olacaktır,

T.C

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

ESAS NO:2002/2-302

KARAR NO:2002/428

KARAR TARİHİ:17.12.2002



Dava: Dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralamaya neden olmak suçundan sanık H. E.'nin TCY'nın 459/2-son, 72, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 ile 2918 sayılı Yasanın 119/2. maddeleri uyarınca ... TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 10 gün süre ile geri alınmasına, cezasının ertelenmesine ilişkin M. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 10.2.2000 gün ve 360-35 sayılı hüküm, sanık müdafii ile mağdur vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 18.6.2001 gün ve 13797/11419 sayı ile;



<Mağdur 06.12.1999 tarihli keşif sırasında ifadesi tespit edilirken "şikayetçi değilim devamla şikayetçiyim" demek suretiyle sanıktan şikayetçi olduğunu belirtmiş olup, cümlenin başındaki şikayetçi değilim sözcüklerinin hataya dayandığı kabul edilmiş olup müşteki vekilinin de hükmü böylece temyize yetkili olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;



Mağdurun 06.12.1999 tarihli keşifte alınan ifadesi gereği şikayetçi olduğu ve vazgeçme olmadığı gözetilerek müdahilliğine karar verilmesi gerekirken vazgeçme kabul edilerek müdahilliğinin reddine karar verilmesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.



Yerel Mahkeme 16.10.2001 gün ve 478-564 sayı ile; Mağdur keşifte alınan beyanında şikayetçi olmadığını belirtmiş daha sonra şikayetçiyim diyerek beyanda bulunmuştur. CK. nun 362 ve 372. maddelerinde şikayetten vazgeçilmesi halinde vazgeçilen davanın bir daha açılamayacağı ve katılmanın hükümsüz kalacağı hükme bağlanmıştır. Bu nedenlerle mağdurun katılma isteği keşifteki ilk beyanı karşısında kabul edilmemiştir gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.



Bu hükmün de mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının Özel Dairesine hitaben düzenlediği 17.10.2002 günlü <onama> isteyen tebliğnamesi ve Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 11.11.2002 gün ve 23759-19267 sayılı kararı ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü.



Karar: Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, mağdurun keşifteki sözlerinin şikayetten vazgeçme konusunda gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığı, buna bağlı olarak da davaya katılma isteminin kabulünün gerekip gerekmediği hususuna ilişkindir.



İnceleme konusu olayda;



Sanığın kullandığı kamyonetin motosikletine çarpması sonucu yaralanan ve hazırlık aşamasında ifadesine başvurulamayan mağdur, son soruşturmada mahkemece 6.12.1999 günü yapılan keşfe vekili ile birlikte katılarak ifade vermiştir. Keşif tutanağına mağdurun olaya ilişkin anlatımı yazılmış, ardından da; <Sanıktan şikayetçi değilim dedi. Daha sonra şikayetçiyim diyerek çelişkili beyanda bulundu> şeklinde ibareye yer verilmiştir.



Mağdur vekilinin 16.12.1999 günlü dilekçe ile davaya katılma isteminde bulunması üzerine Yerel Mahkeme, <Yakınanın tutanağa geçen ilk beyanında şikayetçi olmadığını bildirdiği, vazgeçmeden, vazgeçmenin mümkün olmadığı> gerekçesiyle katılma isteminin reddine karar vermiştir. Sonraki oturuma da katılan mağdur vekili sanığın cezalandırılmasını istemiş ve hükmün tefhiminde de hazır bulunmuştur.



Mağdur vekili ilk hüküm ve direnme hükümlerine yönelik her iki temyiz dilekçesinde; mağdurun keşif yerine sedye ile geldiğini, daktilonun bulunduğu yere uzakta olduğunu, bu nedenle diyalog noksanı olduğunu, keşif sırasında sanık tarafından masraflarının ve tazminatının tamamının karşılanacağının söylenmesi ve baskı altına alınması karşısında kontrpiyede kalarak, masraflarım ve tazminatım ödenirse şikayetçi olmam dediğini, vekili olarak şikayetçi olmanın anlamı hususunda uyardığında hemen şikayetçi olduğunu söylediğini, mağdurun gerçek iradesinin şikayetçi olmak yönünde olduğunu belirtmiştir.



Mağdurun, keşfin yapıldığı 6.12.1999 günü A. Noterliğine başvurarak rahatsızlığı nedeniyle görevli çağırıp mahallinde vekaletname düzenlettirdiği anlaşılmaktadır.



Esasen bir irade beyanı olan şikayetten vazgeçme ve yapılmış şikayetin geri alınması, dönülemez nitelikteki yargılama işlemlerindendir. Özgür irade ürünü ve açık olması, kişinin vazgeçme iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyması gereken bu beyan kamu davasının açılmasından sonra vaki olduğu takdirde davaya katılma hakkını düşürür.



Ancak açıklanan bu irade herhangi bir nedenle gerçek maksada uymayabilir. Rızanın fesada uğradığı bu gibi hallerde, irade beyanının hüküm ifade edip etmeyeceği, o kimsenin bu beyandan dönüp dönemeyeceği ve ne şekilde döneceği yargılama hukukunun genel ilkelerine göre çözümlenmeli, bunun için de vazgeçme veya geri almanın açık ve özgür irade ürünü olup olmadığı ve kişinin gerçek iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyup koymadığı belirlenmelidir.



Dönülmesi mümkün olmayan işlemlerde beyan edilenin istenilenden farklı olması halinde, kural beyana itibar edilmesidir. Bu da söylenenin yorum yoluyla ortaya çıkarılacak anlamının esas alınmasını gerektirir. Anlam açık olduğu takdirde, yanlış teknik tabirlerin kullanılması veya yazı hataları bir rol oynamaz. Beyan edilen açık ve objektif olarak bir anlam içeriyorsa, beyan eden kişi iradesi ile bağlıdır. Ancak açık değilse ve çelişkiler içeriyorsa, beyan açıklattırılmalı, söylediklerinin tümü dikkate alınarak, beyanda bulunanın gerçek iradesi belirlenmelidir.



Nitekim benzer biçimde öğretide de, Mahiyetleri itibariyle dönülemeyen irade beyanı şeklindeki yargılama işlemlerinde hata esas olarak kabul edilmemekle beraber, bu kural haklı ihtiyaçlar göz önünde tutularak çeşitli suretlerde yumuşatılmıştır. Önce beyanı yapanın kim olduğuna bakılmalıdır. Resmi beyanlarda veya müdafi gibi bir hukukçunun yaptığı beyanlarda, bunların beyanlarını düşünerek ve mahiyetini bilerek yaptıkları kabul edilir. Bunlar beyan ettikleri hususlarla bağlıdırlar. Bunların beyanlarının hakiki iradelerini ifade ettiğine herkesin güvenebilmesi lazımdır. Buna karşılık hukukçu olmayanların beyanlarının onların hakiki iradesini ifade ettiğini kabulde daha dikkatli davranmak lazım gelir. Yargılama hukukunun terimlerine ve şekil şartlarına aşina olmayan kimselerin yaptıkları beyanın tümü nazara alınmalı ve bu suretle onun gerçek iradesi belirlenmelidir. Beyan açık değilse, çelişkiler içeriyorsa, beyanı yapana gerçek iradesinin ne olduğu sorulup beyanı açıklattırılmalıdır.> görüşü ileri sürülmüştür. (Dr. Sami Onursal, Mahkeme Kararları Kroniği, İÜHFM, 1964, sy. 414)



Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak;



Önceden beyanı alınmayan mağdur ilk kez son soruşturma aşamasında keşfe katılarak ifade verdikten sonra şikayetçi olmadığını söylemiş, hemen ardından avukatının uyarısı üzerine şikayetçi olduğunu belirtmiştir. Rahatsızlığı nedeniyle keşif günü noterlik dairesi dışına görevli çağırarak mahallinde vekaletname düzenleten, yetkilendirdiği avukatı ile birlikte olay yerine sedye ile gelip keşfe katılan mağdurda davaya katılma yönünde bir iradenin var olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davaya katılma hakkını düşürücü sonucu bulunan şikayetten vazgeçmeye yönelik sözlerinin gerçek iradesini yansıtmadığı açıktır. Nitekim, uyarının hemen ardından şikayetçi olduğunu belirtmesi de bunu göstermektedir. Bu itibarla, hemen düzelttiği ve gerçek iradesini yansıtmayan sözlerine dayalı olarak mağdurun şikayetinden vazgeçtiğini kabul edip bu gerekçeyle davaya katılma isteminin reddine karar veren Yerel Mahkeme uygulaması isabetsiz olduğundan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.



SONUÇ: Açıklanan nedenle, diğer yönleri incelenmeyen Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle açıklanan usuli nedenden dolayı BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.12.2002 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.