Mesajı Okuyun
Old 27-08-2009, 00:18   #15
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mikail Altintas
Avukat Karizmatik Mi Olmalı???Merhaba. Hani Genelde derler ya iyi bir avukat olmayı istersen iyi arabaya binmelisin işte şöyle giyinmelisin böyle ofisin olmalı!!! Peki imkanımız yoksa bizim o dediklerinden??? Görünüş bilgiden önce mi geliyor?? Anlamadım vesselam


Karizma kavramını Türk Dil Kurumu’nun Büyük Sözlüğü ‚Etkileyicilik‘ olarak tanımlıyor ve kavramın Fransızca’dan geldiğini belirtiyor. TDK’nın belirttiği tanım doğru ama eksik; verdiği kaynak yanlış, çünkü karizma kavramı Fransızca’dan değil, Eski Yunanca’dan geliyor. Kelimenin Türkçe’ye Fransızca’dan gelmiş olması, kaynağının Fransızca olması anlamına gelmez.
Karizma anlam olarak lütuf olarak verilen şey anlamına geliyor.Kavramın Batıdaki ilk kullanılışı dini felsefe alanıdır. Yahudilik ve Hıristiyanlık ‚Karizmayı‘ Tanrının insanlara lütuf olarak verdiği şeyler anlamında kullanır.
Sosyolojik bir kavram olarak ‚Karizma‘ , anlamını Max Weber’e borçludur. Max Weber karizmayı bir kişilik özelliği olarak tanımlar. Karizma sahibi olan kişi diğer kişiler tarafından istisnai bir kişi olarak kabul edilir; diğerlerinden üstün olan özelliklere sahiptir ve diğerleri tarafından örnek alınır. Karizmatik kişi bu özelliklerinden dolayı diğerleri tarafından kolayaca lider olarak kabul edilir.

Yukarıdaki açıklamayı yapmamın gerekçesi, karizmanın mal mülk, giyiniş, araba ve lüks ofise bağlı olmadığını belirtmek içindi.

Aklımda kaldığı kadarı ile öğrenim süresi boyunca takım elbise ve karavatla dolaştım.
Öğrenim bittikten sonra kravat takışım ve takım elbise giyişim bayramdan bayrama yahutta önemli bir toplantıdan diğer önemli toplantıya oldu. Türkiyede kalmış olsaydım, takım elbise ve kravatla mı gezerdim ? Belki evet belki de hayır, bilemiyeceğim.

Bana danışmaya gelenlerin çoğunun bankalarla, sigorta şirketleri ve devlet daireleri ile ilişkileri ve bu yerlere borçları vardır. Bir tarafta büyük binalarda ve bürolarda hüküm süren alacaklılar, diğer tarafta eski mobilyalarla döşenmiş bir büroda çalışan ben. Ve danışmaya gelenlerin çoğunun düşüncesi: ‚Bildiğimiz tüm yolları denedik, bir faydası olmadı, bir de bu borçlular için danışma bürosuna gidelim, faydası olmasa zararıda olmaz, parasız nasıl olsa‘. Danışmaya gelenlere somut bir yardımda bulununcaya kadar bu düşünce, devam eder.
Bu yardım nasıl oluyor peki?
Ucuz mobilyalarla döşenmiş ufak büroma rağmen, bankalarla, sigorta şirketleri ile ve devlet daireleri ile pazarlık yapmamda ve bana danışmaya gelen kişiye borç konusunda en azından banka, sigorta ve resmi daire çalışanları kadar bilgi sahibi olduğumu ispat etmemle.
Danışmaya gelenlere neleri yapabileceğim ve neleri yapamıyacağım gibi konularda doğru ve açık bilgi vermemle.
Haklı ve haksız oldukları konuları onlarla açık açık tartışmamla.
Bilmediğim bir konu olursa, biliyormuş gibi daranmamamla.
Belirttiğim gibi davranıldığında birini veya diğerini kırma ve bir daha gelmemecesine elden kaçırma tehlikesi var ama diğer tarafta da, memnun olanın beraberinde getireceği bir kesim var.
Nedenini tam olarak bilmiyorum ama, takım elbise giyip kravat takmış olsaydım, danışmaya gelenlere burada açıklamaya çalıştığım güven duygusunu daha önceden ve daha kolay verebilirdim diye düşünüyorum.

Bu mesajı yazmaya başlarken, yazmayı düşündüğüm asıl konuya döneyim son olarak:
Tartışmayı açan yukarıdaki alıntıyı okuduğumdan beri aklımdan çıkmayan şey Orhan Kemal'in ‚Müfettişler Müfettişi‘ adlı romanı.
Müfettişler Müfettişi ve onun kişiliğinde olan kimseler, özellikle Türkiye Toplumu gibi toplumlarda devamlı olarak başarılı olurlar. Bir yerde foyaları ortaya çıkınca başka bir yere çadır açarlar.
Özellikle Türkiye Toplumu gibi tolumlarda dememin gerekçesi, bu türden davranışların sadece bizim toplumumuzla sınırlı olmadığını belirtmek içindi. Aynı durum diğer toplumlar için de söz konusu. Bazısında az, bazısında çok. Ve olay sırf avukatlarla da sınırlı değil, her meslek ve her toplum katmanı için de söz konusu.

Saygılarımla