Mesajı Okuyun
Old 07-07-2008, 11:40   #3
Av.Aydoğan Ahıakın

 
Çözüm Muris Muvazaası

Değerli Meslektaşım;

Muris muvazaası sebebiyle Tapu İptali ve Tescil davası açabilmeniz için babanın vefat etmiş olması gerekir. Bu iddia her türlü delille kanıtlanabilmekte olup sadece bedeller arasında oransızlık olması tek başına muvazaanın kanıtı olmaya yeterli değildir. Diğer delillerle de desteklenmelidir.
Faydalı olacağını düşündüğüm yeni bir hukuk genel kurulu kararını meslektaşlarımın dikkatine sunuyorum iyi çalışmalar .


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/1-173

K. 2007/190

T. 4.4.2007

• MURİS MUVAZAASI ( Tapu İptali ve Tescil/Miras Bırakanın Zengin ve Varlıklı Bir Kişi Olup Mal Satmaya İhtiyacının Bulunmadığı Ayrıca SSK ve Emekli Sandığından Maaş Aldığı - Yapılan Temlikin Muvazaalı Olduğundan Davanın Kabulü Gereği )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Muris Muvazaası/Miras Bırakanın Zengin ve Varlıklı Bir Kişi Olup Mal Satmaya İhtiyacının Bulunmadığı Ayrıca SSK ve Emekli Sandığından Maaş Aldığı - Yapılan Temlikin Muvazaalı Olduğundan Davanın Kabulü Gereği )

• MİRAS BIRAKANIN ZENGİN VE VARLIKLI BİR KİŞİ OLMASI ( Mal Satmaya İhtiyacının Bulunmadığı Ayrıca SSK ve Emekli Sandığından Maaş Aldığı - Taşınmazın Akitte Belirtilen Değeri İle Gerçek Değeri Arasında Aşırı Oransızlık Bulunduğu/Temlikin Muvazaalı Olduğu )

• MUVAZAALI TEMLİK ( Miras Bırakanın Zengin ve Varlıklı Bir Kişi Olup Mal Satmaya İhtiyacının Bulunmadığı Ayrıca SSK ve Emekli Sandığından Maaş Aldığı - Taşınmazın Akitte Belirtilen Değeri İle Gerçek Değeri Arasında Aşırı Oransızlık Bulunması Nedeniyle )

818/m.18,213

2644/m.26

4721/m.706

1-4-1974 tarih 1/2 sayılı YİBK
ÖZET : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Miras bırakanın zengin ve varlıklı bir kişi olup, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, ayrıca SSK ve Emekli Sandığından maaş aldığı, davalı ile aynı yerde birlikte ikamet ettikleri, taşınmazın akitte belirtilen değeri ile gerçek değeri arasında aşırı oransızlık bulunduğu görülmektedir. Anılan bu olgular değerlendirildiğinde, yapılan temlikin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 20.12.2005 gün ve 2005/270-494 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.05.2006 gün ve 2006/4344-5429 sayılı ilamı ile;
( ... Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Miras bırakanın maliki olduğu 866 parsel sayılı taşınmazı 18.4.2003 yılında satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; Miras bırakanın zengin ve varlıklı bir kişi olup, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, ayrıca SSK. ve Emekli Sandığından maaş aldığı, davalı ile aynı yerde birlikte ikamet ettikleri, taşınmazın akitte belirtilen değeri ile gerçek değeri arasında aşırı oransızlık bulunduğu görülmektedir.
Anılan bu olgular, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, yapılan temlikin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir... ) ,
Gerekçesiyle bozularak dosya geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.04.2007 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece murisin, davalı oğluna satış işleminin gerçek olduğu, satıştan tüm mirasçılarını haberdar ettiği ve muris muvazaası iddiası unsurlarının oluşmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince özetle, "... murisin zengin ve varlıklı bir kişi olması, mal satmaya ihtiyacının bulunmaması, S.S.K ve Emekli Sandığından maaş alması ve bedeller arasında aşırı oransızlık bulunması nedenleriyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğine değinilerek..." bozulmuştur.
Mahalli mahkemece konuyla ilgili 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararına bazı eleştiriler getirildikten sonra bedeller arasındaki oransızlığın muvazaa iddiası için yeterli olmadığından da söz edilerek önceki kararda ısrar edilmiştir.
Somut olayda, tarafların miras bırakanı ile tarafları ve tüm mirasçıları dosyadaki bilgiler ışığında tanımak gerekmektedir. Şöyle ki;
1- Muris Doğan Yüce 15.04.2004 günü ölmüştür. Miras bırakanın doğum tarihi gündemden anlaşılamamaktadır. Miras bırakan SSK'dan yaşlılık maaşı almaktadır. Mart - 2004 ayı itibariyle yaşlılık aylığı 364.79 YTL.'dir. Yine murisleri askerde ölen oğlundan şehit maaşı almaktadır. Bu maaş da Şubat - 2004 tarihi itibariyle 391.26 YTL.'dir. Tarafların miras bırakanının 7 adet tapulu taşınmazda 3/24'er hisseleri bulunmaktadır. Ancak, gündemde bu tapulu taşınmazların cinsi ve m2'leri yazılı olmadığından ve dinlenen taraf tanıklarının anlatımlarına göre miras bırakanın bu taşınmazlardan herhangi bir kira vs. gelirinin olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Gündemdeki tüm bilgilerden miras bırakanın başkaca menkul yada gayrimenkul malı ve gelirleri yoktur.
2- Davacı Mehmet Yüce murisin oğludur. İnkar edilmeyen taraf tanıklarının anlatımlarına göre, bu kişi ağır bakım fabrikasında işçidir. Tanık anlatımına göre ortak miras bırakan bu çocuğuna kayınvalidesinin evinde kiracı olması nedeniyle kendisine ait Balıkesir ili Gündoğan mahallesi, Cumhuriyet Lisesi yanındaki evini daha önce davacı oğluna temlik etmiştir. Bu çocuğu halen o evde ikamet etmektedir.
3- Davalı Nuri Yüce murisin diğer oğludur. Tanık anlatımlarına göre, davalı Nuri suculuk ve hayvancılık işiyle iştigal etmektedir.
4- Dava dışı oğlu Sadi Yüce ise Emniyette Bekçi olarak çalışmaktadır. Miras bırakanları bu çocuğuna bir kooperatife üye olması nedeniyle her yıl düzenli olarak 600 - 700 Dolar bazında maddi katkıda bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere, miras bırakanın davacı, davalı ve dava dışı çocuklarının durumları vasattır.
5- Dinlenen tanık anlatımlarına göre, ( tanık Altıner davacının kayınpederi, tanık Murat davacının kaynıdır ) murisin davalıya yaptığı temlikten haberdar olmadıkları ancak, köyde danışıklı işlem yapıldığına ilişkin şayia oluştuğunu, fakat taraflardan bu konuda herhangi bir şey duymadıklarını, murisin SSK emeklisi olduğunu, ölümüne yakın hastalandığını, öteki çocuklarıyla arasının iyi olduğunu söylemişlerdir.
6- Dinlenen davalı tanıkları ( tanık Rahime davalının eşi, tanık Sadi tarafların kardeşi, tanık Sema tarafların teyzesidir ) olayları iyi bildiklerini, murisin ölümüne bir yıl kala davalı oğluyla birlikte ikamet etmeye başladıklarını, miras bırakanın diğer mirasçılarına da, başka taşınmazlar verdiğini, burayı da 7.500.000.000 TL.'ye davalıya sattığını, murisin hasta olduğunu, sürekli hastanelerde yattığını, SSK emeklisi olduğunu, askerde ölen oğlundan şehit maaşı aldığını, dava konusu yeri davalıya temlikinde tüm çocuklarını topladığını, davacıya kaç lira istediğini sorduğunu, davacının cevap vermemesi üzerine dava dışı oğluna da kaç lira istediğini sorduğunda 2.500.000.000 TL.'ye ihtiyacı olduğunu söylediğini, murisin bu parayı dava dışı oğluna elden verdiğini, arta kalan satış bedelinden 5.000.000.000 TL'yi cebine koyduğunu, ölümünde murisin cebinden 80.000.000 TL çıktığını, önceleri mide ülserinden rahatsız ve ameliyat olan murisin hastalığının zamanla kansere dönüştüğünü açıklamışlardır.
7- Akit tablosu getirilmiştir. Miras bırakanın ölümüne bir yıl kala 18.04.2003 günü 866 parsel sayılı dava konusu taşınmazını bizzat kendisi tapuda davalı oğluna 2.200.000.000 TL. bedel göstererek temlik etmiştir. Yukarıdan beri açıklanan maddi olay ve olgular tarafların ve mahkemenin kabulündedir. Uyuşmazlık murisin 18.04.2003 tarihinde tapuda satış işlemi olarak yaptığı temlikin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılıp yapılmadığı yada bu işlemin denkleştirme olup olmadığında toplanmaktadır. Yerel mahkeme bir nevi bu işlemi gizli bağış olmayıp gerçek temlik olduğunu savunmaktadır. Özel daire ise, murisin zengin ve varlıklı bir kişi olması, mal satmaya ihtiyacının bulunmaması, SSK ve Emekli Sandığından maaş alması ve bedeller arasındaki aşırı oransızlıktan bahisle temlikin muvazaalı olduğunu vurgulamaktadır.
Dosyadaki tüm bilgi ve belgelerden murisin Şubat - Mart 2004 ayı itibariyle net geliri 750 - 800 YTL civarındadır. Bunun haricinde hiçbir geliri yoktur. Ne var ki, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi bu kadar geliri olan bir kişiyi zengin olarak nitelemektedir.? Yine, cinsi ve m2'leri belirli olmayan 7 adet tapulu taşınmazdaki 3/24'er pay nedeniyle de miras bırakan varlıklı bir kişi olarak kabul edilmektedir. Yargıtay Özel Dairesinin bu gerekçeleri hayatın olağan akışına tamamen aykırıdır. Şöyle ki; İşçi ve memur sendikalarının her ay sonu açıkladıklarına göre, miras bırakan açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasında bir gelire sahiptir. Bundan ayrı, muris muvazaası iddiaları her türlü delille ispat edilebilir. Yine değerli hukukçu Eraslan Özkaya tarafından yayınlanan Muvazaa Davaları isimli kitabının 196. sayfasının ikinci paragrafında "muris muvazaasına dayalı iptal ve tescil davaları her türlü delille ispat edilebilir" yine aynı kitabın 243 sayfasının ilk paragrafında "salt bedeller arasındaki açık fark muvazaanın kanıtı sayılamaz. Miras bırakanın mirasçılar arasında malını paylaştırmak suretiyle denkleştirme yapıp yapmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmelidir." yazılıdır. Aynı kitabın 247. sayfasının dördüncü paragrafında da, "salt bedeller arasındaki açık fark muris muvazaasının başlıca kanıtı sayılamaz" şeklindedir. Öyle ise, Özel Dairenin bozma kararındaki bedeller arasındaki aşırı oransızlık gerekçesi de, dosyadaki bilgi ve belgeler, özellikle değinilen eserdeki bilgilerle örtüşmemektedir.
Bundan ayrı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 67 nolu muvazaada denkleştirme formül kararının kapsamında da, açıkça yazılı olduğu üzere, "...miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır - taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında rapor alınmalı, böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır..." şeklindedir. Buradan hareketle de Yargıtay Özel Daire kararı, kendi formül kararıyla çelişkilidir.
Netice olarak; somut olayda, tarafların miras bırakanı ölümünden bir yıl kadar önce kanser hastası olmuştur. SSK ve Emekli Sandığından almakta olduğu aylıkları nedeniyle zengin ve üzerine kayıtlı olan taşınmazları nedeniyle de, varlıklı bir şahıs değildir. Vasat düzeyde geliri ve malı olan birisidir. Tüm bunlardan ayrı davacı oğluna evini, dava dışı oğluna ev almakta maddi katkısı bulunan, dolayısıyla da, davalı çocuğuna da bu yeri tapuda vererek denkleştirmeyi sağlayan konumundadır. Bu durumda mahalli mahkemenin direnme kararı doğrudur. ONANMALIDIR.
Açıkladığım sebeplerle Genel Kurula katılan sayın çoğunluğun Özel Dairenin bozma kararının doğru olduğu biçimindeki görüşlerine katılmam olanaklı değildir. Tüm bu sebeplerle mahalli mahkeme kararı ONANMALIDIR kanaatindeyim.