Mesajı Okuyun
Old 05-04-2011, 11:39   #2
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2003/3-128

K. 2003/164

T. 27.5.2003

• 6831 SAYILI YASAYA AYKIRILIK ( Sanığın Tarlasındaki Çalıları Yakmak İsterken Ormanı da Yakması-Orman Yakmak Suçunun Kasıtla İşlendiğinin Kabulü )

• ORMAN YAKMAK ( Sanığın Tarlasındaki Çalıları Yakmak İsterken Ormanı da Yakması-Suçun Kasıtla İşlendiğinin Kabulü )

• KATEN ORMAN YAKMAK ( Sanığın Tarlasındaki Çalıları Yakmak İsterken Ormanı da Yakması-Suçun Kasıtla İşlendiğinin Kabulü )

• KAST ( Belli Bir Sonucu Gerçekleştirmek İçin Hareket Eden Failin Bunun Yanında Oluşan Başka Sonuçları da Kasten Yaptığının Kabulü )

• ŞÜPHE SANIK LEHİNE YORUMLANIR İLKESİ ( Sanığın Kasten Yaptığı Bir İşin Sonucunda Başka Vahim Sonuçların da Oluşması Durumunda da Kastın Varlığının Kabulü )

• DOLAYLI KAST ( Sanığın Kasten Yaptığı Bir İşin Sonucunda Başka Vahim Sonuçların da Oluşması Durumunda da Kastın Varlığının Kabulü )

6831/m.31, 76, 110

765/m.45,383

ÖZET : Belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket eden fail, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmiş ise bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiğinin kabul edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

DAVA : Kasten orman yakmak suçundan sanık Yakup'un 6831 sayılı Yasanın 110/4 ve TCY.nın 59. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay ağır hapis ve 3.333.333.333 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Yasanın 31. maddesi uyarınca sürekli olarak kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, 33. madde gereğince ceza süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına, hakkında 40. maddenin uygulanmasına, 38.751.000 lira tazminatın suç tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ve 637.377.600 lira ağaçlandırma giderinin sanıktan tahsili ile katılan idareye verilmesine, 30.425.000 lira nisbi harç ile 83.152.000 lira yargılama giderinin sanıktan tahsiline ilişkin Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.06.2000 gün ve 190-101 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 12.10.2000 gün ve 11891-12749 sayı ile;

"Tanık anlatımları arasındaki çelişki ve mahkemece yapılan keşifte olay tanıkları hazır bulundurulmadığı dikkate alınarak sağlıklı bir sonuca varılabilmesi, tanıkların sanığın ateş yakarken gördük dedikleri yerin ormana göre konumunun belirlenmesi için mahallinde tanıklar hazır edilerek yeniden keşif yapılıp sanığın ateş yaktığı yerin tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenerek orman sayılan yerlerden olup olmadığı, ateş yakılan yer orman içi değilse ormana olan mesafesi ve konumu itibariyle yangının tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu mu meydana geldiği yoksa yer kazanma amacıyla ormanın kasten mi yakıldığı hususları üzerinde durulup ve olay hakkında bilgi ve görgüsü olduğu anlaşılan İsmail, Aziz ve Okan'ın da dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Bozma gereğini yerine getiren Yerel Mahkeme 23.01.2001 gün ve 201-10 sayı ile, sanığın fındıklık yapmak amacıyla kasten orman yaktığı gerekçesi ile ve oyçokluğuyla sanığın ilk hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Sanık vekili ile O Yer C.Savcısı tarafından temyiz edilen bu hüküm ise, dosyayı inceleyen Yargıtay 3.Ceza Dairesince 15.11.2001 gün ve 9993-11696 sayı ile;

"1-Karşı görüşteki üyenin muhalefet sebeplerinin tutanakta gösterilmemesi suretiyle CMUK.nun 256/2. maddesine aykırı davranılması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

2-Sanığın aşamalardaki savunmalarına, kolluktaki ifadelerini kısmen reddedenler dahil dinlenen tüm tanıkların yargılamadaki yer göstermeli anlatımlarına, keşif tutanakları ve bilirkişilerin krokili raporlarına, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın haricen satın aldığını belirttiği tarlayı traktörle sürdürmesi sırasında tarlada mevcut çalı çırpıları toplayarak yakması şeklinde tezahür eden davranışlarının, gün, yer, zaman, mesafe ve arazinin meyili itibariyle bitişiğindeki ormanın yanması sonucunu doğurduğu ve eyleminin tedbirsizlik ve dikkatsizlikle orman yangınına sebebiyet olarak nitelendirilip 6831 sayılı Yasanın 110/2-3 madde ve fıkralarıyla ceza tayini gerektiği düşünülmeyerek bir kısım tanıkların başkaca hiçbir delille doğrulanmayan aşamalarda reddettikleri kolluk ifadelerinin reddedilen kısımlarına itibar edilip, varsayımlara ve değerlendirmede yanılgı sonucu kasten orman yakmaktan mahkûmiyet hükmü kurulması,

3-Karar tarihine nazaran nisbi harcın eksik tayini," isabetsizliğinden ( 2 ) nolu neden yönünden oyçokluğuyla, diğer nedenlerde oybirliğiyle bozulmuştur.

( 1 ) ve ( 3 ) nolu bozma nedenlerine uyan Yerel Mahkeme, suç vasfı yönündeki ( 2 ) nolu bozma nedenine karşı 12.03.2002 gün ve 5-39 sayı ile;

"Serbest orman mühendisi Mehmet'in 17.5.2000 havale tarihli raporunda da belirtildiği üzere sanığın lehine olarak, ormana en yakını 30 metre olan mesafede yaktığının kabul edilmesi halinde dahi, mevcut durum gözönünde bulundurulduğunda çim ile kaplı olduğu, bu mesafede çim örtüsü üzerinde yanan ateşin ormana iletilerek yanmasına sebebiyet verebilecek herhangi bir malzemeye rastlanılmaması, olay tarihinin 21.12.1999 olduğu, yani kış mevsimine denk geldiği, yakılan ateşin ormana ulaşarak nemli dip örtüyü tutuşturma olasılığının zor olabileceğine ilişkin bilimsel görüşü kapsayan rapor ve krokisi dikkate alındığında ve mahkememizce de yapılan keşif sonucunda edinilen izlenim arazinin meyili, mevsim ve iklim koşulları yanan ormanlık alanın Karadeniz Bölgesi gibi nemli bir iklime sahip yerde oluşu dikkate alındığında, savunmada belirtildiği şekilde yakılarak bırakılan ateşin sıçraması sureti ile yanacağının kabul edilmesi mümkün görülmemiştir. Kaldı ki ilk bozmadan sonra keşifte dinlenen tanıklardan, sanığın oğulları Aziz ve Okan ile traktör sürücüsü İsmail'in ifadelerinde iftara 1,5 saat kala armut ağacının berisinde yakılmış olan çalı, çırpıların sönmek üzere iken burayı sürerek toprağa karıştırıldığını ve ateşin tamamen söndüğünü, söndükten sonra da oradan ayrıldıklarını yangının nasıl çıktığını bilemediklerini ifade etmeleri karşısında en yakınları olan tanıklar tarafından sanığın savunması doğrulanmamıştır.

Jandarmaca ifadeleri alınan ve sanıkla aynı köyden olmayıp, yakınlıkları yada düşmanlıkları bulunmayan Yaşar, Muharrem ve Nuri olayı hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça ifade ederek, söz konusu tarlayı satın alan sanığın boş olan tarlanın ormana bitişik kısmını fındık dikme amacı ile yaktığını gördükleri ve neden yakıyorsun, diyerek kendisine müdahalede bulunduklarını, sanığın ise kendilerine "ben buraya para verdim, yakarım, fındık dikeceğim" diyerek açık bir şekilde eylemini beyan ettiği ve niyetini gösterdiği, saatler geçtikten sonra büyüyen yangını söndürmeye çalıştıklarını ancak söndüremediklerini, bu tanıkların her ne kadar mahkeme aşamasında ve keşifte beyanlarında sanığı korumaya yönelik ve ilk ifadeleri ile ilgisi olmayan beyanlarda bulundukları görülmüş ise de, bunun sanığı yüksek cezadan kurtarmaya yönelik ifadeler olduğu, korumaya yönelik bu ifadelerinde dahi yer, zaman ve oluş itibari ile birbirleri ile çeliştikleri görülmüş, bu çelişkiler giderilememiş, sonuç olarak mahkememizce bu tanıkların sanığı korumak gayesiyle samimi beyanda bulunmadıkları kanaatine varılmıştır.

Sanık da ilk ifadesinde, yangının tedbirsizlik, dikkatsizlik sonucunda çıktığına ilişkin tevil yollu beyanlarda bulunmuş, bilahare aşamalarda savunmasını değiştirerek atfı cürüm teşkil edecek şekilde kendisinin yakmadığını, Muharrem tarafından yakıldığını beyan etmekten çekinmemiş, ilk ifadesinde çalı, çırpıyı yakıp kısmen söndürüp oruç açmaya gittim dediği halde mahkememizde ve keşifteki beyanlarında çalı çırpıyı dikenleri bir yere toplayıp yaktım, sonra bunları söndürdüm ve evime gittim şeklinde beyanlarda bulunarak, dosya kapsamı ile uyuşmayacak savunmalarda bulunmuştur.

21.3.2001 tarihli orman muhafaza memurları tarafından tutulan suç tutanağına, zabıt mümzisi olan tanıkların beyanlarına, tanıklar Yaşar, Nuri, Muharrem'in hazırlıktaki beyanlarına, jandarma görevlileri tarafından tutulan 21.12.1999 tarihli kroki ve olay yeri tespit tutanağına, mahkememizce yapılan keşifler, bilirkişi raporları ve tüm dosya münderecatına göre, sanığın satın almış olduğu yaklaşık 20 dönüm tarlanın bitişiğindeki ormanlık araziyi de fındıklık yapmak amacı ile kasten tutuşturarak yaktığı, tanıkların burası ormanlık alan, yakma niye yakıyorsun diye uyarmalarına rağmen, eylemine devam ettiği, yangının büyümesi üzerine olay yerini terk ederek evine gittiği, sanığın satın aldığı tarlanın bitişiğindeki orman sahasını da almış olduğu düşüncesi ile yakarak fındıklık yapmak kastı ile hareket ettiği," gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyizi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "düzelterek onama" istekli 14.03.2002 gün ve 58993 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Sanığın kasten orman yakmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda; Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suç vasfının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

Doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden olan ormanlarda çeşitli nedenlerden dolayı meydana gelen yangınlar,bitki örtüsü dahil ormanların zarar görmesi, av ve yaban hayvanlarının ölmeleri veya bir daha geri dönmemek üzere o bölgeden ayrılmaları, yararlı organik maddeler, mikroorganizmalar ve minerallerin yok olması, toprağın biyolojik dengesinin bozulması ve veriminin azalması sonucunu doğurmuş, Yasa koyucu tarafından orman yangınlarının en önemli nedenlerinin, ormanlık alanda ateş yakılması, yakılmış ateşin söndürülmeden mahallin terkedilmesi, ormanlara yanar sigara ve yakıcı maddelerin atılması ve anız yakılması olduğunun saptanması üzerine, 4.7.1995 günü kabul edilip, 8.7.1995 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4114 sayılı Yasanın 1. maddesi ile 6831 sayılı Yasanın 76. maddesinde yapılan değişiklik ile;

" a ) Devlet ormanlarında; Orman İdaresince belirlenen konak yerlerinden başka yerlerde gecelemek,

b ) Ormanlarda izin verilen ve ocak yeri olarak belirlenen yerler dışında ateş yakmak veya izin verilen yerlerde yakılan ateşi söndürmeden mahalli terketmek,

c ) Ormanlarda sönmemiş sigara veya yangına dolaylı olarak yol açabilecek madde atmak,

d ) Ormanlara dört kilometre mesafede veya bu Kanunun 31 inci ve 32 nci maddeleri kapsamına giren köyler hudutları içinde anız veya benzeri bitki örtüsü yakmak" fiilleri yasaklanmış, aynı Yasanın 4. maddesi ile de 6831 sayılı Yasanın 110. maddesi değiştirilerek birinci fıkrasında 76. maddede belirtilen eylemlere aykırılık, 2. fıkrasında ise daha önce TCY.nın 383. maddesinde düzenlenen tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu orman yangınına neden olmak suçları bağımsız suç tipleri şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanmış, 3 üncü fıkrasında ise tamamlayıcı bir hüküm getirilerek, yangın sonucu meydana gelen zarar fahiş olduğunda cezanın arttırılacağı, hafif ve pek hafif olması halinde belirli bir oran dahilinde indirilmesine karar verileceği, yangının bir kişinin hayatını tehlikeye koyması veya ölüm meydana gelmesi hallerinde ayrıca cezanın arttırılacağı öngörülmüş, 4 üncü fıkrasında ise kasten orman yakma eylemleri yaptırıma bağlanarak, kasten orman yakanların on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapis ve beşyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edileceği ve yanan orman alanının üç hektardan fazla olması halinde verilecek cezanın bir kat arttırılacağı, yangının bir şahsın hayatını tehlikeye koyması halinde ayrıca bir kat daha arttırılacağı, ölüm meydana gelmesi halinde ise faile müebbed ağır hapis cezası verileceği öngörülmüş, 5 inci fıkrasında terör amaçlı orman yakma suçları yaptırım altına alınmış, son fıkrasında ise bu maddede gösterilen cezalar için 647 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi hükmünün uygulanmayacağı belirtilmiştir.

İncelenen dosyada;

Olayın hemen akabinde Jandarma görevlileri tarafından 21.12.1999 gecesi düzenlenen olay yeri tespit tutanağında; saat 20.30 civarında olay yerine gelindiği, yanan yerin ormanlık alan olduğu ve genelde bodur bitkilerinin yandığı, yanan yerin takriben 20 dönüm civarında bulunduğu, yangının köylülerin yardımı ile söndürüldüğü, yangın nedeni araştırıldığında, tarlasını sürmek için gelen Yakup'un, ormanlık alanı tarla yapmak için yaktığı, yangının büyümesi nedeniyle söndüremediği, olayın kasıtlı olduğu bildirilmiş,

Sanık Yakup kollukta 22.12.1999 günü alınan beyanında; 15 gün önce bu araziyi satın aldım, bir kısmı ağaçlıktı, traktörle sürerken çıkan çalıları toplayıp yaktım, ateş birden büyüdü, söndürmeye çalıştım, kısmen söndürmüştüm, İftar vaktinin yaklaşması nedeniyle, orucumu açmaya gittim, söndürdüğüm yer rüzgarın etkisiyle büyümüş, olay tamamen dikkatsizliğimden çıkıp rüzgarın etkisiyle meydana gelmiştir. Tarla açmak için girişimde bulunmuş değilim, şeklinde savunma yapmış,

Aynı gün C.Savcılığında alınan beyanında; satınaldığım yerin bir kısmı çıplak, bir kısmı ağaçlıktı, tarladaki çalıları yok edebilmek için toplayıp tarla ortasında yaktım, ateş birden büyümeye başladı, kısmen söndürdüm, orayı o halde bırakıp, kimseye haber vermeden evime gittim.

Sulh Ceza Mahkemesinde ise, suçlamaları red ederek, bu yerin Muharrem tarafından yakıldığını söylemiş,

Kollukta alınan beyanı okunup sorulduğunda; tarlanın içindeki çalıları toplayıp yaktım, sonra söndürüp iftara gittim, yaktığım ateşi söndürmüştüm, ateş oraya Muharrem Üstündağ tarafından atılmıştır.

C.Savcılığındaki beyanı okunup sorulduğunda ise; böyle bir ifade vermedim, yaktığım ateşi söndürerek eve gittim, şeklinde savunma yapmıştır.

Duruşmada; fındık ağacı için orman yakmam sözkonusu değildir. Bu yeri Samsun'da ikamet eden ve ismini avukatımın vereceği bir şahıstan satın aldım, bu yerin öncesi hazine malı imiş, dikenleri, çalıyı, çırpıyı bir yere toplayıp yaktım, sonra söndürdüm, iftar vakti idi çıkıp geldim, bu yerde gözü olan başka şahıslar vardır, bana düşmanlık besliyorlar, onlar yakmıştır,

Sulh Ceza Mahkemesindeki beyanı okunup sorulduğunda; Muharrem'in yaktığını gözümle görmedim, ancak onlar tarafından yakılmıştır. Kimin yaktığını bilmiyorum, ben erkenden geldim, çocuklarım geriden geliyordu, onların ne yaptığını bilmiyorum, C.Savcılığı ve jandarmadaki ifademi kabul etmiyorum demiştir.

Tanık Muharrem olaydan hemen sonra kollukta, tarlamın yanında bulunan orman arazisini Bahri'den satın aldığını söyleyen Yakup adlı şahıs, saat 10.00-10.30 sıralarında yakmaya başladı, yakmaması için ısrar etmeme rağmen dinlemedi, yangın büyüyünce Yakup ortadan kayboldu, köy halkı ile birlikte söndürmeye çalıştık, bittiğini sandık, ancak saat 18.30 sıralarında yangının ormanı sardığını öğrendik, tekrar ormana gidip jandarmalarla birlikte saat 22.30 sıralarında yangını söndürdük, Yakup ortada yoktu.

Duruşmada; sanığın çalı çırpıyı bir araya getirip yaktığını gördüm, iftar vakti idi evime gittim, iftardan sonra ormanın yandığı söylenince jandarmalarla birlikte gittik, köylüler söndürmeye çalışıyordu, tarlanın yanındaki orman yanıyordu, sanığın yaktığı yerden ormana ateş sıçrayıp sıçramadığını bilemiyorum, olay günü sanıkla hiç konuşmadım, jandarmaya o şekilde ifade vermedim, çok kalabalıktı yanlış anlaşılmıştır. Sanığın yanında çocukları vardı, olay günü saat 11.00 de sanığı gördüm.

İlk bozmadan sonra yapılan keşifte; Nuri ve Yaşar ile birlikte gelirken, saat 10-11 sıralarında Yakup Yazıcının yeni aldığı yerin içerisinde çalı çırpının yandığını gördüm, yanlarına uğramadım, bir konuşmamız olmadı, şeklinde beyanda bulunmuştur.

Tanık Yaşar kollukta Yakup isimli şahıs, saat 10.00-10.30 sıralarında, Bahri'den satın aldım fındıklık yapacağım diyerek, orman arazisini yakmaya başladı, neden yaktığını sorduğumda, para verdim, yakarım dedi, yangın iyice ormanı sardı ve Yakup yangın yerinden kaçtı, bütün köy halkı yangını söndürmeye çalıştık, yangının bittiğini sandık, ancak saat 18.30 sıralarında yangının devam ettiğini öğrendik, tekrar söndürmeye gittik, saat 22.30 sıralarında jandarmalarla birlikte yangını söndürdük.

Duruşmada, gündüz 12 sıralarında, sanığı tarla sürerken ve topladığı çalı çırpıyı yakarken gördüm. Jandarmada neden öyle yazıldığını bilmiyorum, şimdiki ifadem doğrudur.

İlk bozmadan sonra yapılan keşifte, Muharrem ve Nuri ile birlikte döndüklerinde, İsmail'in traktörle tarlayı sürdüğünü, Yakup ve oğullarının ise tarlada gezdiğini gördüklerini söyleyerek, ateşin yakıldığı yeri göstermiştir.

Tanık Nuri ile beyanı arasındaki çelişki sorulduğunda, üçümüz birlikte dönüyorduk demiş isem de ben ayrı geldim, tarlada Yakup ve oğlu Aziz ile konuştum, Aziz'i benim tarlama geçmemesi için uyardım, Muharrem de Yakup ile dolaşıp konuşuyordu, şeklinde beyanda bulunmuştur.

Tanık Nuri kollukta, Yakup isimli şahıs, Hasbi'den satın aldığı tarlayı sürüp, ormanı da fındık dikmek için yaktı, ateşi görünce, yanına gidip neden yakıyorsun dedim, para verdim, yakarım, fındık dikeceğim dedi, akşamüzeri alevlerin çoğaldığını, ormanın tamamen yanmaya başladığını öğrendim, köylülerle ormanı söndürmeye gittik, Ormanı yakan Yakup kayboldu.

Duruşmada; sanığı satın aldığı tarlada, topladığı çalı çırpıyı yakarken gördüm, sonra evime gittim, bundan sonraki olayları görmedim, iftardan sonra köylülerden ormanın yandığını duydum, toplanıp söndürmeye gittik, yanan yer sanığın tarlasının ötesinde ondan ayrı bir yerdir, yaktığı çalı çırpının oraya sıçraması mümkün değildir. Yanan yer tamamen ormandı, çalı çırpı tamamen sönmüş küllenmiştir, şimdiki ifadem doğrudur. Bana tarla satın aldığını fındık dikeceğini söyledi, ormanı yakacağını söylemedi, sanıkla gündüz 10.30 civarında konuştum, bu yeri Hasbi ve Bahri'den satın aldı,

İlk bozmadan sonra yapılan keşifte; sanığın ateş yaktığı yeri göstererek, duruşmadaki anlatımına benzer anlatımda bulunmuştur.

Tanık İsmail ilk bozmadan sonra yapılan keşifte; saat 10 civarında Yakup ve iki oğlu ile birlikte, Yakup'un aldığı tarlayı sürmek için geldik, çalı çırpıyı toplayıp yakıp ısınmaya çalışıyorlardı, Yaşar yanımıza gelip tarlasının çiğnenmemesini hududun ihlal edilmemesini, sanığın oğlu Aziz'e söyledi, Yakup ile konuşup konuşmadıklarını bilmiyorum, çalı çırpılar sönmek üzere iken sürerek toprağa karıştırdım, tamamen söndü, iftara 1.5 saat vardı, Yakup bizden önce ayrılıp gitti, o zaman yanan bir şey yoktu, yangının nasıl çıktığını bilmiyorum.

Tanık Aziz ilk bozmadan sonra yapılan keşifte; İsmail'in anlatımına benzer anlatımda bulunarak, tanık Yaşar'ın armut ağacının altındaki tarlayı çiğnememelerini kendisine söylediğini, ateş yakıp ısındıklarını, saat 3.5-4 civarında işlerinin bittiğini, ateş sönmek üzere iken traktörün ateşin yandığı yeri de sürdüğünü, babasının 1.5- 2 saat önce yanlarından ayrıldığını, yanan ateşin ormana sirayetinin mümkün olmadığını söylemiştir.

Kar yağışı ve arazinin karla kaplı olması nedeniyle olaydan 3 ay sonra 21.3.2000 tarihinde düzenlenen suç tutanağında; diri örtü ve fidan niteliğindeki 3-10 yaşlarında 146 kayın ağaçcıklarının tamamen yandığı, yaşlı ağaçlara herhangi bir zarar verilmediği, yanan yerin Gürçam köyü, Ayvacık 53 nolu bölmede bulunan 7276 m2 alana sahip koru ormanı vasfında bulunduğu, tazminat raporunda ise , 22.341.000 lira tazminat ve 637.377.000 lira ağaçlandırma gideri olmak üzere toplam zararın 676.143.000 lira olduğu bildirilmiş, düzenlenen, tutanak, tazminat raporu ve olay yeri krokisi tazminata esas cetvellerle birlikte C.Savcılığına gönderilmiştir.

Mahallinde 12.5.2000 tarihinde yapılan keşifte;ağaçların ve orman örtüsünün yer yer yanıp bazı ağaçların hayatiyetini yitirdikleri, suça konu yerin doğusunda dere, güneyinde patika orman yolu, kuzeyinde ziraat arazisi, batısının ise köy yolu olduğu saptanmış,

Mahalli bilirkişi Hasbi Üstündağ keşifteki yeminli beyanında; yanan yerin üst tarafındaki yerin Bahri Üstündağ'ın zilyetliğinde bulunduğunu, 1999 yılında bu yerin sanık Yakup'a kiralandığını, kiralandıktan 1-2 ay sonra yangının meydana geldiğini söylemiştir.

Tutanak tanıkları Genel ve Mustafa keşifte; yolların karla kaplı olması nedeniyle yaklaşık 3 ay sonra suç tutanağını düzenlediklerini, kapsamının doğru olduğunu beyan etmişlerdir.

Fen Bilirkişisi Faruk tarafından düzenlenen 16.5.2000 günlü rapor ve krokide yanan yerin Hasbi'ye ait 3 nolu taşınmaza bitişik orman arazisi olduğu ve miktarının 7276 m2 olduğu belirtilmiştir.

Orman Bilirkişisi Serbest Orman Mühendisi Mehmet tarafından düzenlenen raporda; yangın sonucu ölü ve diri örtünün yanarak ortadan kalktığı, fidan niteliğindeki bir kısım genç kayınların yandığı ve sıcağın etkisiyle kuruyup hayatiyetini yitirdikleri, 146 adet fidanın öldüğü, suça konu yerde orman kadastrosunun 11.9.1976 tarihinde kesinleştiği, devlet ormanı niteliğinde bulunduğu, orman idaresinin 77.533.800 lira tazminat ile 637.377.600 lira ağaçlandırma gideri zararı bulunduğu, yakılan ateşin yeri ile ormana en yakın mesafesinin 30 metre olduğu ve bu bölümün keşif gününde çimle kaplı bulunduğu, bu mesafede ve çevre çim örtüsü üzerinde yanan ateşi ormana ileterek ormanın yanmasına neden olabilecek herhangi bir malzemeye rastlanılmadığı, olayın kışın meydana geldiği dikkate alındığında, yakılan ateşten ormana ulaşarak nemli dip örtüsü tutuşturma olasılığının zor olabileceği bildirilmiştir.

İlk bozmadan sonra yapılan keşif üzerine düzenlenen 15.1.2001 tarihli Fen bilirkişi raporunda; tanık anlatımlarına göre, ateşin yakıldığı yer ile yanan orman arazisi arasında 20-28 metre arasında değişen mesafe bulunduğu, ormanlık araziye göre arazi kotunun düştüğü ve meylin arttığı belirtilmiştir.

Kolluk görevlilerince düzenlenen 21.12.1999 tarihli tutanaktaki, "sanığın ormanlık alanı tarla açmak için yaktığı" yönündeki saptama, tanıklar Muharrem, Yaşar ve Nuri'nin hemen olay akabinde kolluk görevlilerince saptanan beyanları, serbest orman mühendisi tarafından düzenlenen rapordaki "yakılan ateşten ormana uluşarak nemli dip örtüsü tutuşturma olasılığının zor olabileceği" şeklindeki görüşü dikkate alındığında, sanığın satın aldığı tarlanın bitişiğindeki ormanı fındıklık yapmak için kasten yaktığı, tanıkların daha sonraki anlatımlarının sanığı suçtan kurtarmaya veya daha az bir ceza almasını sağlamaya yönelik bulunduğu, maddi kanıtlarla çelişen bu beyanlara itibar etme olanağı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, tanıkların kolluk beyanlarına aykırı olan daha sonraki beyanları, teknik bilirkişi raporu ile birlikte değerlendirildiğinde, ormana 20-28 metre mesafede gösterilen yerde ateş yakılması halinde, bu ateşin, mevsim koşulları, bitki örtüsü ve arazi yapısı dikkate alındığında ormana sirayetinin zor olabileceği, sanık tarafından dahi kollukta yaktığı ateşin sirayeti sonucu değil, yanan ateşin rüzgarın etkisiyle büyümesi sonucu ormanın yandığının savunulduğu, bu savunma kabul edildiğinde dahi, sanığın dolaylı kast kuralları gereğince meydana gelen sonuçtan kasten sorumlu olacağı, zira belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket eden fail, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiğinin kabul edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Çünkü fail, hareketinden doğacak diğer sonuçları öngördüğü halde hareketine devam etmiş, sonuçta büyüyen yangın sonucu 7276 m2.lik orman alanı yanıp, 146 fidan hayatiyetini kaybetmiştir. Bu nedenle eylemi kasten orman yakma olarak nitelendiren Yerel Mahkeme direnme hükmü bu yönüyle isabetlidir.

Suç vasfı yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi S.Özcan;

"6831 sayılı kanunun 1995/4114-4 sayılı kanunla değişik 76 maddesinin;

b ) bendinde "Ormanlarda izin verilen ve ocak yeri olarak belirlenen yerler dışında ateş yakmak veya izin verilen yerlerde yakılan ateşi söndürmeden mahalli terketmek,

c ) bendinde "Ormanlara sönmemiş sigara veya yangına dolaylı olarak yol açabilecek madde atmak,

d ) bendinde "Ormanlara dört kilometre mesafede veya bu kanunun 31 ve 32 inci maddeleri kapsamına giren köyler hudutları içinde anız veya benzeri bitki örtüsü yakmak.

Yasaklanmakta, bu yasaklamalara aykırı davranışların ise, aynı yasanın 110 ncu maddesinin birinci fıkrasının ( c ) ve ( b ) bentleri ile hapis ve ağır para cezalarıyla cezalandırılmaları öngörülmektedir.

Bu madde ve bentlerdeki düzenlemenin amacı, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu çıkacak orman yangınlarını önlemektir. Eğer, 76 maddenin b,c ve d bentlerine aykırı davranışlarından biri sonucu orman yanmış ise artık fail, 110 ncu maddenin birinci fıkrasına göre değil ikinci fıkrasında düzenlenen tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu orman yangınına sebebiyet vermek suçundan ceza alacaktır. 110 maddenin 4 ncü fıkrasında da kasten orman yakma suçu düzenlenmiş ve cezası gösterilmiştir.

Yasa koyucu, bu düzenlemeler ile gerek kasten ve gerekse tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu orman yakma suçlarının, artık TCK.nun genel nitelikli ilgili hükümlerine göre değil, özel nitelikli 6831 Sayılı Kanunun 110 ncu maddesine göre yaptırıma bağlanmalarını istemiştir. Nitekim maddelerin değişiklik gerekçelerinde yukarıda değindiğim hususlar ve bu amaç sıklıkla vurgulanmıştır.

Hal böyle olunca, çıkış sebebi ne olursu olsun, orman yangınlarında suç vasfını belirlemede T.C.K.nun genel hükümleri ile, Orman Yasasına göre genel nitelikli özel hükümlerinden yararlanma olanağı yoktur. Bu bağlamda bilfarz; bir kimseye öldürmek amacıyla ateş eden fail, ölüm vukua gelmemiş olsa bile, harici alemde meydana gelen değişikliğe göre öldürmeye eksik veya tam kalkışma suçundan sorumlu tutulacak, hasmına ateş ederken topluluk içinde bulunan üçüncü kişiyi öldüren, hasmına da kasten ateş etmiş ise üçüncü kişiye de öldürebileceğini öngörmesi gerektiğinden kasten öldürmekten sorumlu tutulacaktır. Oysa fail, gerekli ve elverişli vasıtaları tedarik edip kasten yakmak amacıyla ormana girse ve bu vasıtalarla ormanda yaktığı ateşin gücü, ormanı yakmaya yetmeyip, kendiliğinden, ya da aniden yağan yağmur nedeniyle sönmüş ve orman yanmamış ise fail hakkında eksik veya tam teşebbüs hükümleri uygulanarak 110 ncu maddenin kasten orman yakmayı düzenleyen 4 fıkrası ile değil, 76 ncı maddenin ( b ) bendinin yollamasıyla 110 maddesinin ( b ) bendiyle cezalandırılacaktır. Keza bir kimse, ormana 4 km nin altında bir mesafede ve ormanı yakmak amacında olduğunu açıkça söyleyerek ormana sınır olan tarlasındaki anızları ateşe verip bu ateş şayet elinde olmayan nedenlerle ormana ulaşamamış ise fail, orman yakmaya teşebbüs suçundan değil, yine 76 ncı maddenin ( d ) bendinin yollamasıyla 110 ncu maddenin ( c ) bendindeki özel düzenlemeye göre anız yakmak suçundan cezalandırılacaktır. İşlenemez suç vardır diyerek cezasız kalmayacaktır. Bu örnekler ve 110 ncu maddenin son fıkrasındaki paraya çevirmeme zorunluluğu, her iki maddenin, ceza kanunumuzun genel ve özel hükümlerinden bağımsız, özel düzenlemeler olduğunu göstermektedir.

Somut olayla ilgili olarak Ceza Genel Kurulunda yapılan müzakereler sırasında sonuçta çoğunluk tarafında yer alan sayın üyeler, sanığın satın aldığı ve bilirkişi raporlarına göre ormana 20 ile 30 m. kadar uzaklıkta bulunan tarlasını traktörle sürdüğü esnada çıkan çalı çırıpıyı yine kendi tarlası içinde yaktığını Dairemizin çoğunluğu gibi kabul etmişler, ancak; sanığın, bu kadar yakın mesafedeki tarlası içinde yaktığı ateşin, ormana sıçrayarak ormanın yanacağını öngörmesi gerektiği savını ileri sürmüşler ve ormanın sanıkça kasten yakıldığı düşüncesi çoğunluğu sağlamıştır.

Yukardaki açıklamalarımdan ve verdiğim örneklerden anlaşılacağı gibi, 76 ncı maddenin b, c ve d bentlerinde tanımı yapılan fiiller sonucu orman yanmış ise sayın çoğunluğun düşüncesine göre sanık, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu değil, kasten ormanı yakmaktan sorumlu tutulacaktır. Ne varki 76 ncı maddenin düzenleniş biçimi ve amacı bu görüşle bağdaşmamaktadır. Çünkü bu maddedeki fiillerin yasaklanmasıyla ormanların tedbirsizlik dikkatsizlik sonucu yanmalarının önlenmesi istenmiştir. 76 ncı maddede yasaklanan bu fiillerin bir kısmının ormanın içinde gerçekleştirilen eylemler oldukları da gözönünde tutulursa, faillerinin, ormanın yanacağını öngörebilecek durumda olacakları savı ile, kasten orman yakmaktan sorumlu tutulmaları, belirttiğim nedenlerle mümkün değildir.

İncelenen dosyadaki olaydan 3 ay sonra orman muhafaza memurlarınca tutulan suç zaptında olaydan bir gün sonra kar yağdığı belirtilmiştir. Yağmur, dolu ve kar yağması gibi havanın bulutlandığı, rüzgar çıktığı, rüzgarın arkasından da bu yağış şekillerinden birinin meydana geldiği hepimizce bilinmektedir. Sanık da tarlasında yaktığı ateşin rüzgarın etkisiyle ormana sirayet ettiğini savunmuştur. Bu savunmanın aksi kanıtlanmamıştır. Sanığın eyleminin başlangıcı tipik olarak 76 ncı maddenin ( b ) bendinde tanımı yapılan fiile uymaktadır. Ne var ki, eylem bu kadarla kalmamış ve tarlada yakılan " anız benzeri" çalıp çırpının yakılması sonucu ateş ormana sirayet etmiş ve sanık tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu devlet ormanının yanmasına sebebiyet vermiştir. Diğer bir anlatımla, kasten yaktığı kuşkulu kalmıştır. Mevcut kanıtlarla ve geçen zaman itibariyle bu kuşkuyu ortadan kaldırmak olanağı ve olasılığı kalmadığına göre yapılması gereken şey, ceza hukukunun "şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır" biçiminde özetlenen evrensel kuralını bu olayda uygulamak olmalıydı. Dairemizin çoğunluğu da bu görüştedir ve ayrıca bu kabul şeklinin daha adil ve isabetli olduğuna inanıyorum." görüşüyle, bir kısım Kurul Üyeleri ise; Özel Daire ilamında belirtilen gerekçelerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle bozulması yönünde oy kullanmışlardır.

Ancak; Yerel Mahkeme direnme hükmü suç vasfı yönünden isabetli ise de, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun, hükümlüler hakkındaki vesayet halinin sona ermesini düzenleyen 471. maddesi ile getirilen ve TCY.nın 33. maddesinin bu doğrultuda yeniden yorumlanmasını gerektiren bu yeni yasal düzenleme karşısında, hapis halini aşacak ve şartla salıverilen kişi yönünden deneme süresini de kapsayacak biçimde yasal kısıtlılık altında bulundurma kararı verilemez. Bu itibarla, TCY'nın 33. maddesi uyarınca sanığın, "hapis hali sona erinceye kadar yasal kısıtlılık altında bulundurulması" yerine "ceza süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına" karar verilmesi isabetsizdir.

Diğer yönden; hükümden sonra yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile TCY'nın 30/2. maddesinde değişiklik yapılarak, para cezalarında hesaba katılmayacak miktarın bir lira kesirinden bin lira kesirine çıkarılması ve TCY'nın 2/2. maddesi karşısında, sanığın aleyhine sonuç verdiği anlaşılan Yerel Mahkeme uygulamasının yeniden değerlendirilmesi zorunludur.

Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün açıklanan bu nedenlerden dolayı bozulmasına, ancak bu hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Yerel Mahkeme direnme hükmünün TCY'nın 33. maddesi uyarınca sanığın, "hapis hali sona erinceye kadar yasal kısıtlılık altında bulundurulması" yerine "ceza süresince yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına" karar verilmesi ve hükümden sonra yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile değişik TCY'nın 30/2. maddesi hükmü karşısında sanığa fazla para cezası tayin edilmiş olması isabetsizliğinden BOZULMASINA, ancak bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, Yerel Mahkeme direnme hükmünün "sanık Yakup'un TCY.nın 33. maddesi uyarınca "hapis hali sona erinceye kadar yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına" ve TCY.nın 4806 sayılı Yasa ile değişik 30. maddesi uyarınca 3.333.333.0000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına" karar verilmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan Yerel Mahkeme direnme hükmünün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 27.5.2003 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.




Yukarıdaki karar aydınlatır sanırım ama ben burada kast olduğunu düşünmüyorum. Zaten yasada yanan sigara ile orman yakmak, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yangına sebebiyet vermek olarak tanımlanmış. Kast, taksir yada ihmal; her koşulda cezaya sebebiyet veriyor. Bence burada üzerine gidilmesi gereken yanar halde izmaritin atılıp atılmadığı.