Mesajı Okuyun
Old 28-11-2007, 18:21   #8
Admin

 
Varsayılan

Hikaye No : 7
Gönderim Tarihi : 21.11.2007 / 17:35

Yazar : Seyda
Başlık : GİTMEK Mİ ZOR, KALMAK MI ?

Gözlerini açtığında karşısında hardal rengi boş bir duvar gördü. Duvarın bittiği yerde başlayan tavanda gecenin karanlığında tam olarak seçemediği, hareket eden bir karaltı vardı. Birden irkildi ve nerde olduğunun farkına varmaya çalıştı. İlk kez korkunun ne demek olduğunu bu kadar şiddetli hissederek yastıktan başını kaldırdı, ama sakinleşmeye de çalışıyordu. Birinin duymasından çekinir gibi çok yavaş hareketlerle, ayak parmaklarının uçlarıyla yere bastı. Bir an önce ışığa ulaşmak istiyordu ama yabancı olduğu bu odada, ışığın düğmesinin yerini bile bilmediğini hatırladı panikle. Yastığının altına koyduğu cep telefonunun verdiği ışığı duvara doğru tutarak, gördüğü düğmeye kaçmasından korkar gibi hızla atlayarak dokundu. Tavandaki karaltı sadece büyük bir kelebekti. Nerde olduğunu anladığında birden o kadar çok şey düşündü ki..Kafasının içinden hızla geçen ayrıntılar, film şeridi gibi gözünün önünden geçen son 1 yılı..

Hukuk Fakültesi’ne girdiğinden beri aklında sadece hakimlik yapmak vardı. Mezun olduğunda kararını çok düşünerek verdiğine inanıyordu. Bu yüzden bir yandan hayallerine kavuşmak için büyük bir hırsla Hakimlik Sınavı’na hazırlanıyor, bir yandan da Avukatlık Stajına devam ediyordu. Girdiği ilk sınavı kazanamadığında o kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı ki; hayatında kazanamadığı bu ilk sınavın hesabını vermesi gerekirmiş gibi, sürekli ona göre başarısızlık olan bu durumun sebeplerini anlatmaya çalışıyordu insanlara..İkinci sınava da iyi hazırlandı ve geçmiş sınavda yaptığı hataları tekrar etmeyerek önce yazılıdan, sonra mülakattan geçerek aday olmaya hak kazandı. Bir yıllık adaylık süresi sonunda ise işte tayin olmuş, hayatını adayacağı, hayallerini kurduğu meslek uğruna buralara gelmişti; ailesini, arkadaşlarını, tüm sevdiklerini İstanbul’da bırakarak.. Geleli sadece üç gün olduğu için, ne yalnız yaşamaya, ne de yaşadığı eve alışmıştı. Hala geceleri huzurlu uyuyamıyordu. Kelebekten bile korkan birinin burada ne işi vardı!

Bulunduğu ilde havaalanı olmadığı için önce uçakla Elazığ’a geçmesi lazımdı. Elazığ’dan otobüse binerek tayin olduğu ilin merkezine gidebiliyor, merkezden bulacağı arabayla ilçeye gidiyordu. Bu duruma en çok annesi için üzülmüştü, çünkü annesi korktuğu için uçakla yolculuk yapamıyordu. Kalp hastalığı nedeniyle de o uzun yolu otobüsle gitmesi imkansızdı. Annesi ilk görev yerini göremeyecekti..Yeni hakim olduğu için O da bulunduğu yerden kıpırdayamıyordu. Ancak bu olumsuzlukları düşünüp bu kadar kolay vazgeçemezdi, bunları sınava hazırlanırken düşünmüş ve göze almıştı. Belki de sadece öyle sanıyordu..

Kelebekten korktuğu gecenin sonunda soğuk bir kış günüyle uyandı ve adliyenin yolunu tuttu. Yürürken kendisini gören esnafın ‘hakime hanım’ diyerek ayağa kalkması ve gördüğü inanılmaz saygı geçirdiği üç kötü geceyi bir anda unutturmuştu. İçinden ‘alışacağım’ dedi defalarca. Adliyenin kapısından içeri girerek odasına yöneldi. Küçük bir yer olmasına rağmen oldukça fazla dosya vardı halledilmesi gereken. Yetkisi de yeni başlayan bir hakime göre çok genişti. Hiç bilgi sahibi olmadığı Kadastro davalarına da bakacaktı. Zaten öyle bir bölgede yoğunlukta olan dava türüydü. Bunun için mutlaka keşif yapması gerekiyordu ancak bulunduğu yer hem güvenlik, hem de ulaşım açısından keşfe pek uygun olmadığı için iş yüzdesini tutturamama endişesi de taşımaya başlamıştı daha ilk günlerden.

İlçede görev yapan iki savcı ve kendisinden başka bir de hakim vardı. Üç meslektaşı ve bir de yazı işleri müdürü ile aynı lojmanda kalıyordu. Lojmandaki daireler biraz bakımsızdı ama hayatında ilk kez taşrada yaşayacak biri için, kendisine yakın, bir şeyler paylaşabileceği birkaç kişinin daha olması O’nu çok sevindirmişti. En azından akşamları sohbet edebileceği, yemek yiyebileceği, çaldığı udu dinleyecek ve belki kendisini alkışlayacak, sıkıntılarını anlatacağı insanları etrafında görmek mutluluk vericiydi. Geldiği günden bu yana, bu kısa sürede hep gözüne olumsuzluklar çarpsa da, ‘aslında burası eğlenceli olabilir’ diye düşünmekten de kendini alamıyordu. Zaten istediği de buydu. Çok arzuladığı mesleği yapmaya başlamışken, güzellikleri keşfetmesine ne engel olabilirdi? Farkında olmadan kısa zamanda gel-gitler içine düşmüştü. Belki de hayal kırıklığına uğradığını itiraf edemiyordu ancak yine de denemeye kararlıydı.

Havası, suyu çok soğuk olan bu memlekette birkaç haftayı geride bıraktı genç hakim. Kış da iyice kendini hissettirmeye başlamıştı. Artık akşamları yün çorap giyiyordu. Aslında buraya alışmıştı ama yalnızlık gerçekten çok zordu. Anlayamadığı bir şekilde adliyeden eve döndüklerinde, meslektaşları eve girip kapılarını kapatıyorlardı. Hayal ettiği sohbetleri neredeyse hiç yapmamışlardı. Akşam dizilerini izlemeye de başladı. Herhalde diğer insanlar bu yüzden akşam evlerinden çıkmıyorlardı. Ud çalmayı oldukça ilerletti bu kısacık dönemde ama kendi çalıp söylemekten de sıkılmaya başlamıştı. İnternet de yalnızlık hissini bir yere kadar giderebiliyordu.

Şimdi İstanbul daha sıcaktır..Henüz öğrenciyken üye olduğu hukuk sitesinin toplantıları da artık çok uzağında. Herkesi de çok özledi.. Tam o sırada, tam bunları düşünürken telefonu çaldı. Babasının sesi her zaman olduğundan daha yakındaydı sanki. Sadece kendini avuttuğunu düşündü, babası burada olacak değildi ya. Zil de çalmıştı. Kapıyı açtığında, elinde telefonu tutarken babasını karşısında gördü. Duyguları o kadar yoğunlaşmıştı ki, hıçkırarak ağlamak istiyordu. Babası üzülürdü, yapamadı..Bu birkaç gün ilaç gibi gelmişti. Yeniden doğmuş gibi, büyük bir enerji ve mutlulukla tekrar işine sarıldı. Ama alışkanlıklar kötüydü, monoton hayatına geri dönüyordu. Aslında bu, mesleğiyle alakalı bir durum değildi. Büyük şehirde doğup büyümüş, kalabalık içinde yaşamış biri olarak bu sessizlik, bu durgunluk ağır geliyordu. Göze aldığını sandığı bu durum karşısında eli kolu bağlıydı. Kalbiyle mantığı arasına sıkışıp kalmıştı. Kalbi mesleğinde, aklı sevdiklerinde ve eski hayatındaydı.

Bu şekilde dört ayı geçirdikten sonra artık nefes alamadığına karar verdiğinde izin istemeyi düşündü. Diğer hakim nişanlı olduğu için bayramda ailesinin yanına gitmek niyetindeydi. Aslında bu onun için bulunmaz bir fırsattı. Meslektaşı kendisini birkaç gün idare edebilirdi, böylece bayramda da meslektaşına müsaade ederdi. Bu anlaşma gözüne oldukça iyi göründü ve izin yazısını hazırladı. Prosedürler halledildiğinde ise uçak bileti elindeydi. Yine yorucu bir otobüs yolculuğu ile Elazığ’a geldi ve uçağı bekleyemeden kanatlanıp uçacakmış gibi heyecanla beklemeye başladı.

Bulutlar aralandığında Ankara üzerinden geçiyorlardı. Kaptan pilot yükseklik ve hız bilgilerini anlatırken, İstanbul’a ne zaman ineceklerinden başka bir şey düşünemez olmuştu. Bu mutluluk, bu heyecan hiç de hayra alamet değildi. Acaba geri dönecek gücü kendinde bulabilecek miydi? Belki bu geliş her şeye bakış açısını değiştirecek, belki de döndüğünde her şey daha kolay olacaktı. Sadece tatile çıkan bir hakim olduğunu hissederek İstanbul’un tadını çıkaracaktı. Şimdi bu mesleği burada yapmak vardı..Aklından o kadar az zamanda o kadar çok şeyi nasıl geçirebiliyordu, bir türlü anlamıyordu.

Düşünceler arasında geçen yolculuğun sonunda artık memleketim dediği şehirdeydi. Aile, en çok da anne hasretini giderdikten sonra, sıra arkadaşlarına, akrabalarına gelmişti. Görmek istediği herkesi gördü, konuşmak istediği kadar konuştu, eğlenmek istediği kadar eğlendi, deniz kokusu almak istediği kadar Boğaz’a gitti..

Dönüş zamanı yaklaştığında bu kez de dönüş bileti cebindeydi. Kendini dinlemeliydi. Ne istiyordu? Hayalleri yıkılmış mıydı? Evindeki huzuru, aile sıcaklığını hissettiğinde gitmenin sandığı kadar kolay olmadığını itiraf etmeliydi artık. Umduğu neydi bilmiyordu ama umduğunu bulamamıştı ve artık çok geçti..

Atatürk Havalimanı..Yer hostesi yolculara yerlerini gösteriyor. Uçuş esnasında dikkat edilmesi gerekenler anlatılıyor. Tam şimdi uçağın motorları da çalıştı. Sağ tarafta beşinci sıradaki bir koltuk boş.. O, elinde çantası, cebinde biletiyle, ne yapacağını bilmemesine, kendini bekleyen başka zorlukları görmesine rağmen o uçağa binmedi. Yine deniz kokusuna ihtiyacı vardı. Havalimanı’nın kapısında taksi şoförüne aynadan baktı :

- Dönelim lütfen, Dolmabahçe’ye..