Mesajı Okuyun
Old 13-10-2006, 11:05   #8
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın Yılmaz;

"Cok klise bir örnek vereyim: Cocuk haklari denildiginde kimse rahatsiz olmuyor da kadin haklari tek basina neden bir "bardak suda firtina" kopariyor?" işte aslında tüm soruların başı bu cümlenizde kendisini gösteriyor. Hak kavramından bahsederken ve bu kavramın gelişimine ilişkin yollar açıklanırken ve de bu kavramın getirilmesi gereken en üst düzey insanlar arası mutlak eşitlik, her türlü ayrımcılığın -ister cinsiyet, ister siyasi görüş, ister felsefik ya da dini inanç, etnik köken... nedeni her ne olursa olsun- ortadan kaldırılması ve mutlak özgürlük olarak öngörülürken sonuçla hiç ama hiç bağdaşmayan bir yol izlenmesi kişilerin soruna ön yargılı ve de kuşkulu yaklaşmasına neden oluyor. En azından bu benim için böyle. Bakınız amaç cinsiyetler arası eşitlik, bunun sağlanması için öngörülen yol bir cinse ilişkin pozitif ayrımcılık!!! Biraz uygunsuz olacak farkındayım ama insanın bu ne turşu bu ne perhiz diyesi geliyor ... Bu gün çocuk sözcüğü bir ayrımcılık olarak kabul edilemez ne de olsa... Kimse daha karşımıza çıkıp yaşlar arası eşitlikten bahsetmedi... Kaldı ki böyle bir düşüncenin savunucusu olmak gerçeği inkar olacaktır. Bir çocuğun bir yetişkinle aynı hakları taşımasını beklemek her koşulda bir yetişkine eşit sayılmasını düşlemek tüm gerçekliğe arka dönmektir... Her şeyden önce bir çocuğun bir yetişkine göre çok daha fazla korunmaya ihtiyacı vardır. Ve demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma iddiasındaki devletlerinde bu korumayı öncelikle kendi elleri ile yapmaları gerekir.

Tarihten çok güzel örnekler vermiştiniz. Bu örnekleri biraz daha çoğaltalım ve de daha eskilere gidelim isterseniz. Örneğin mitoloji çağındaki Anadoluya... Anaerkil toplum düzenin hüküm sürdüğü yıllara... Amazonlara... Ataerkil toplum genel olarak bu düzene bir başkaldırış olarak doğmuştur. Ve şu an özellikle son yüzyılda dünya toplumu anaerkil düzene tepki olarak doğan ataerkil düzenin de kendisine fayda sağlamayacağını ortaya koymaktadır. Bu yüzden cinsler arası eşitlik kavramı gündemdedir.

Elbetteki toplum olarak -genelde tüm dünyalılar özel de ise Türkiye Cumhuriyet vatandaşları olarak- amaçlanan eşit bireylerden oluşan toplum ideası yolunda özellikle kadınlar için almamız gereken çok yol vardır. Sayın Kayar'ın birçok iletisinde üzerinde durduğu toplumsal bilincin değişmesi için birçok caba sarf edilmesi gerekir. Ancak bu çabalar sarf edilirken boşa kürek çekmek gibi bir durumla karşı karşıya gelebiliriz. Lütfen başta vicdanınızı daha sonra da tüm insancıl hırslarınızı ve özelliklerinizi gözönüne alınız ve kendinizi anaerkil bir toplumda yaşarken eşit bireylerden oluşan bir topluma geçmek üzereyke düşünün. Bu durumu kabullenebilmenizin yolu karşınıza çıkan ve karşı cinsinizin yani erkeklerin meziyetlerini sayan sizi ve hemcinslerinizi yerin dibine sokan bir yaklaşım mıdır; yoksa tam aksi size karşınızdaki ile eşit olduğunuzu anlatan bir yaklaşım mıdır? Hele bu ayrımı bir de kendinizi kervan geçmez bir dağın başında dünyayı karşıki dağ ile sınırlamış bir insan olarak düşünerek yapmaya çalışın...

Bakınız Anayasa'nın cinsler arası ayrımcılığı yasaklayan hükmü hakkında yapılan son tartışmaları göz önüne aldığınızda, o zaman kendilerine feminist ya da kadın hakkı savunucu isimlerini vermiş olan grupları çıkışlarını gözönüne aldığınızda herşey çok daha açık ortaya çıkacaktır. Pozitif ayrımcılık -ki ben bu kavramı hiç ama hiç sevmemiştim- kavramını dillendirenleri düşünün. Bu nasıl bir çelişkidir ki ayrımcılığı ancak ayrımcılık yaparak ortadan kaldırmayı düşünebilirler? 1923 Türkiye'sinde 1930'lu yıllardan beri kadına seçme ve seçilme hakkı tanınmışken yaklaşık 80 küsür yıllık meclis tarihi boyunca seçilmiş kadınların bir meclis dolduracak bile olmamasının temel nedeni ne kanunlarda yapılan ayrımcılık ne de hukuk düzenin düzenlenmesi yoluyla başa çıkılabilecek bir husustur. Köydeki kadın kendi hakkını kendi savunacak kadar bilinçlenmedikçe, köydeki erkek eşini anasını kendisine eşit görecek kadar benimsemedikçe gidilen yol yol değildir. Bu bilinçlenme de ancak ve de ancak toplumun bir bütün olarak ele alınması sayesinde olacaktır. Yoksa zorlama yasalarla toplumsal destekten yoksun olarak yapılacak her girişim ancak hava da kalacaktır.

İnsanları kadın ve erkek diyerek ayırıp kadını korunmaya muhtaç olarak lanse etmek kadının gelişimine ne kadar hizmet edebilir ki? Kadın bir birey olarak önce kendi gücünün farkına varabilmeli ve kendi ayakları üzerinde durabilmelidir. Bunun yolu da toplumsal bir infial yaratmamak için toplumsal bir uzlaşıdan geçer. Yoksa kadınlar için korunma evleri açmak onlara arka çıkmak onları zorla kurulmuş siyasi kadrolara yerleştirmek elbetteki sonuçsuz kalacaktır. Cedaw'ın varlık nedeni de bu yüzden varlığı ile çelişki yaratmaktdır. Kadınların erkeklere eşit olduğu bir toplumun temelleri herşeyden önce erkeklerin bu eşitliği kabu etmeleri gerçeğinden geçer. Aksi halde kutuplaşmış bir dünyadan başka bir şey elde edilemez. Eski bir Yeşilçam filminde bir apartmanda yaşayan leyla ile mecnun, aslı ile kerem ve de şirin ile ferhatın hikayesi konu alınmıştı. Aslı bir komedi filmi olmasına rağmen örnek aile olarak davet edildikleri bir TV programında mecunun leylaya bir tokat attığı için ülke kadınlar ve erkekler diye ikiye bölünüyor hatta siyasiler bile bu durumun ülke içinde anarşi yarattığından bahisle kamera karşında demeçlerde bulunuyorlardı. Yanlış hatırlamıyorsam filmin adı "evlidir ne yapsa yeridir" gibi bir şey olmalı... Valla korkuyorum sonumuzun buna benzemesinden ...

Velhasılı kelam bugün şiddet, hak ihlalleri tüm topumun sorunudur. Toplum erkeği ile kadını ile bilinçlenmedikçe de bu ihlallerin önüne geçilmesi sadece boş bir hayaldir. Eğer amacımız eşitliğe -her türlü eşitliğe- dayanan bir toplumun ferdi olmaksa tüm toplumu bir olarak ele alıp haklarının gelişimi için çaba sarf etmemiz kaçınılmazdır. Kadın haklarını değil insan haklarını korumak için yola çıkmak çok daha yerinde olsak gerk sanırım...

Saygılarımla...