Mesajı Okuyun
Old 30-01-2012, 09:23   #97
Av. Bilal Canbaz

 
Varsayılan

Prof Dr. Abdurrahim Karslı'nın Yeni İcra İflas tasarısı hakkındaki hukuki mütalaası
YARGı HİzMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA İCRAİFLAS KANUNUNDA YAPıLMASı DÜŞÜNÜLENDEGİşİKLİK TASARıSıHAKKINDA DÜŞÜNCELER
Sayın meslektaşım tarafıma verdiğiniz bilgiler çerçevesinde ve çok kısa zaman dilimi içinde değişiklik tasarısı hakkında kanaatim kısaca aşağıdaki şekildedir.
1-GenelOlarak
Bilindiği üzere son yıllarda mevzuatımızda hızlı çok değişiklikler yapıldı. fakat bu hızlı değişiklikler içinde çok önemli hatalar da yapılmaktadır. Mesela eş zamanlarda çıkarılan Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu'nda yer alan usule ilişkin hükümlerde, hatta aynı Kanun içinde yer alan ve aynı müesseseyi düzenleyen hükümler arasında çelişki vardır. Hatta Yargıtaydaki iş yükün artmasının sebeplerinden biri, belki de en önemlisi mevzuatımızdaki sık sık değişikliklerdir. Mesela ceza mevzuatımızdaki kanunun tamamen değiştirilmesinden sonra yapılan tadiller bunun en önemli misalidir. Son haftalarda 3. Yargı reformu adıyla yapılan çalışmalarda hazırlanan çek cezalarının kaldırılmasına ve icra iflas Kanununda yapılacak değişiklere ilişkin kanun tasarısı da duyanların kulağına hoş gelse de hukuk tekniği açısından son derece büyük tehlikelere ve adaletsizliklere sebebiyet verecek maddeler içermektedir.
Ne yazı ki hukuk alanındaki değişiklikler sonuçlarını belli bir süre sonunda göstermekte olup bu da hakkında uygulanan kişiler ve adalet hissinde meydana getirdiği tahribatlar açısından geri dönülmez sonuçlar yaratmaktadır. Hak haktır, küçüğüne, büyüğüne bakılmaz, birisi birine tercih edilmez. Onun için düzenlemelerde, mevzuat arasındaki bu koordine ve umumun menfaati nazara alınmalıdır.
Hukuk düzenlemelerinin ana gayesi tarafların hak ve yükümlülükleri göz önüne alınarak devlet erki tarafından doğru çözümlerin üretilmesi ve maddi gerçeğin tespiti ve teslimidir.
Düzenlemelerde devlet tarafların mağduriyetlerini gidermek ve haklarına kavuşturmak amacıyla hak ve nısfet ölçüleri doğrultusunda ortaya çıkabilecek tüm ihtimalleri de göz önüne alarak düzenlemeler yapmalıdır.
Tasarı içinde yer alan ve kamuoyunda "Çekte Hapis Cezası Kalkıyor" müjdesi ile verilen düzenleme ise ayrıca nazarı dikkati celbeden bir konudur. Bilindiği üzere, hukuki niteliği itibarıyla çek; bir ödeme aracıdır ve bankada hazır bulunduğu öne sürülen bedelin çeki elinde bulunduran kişi tarafından tahsiline yönelik verilmiş talimattır.
Çekin banka nezdinde karşılığının bulunmaması bu yönü itibariyle (çekin sözleşme olmayıp hazır parayı bankadan tahsil edebilme talimatı olması nedeni ile) bir nevi muhatabı, yanıltmak, dolandırıcılıktır.
Yine Türk Ticaret kanunda çekte vade olmaması "çek görüldüğünde ödenir" kuralını kabul edilmiştir. Bu niteliği itibarıyla da kanun koyucu tarafından çekin bir borçlanma vesilesi değil bir ödeme aracı olarak kabul edildiği sabittir.
Özellikle memleketimizde nakit veya havale usulü ödeme imkanının veya usulünün fazla olmaması veya teminatlı çalışma şeklinin alışılmamış olması çeke başka fonksiyonlar da yüklemiştir. Diğer bir ifade ile Türk Hukuk uygulamasında çek hem ifa hem de bir nevi teminat aracı olmaktadır. O halde bu konuda yapılan düzenlemelerde alacaklılar lehine teminatları azaltmak değil, artırmak gerekir. Halbuki memleketimizde her yapılan düzenlemede bu teminatlar azaltılmaktadır.
Ülkemizin bu gerçeklerine rağmen bu ödeme aracının karşılıksızlık halinin her hangi bir cezai müeyyide ye bağlanmaması ise ekonomik güçlülüğü yüksek olmayan tacirler için piyasanın daralmasına, bir birine karşı güvensizlik ortamının oluşmasına ve buna bağlı olarak ticari işleyin durmasına veya azalmasına sebep olacağı aşikardır.
Tüm bu olgulara rağmen çıkarılmak istenen yasa ile gerek kötü niyetlerinden gerekse kendi hesapsızlıklarından dolayı karşılıksız çek keşide eden borçlular ödüllendirilmektedir.
Doğru anlatımıyla çek mağduru aslında karşılıksız çeki elinde bulunduran alacaklı kişi olması lazım gelirken, Adalet Bakanlığının tasarı gerekçesinde çeki ödemeyen borçlu kişi çek mağduru olarak tanımlanmaktadır. Yola baştan bu niyetle çıkıldığında yasa düzenleyici de sadece olaya çeki karşılıksız bırakan kişi lehine düzenleme getirmekle sorunu çözmek istemektedir. Ancak bu bakış açısında piyasadaki çekle ödeme gerçeğini fırsat bilen kötü niyetli kişiler ise hiçbir şekilde akla dahi getirilmemektedir.
Tanımı gereği ödeme talimatı olmasına rağmen bankada karşılığının olmadığını bilerek çek verip karşılığında malı teslim alıp satan ve parasını cebine koyarak günü geldiğinde ise çeki karşılıksız bırakan borçlu kişi kanun koyucu tarafından mağdur olarak anılmaktadır. Bu yasa taslağı ile de bu kişi lehine düzenleme yapılmaktadır.
Tasarı gerekçesinde bu tür dava dosyalarının adalet mekanizmasında tıkanma yarattığı gerekçesi öne sürülmektedir. Oysa başta izah edildiği üzere kanun koyucu yargıyı hızlandırmak adına yargısızlaştırma (sorunu hukuki tanım dışı bırakma) yöntemiyle adeta devletin hukuk alanında tezahür eden erkinin yok edilmesi yolunun seçildiği görülmektedir.
Oysa son yedi yılda çek yasasında yapılan üç değişikliğin taraflara temyiz ve uyarlama hakkı tanıması sonucu Yargıtay'ın dosya yükünün birkaç kat arttığı görmezlikten gelinmektedir. Yani bir çek davası süresince üç defa yasa değişmiş mahkemenin her kararı ayrı bir temyiz imkanına kavuşmuştur. Bunun yargıya getirdiği yükü anlamak için Adalet Bakanı olmaya gerek olmadığı sabittir.
2
Kanunların gerekli Sivil Toplum Kuruluşları ve ilgili kurumlarca belirli bir tartışma sürecine yayılmadan alelacele ve sıkça değiştirilmesinin çarpık sonuçlarının en güzel örneği de her halde bu durumdur.
Fakat her soruna kısa yoldan çözüm bulmak isteyen bürokratik bakış ise "yargının yükü fazlalaştı onun için çek cezasını kaldıralım her şey düzelir" derken tahminen beş yıllık süreç içinde malını satıp parasını alamayan alacaklıyı cezalandırdığının farkına varmamaktadır. Bürokratik kademenin piyasa içindeki oyuncuların durumlarına ve piyasanın işleyişine yabancı kalmasının sonucu alacaklının haklarının korunmasının hukuk dışı bırakılması olmamalıdır.
Bu durum, bir mağdurun deyimi ile "tecavüze uğrayan benim, af eden devlet" eleştirisine sebebiyet vermektedir. Bu durum hukuk devleti ilkesine zarar vermekte, toplumun adalete güvenini ortadan kaldırmakta, insanları adaletin tesisi için hukuk dışı arayışlara yönlendirmektedir.
Mevcut mevzuat gereği ülkede ortalama bir çek cezası 2 veya 3 yılda çıkmasına ve bu süre sonunda çek bedeli üzerinden isterse ı.OOO.OOO.-TL yazsa bile en fazla 105.000 TL ye kadar ceza alan ve "bu cezayı devlete öderim sana ödemem o da eline geçmez" tehdidi ile alacaklı ile pazarlık yapan ve ana borcunun tahminen yarısı kadar bir miktarı alacaklıya 2 veya 3 sene sonra ödemek durumunda kalan kişi tasarı gerekçesinde yine ne yazık ki "mağdur" sayılmaktadır. Sürekli borçluyu mağdur, alacaklıyı "zalim" kabul eden bu bakış açısı, "hırsızın acaba hiç mi suçu yok" sorusunu akla getirmektedir.
Ayrıca Karşılıksız çek keşide edene, ceza uygulaması evrensel hukuka ve Anayasaya aykırıdır denilemez. Bu husus yakın zamanda Anayasa Mahkemesi kararlarında tartışılmıştır. 5941 sayılı Çek Kanunu'nun 5. maddesinin iptali istemi Anayasa Mahkemesine müracaat üzerine oybirliği ile verilen kararın gerekçesinde şöyle denilmektedir:
"Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki kararlarında da belirtildiği gibi, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda kambiyo senetleri arasında düzenlenen çek, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından bağımsız olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Hatır senetlerinde olduğu gibi taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda bile çek, başlı başına borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir borç için dahi çek keşide edilebilmektedir. Çeki elinde bulunduran hamil, keşideci ile lehdar arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan bir hakkı iktisap etmektedir. O halde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı gibi, çekin temelinde her zaman bir sözleşme bulunması da zorunlu değildir. Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu durumlarda ise çekte, bu ilişkiden bağımsız ve sözleşme olarak nitelendirilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun borcunu ödemek için
.1
çek kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır. Bu nedenle çeki e ilgili olarak "karşılıksızdır" işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişinin cezalandırılmasında Anayasa'nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde Anayasa'ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerin belirlenmesi gibi konularda yasa koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişinin ne şekilde cezalandırılacağı hususu yasa koyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır. Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar, Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir.", Any. Mah., 17/03/2011, E. 2010/6, K. 2011/54, RG, 06/07/2011,27986.
II-Bu Notadaki Bu Kısa Açıklamamızdan Sonra icra Ve iflas Kanunundaki Değişiklik Tekliflerine Gelince, Kısaca Herbir Madde için Şunlar Söylenebilir.
MADDE 1-9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı icra ve iflas Kanununun 1 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"icra daireleri
Madde 1-Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur.
Her icra dairesinde Adalet Bakanlığınca atanacak bir icra müdürü, yeteri kadar icra müdür yardımcısı, icra katibi ile adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından görevlendirilecek mübaşir ve hizmetli bulunur.
icra müdür ve icra müdür yardımcıları, Adalet Bakanlığınca yaptırılacak yazılı sınav ve Adalet Bakanlığınca yapılacak sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. icra katipleri arasında Adalet Bakanlığınca yaptırılacak yazılı sınav ve Adalet Bakanlığınca yapılacak mülakat sonucuna göre de icra müdür veya icra müdür yardımcılığı kadrolarına atama yapılabilir.
icra katipliğine ilk defa atanacaklar, kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılacak merkezi sınavda başarılı olanlar arasından Adalet Bakanlığının bu konuda yetki vereceği adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından yapılacak uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre; unvan değişikliği suretiyle atanacaklar ise uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. Unvan değişikliği suretiyle icra katipliğine atanacaklar tahsis edilen kadronun yüzde ellisini geçemez.
icra müdür ve icra müdür yardımcıları ile icra katiplerinin, sınav, mülakat, görevlendirme, nakil, unvan değişikliği, görevde yükselme ve diğer hususları yönetmelikle düzenlenir.
icra dairelerinde, gerektiğinde, Adalet Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunca zabıt katibi, mübaşir ve hizmetli görevlendirilir.
icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya icra katibinin herhangi bir nedenden dolayı yokluğu durumunda görev ve yetkileri, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilecek yazı işleri müdürü veya zabıt katibi tarafından yerine getirilir.
Adalet Bakanlığı, icra dairelerini bir arada bulundurmaya ve aynı icra mahkemesine bağlamaya yetkilidir."
Görüldüğü üzere bu maddede sadece, icra memur ve yardımcılarının veya katip, mübaşir ve hizmetlilerin eski metinde olmayan göreve kabulleriyle ilgili düzenleme yer almaktadır. Bu esasa ilişkin ve esasa etkili bir düzenleme değildir. Takibin seyrinde de etkili olacak bir düzenleme değildir.
MADDE 2-2004 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
"icra ve iflas dairelerince verilen kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılır."
icra ve iflas dairelerinin yeterli personel desteği olmak kaydı ile bu düzenleme de faydalı olacaktır. Çünkü icra ve iflas dairelerinin işlemlerinin şikayet konusu yapılmasında bu yazılan gerekçeler önemlidir. icra memurunun işleminde gerekçe belli olduğu için yeniden memuru dinlemek ihtiyacı olmayacaktır. Zaten değişiklik gerekçesinde şöyle denilmektedir:"Tasarının 6. maddesiyle, kararların gerekçeli olarak icra tutanaklarına yazılması kabul edilmiştir. Bu değişiklik ile keyfiliği önlemek amacıyla kaşe kullanılmasının önüne geçmek ve görevlileri araştırmaya zorlamak suretiyle hızlı ve etkin denetim amaçlanmıştır. Uygulamada talepler hakkında gerekçe yazılmadan karar verilmekte, genellikle bu işlem kaşe kullanılarak yerine getirilmektedir. Taraflar, gerekçesi olmayan kararları anlamada, değerlendirmede zorlanmakta bu nedenle şikayete veya itiraza konu etmektedirler. Bu şekilde gerekçe yazılması tarafları ikna etmede daha etkili olacak, aynı zamanda işlemin şikayete konu edilmesi halinde hızlı ve etkin bir denetim sağlayacaktır".
Ancak diğer taraftan bilindiği gibi, hali hazırda icra dairlerinde olağan halin üzerinde bir yoğunluk mevcuttur. Bu yoğunluk içinde bu düzenleme icra ve iflas işlemlerini daha da geciktirecektir.
Dosya adedinin bu kadar olduğu bir dairede her kabul kararının bile gerekçelendirilmesi memurun iş yükünü arttıracaktır. Ayrıca bu şekilde yazılan kararlar başkaca da şikayet sebeplerini ortaya çıkaracaktır.
MADDE 3-2004 sayılı Kanunun 8 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
"Elektronik işlemler
Madde 8/a-icra ve iflas dairelerince yapılacak her türlü icra ve iflas iş ve işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılır, her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır.
Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler senet hükmündedir. Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı ispat gücünü haizdir. Güvenli elektronik imza, kanunlarda güvenli elektronik imza ile yapılamayacağı açıkça belirtilmiş olan işlemler dışında, elle atılan imza yerine kullanılabilir. Güvenli elektronik imzayla oluşturulan belge ve kararlarda, Kanunda birden fazla nüshanın düzenlenmesi ve mühürleme işlemini öngören hükümler uygulanmaz.
Zorunlu nedenlerden dolayı fiziki olarak düzenlenen belge veya kararlar, yetkili kişilerce güvenli elektronik imzayla imzalanarak UYAP'a aktarılır ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları, gönderen icra ve iflas dairesinde saklanır, ayrıca fiziki olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu haller saklıdır.
Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde, icra müdürü veya görevlendirdiği personel tarafından belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, imzalanır ve mühürlenir.
Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.
Elektronik işlemlerin UYAP vasıtasıyla yapılmasına dair usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
Bu düzenleme faydalı olacaktır. Çünkü UYAP sistemi içinde işlemlerin hızlandırılması ve muhafazası kolaylığını temin edecektir.
MADDE 4-2004 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Paranın ödenmesi ve değerli eşyanın muhafazası
Madde 9-icra ve iflas dairelerine yapılacak her türlü nakdi ödeme, Adalet Bakanlığınca uygun görülecek bankalarda icra ve iflas dairesi adına açılan hesaba yapılır. Haciz sırasında, borçlu veya üçüncü kişiler tarafından yapılan ödeme nedeniyle tahsil edilen paralar, en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilir.
6
icra ve iflas dairelerince yapılması gereken her türlü nakdi ödeme, ilgilisinin talebi üzerine, gösterdiği banka hesabına aktarılmak üzere verilecek talimat gereği yapılır.
icra ve iflas daireleri aldıkları kıymetli evrak ve değerli şeyleri kasalarında, zorunlu hallerde ise kiralanacak banka kasalarında muhafaza ederler."
Bu hükümde yapılan değişiklik, mevcut hali önemli ölçüde değiştiren ve icra takip işlemlerine etkili bir değişiklik değildir.
MADDE 5-2004 sayılı Kanunun 13/a maddesinin birinci fıkrasında yer alan ", diğer örneğinin ise en geç o ayın sonunda Adalet Bakanlığına gönderilmesi" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 6-2004 sayılı Kanunun 42 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Haciz yoluyla ilamsız takiplere başlanmadan önce, asıl alacak tutarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında ise alacaklı, borçlunun bilinen en son adresine iadeli taahhütlü posta yoluyla meşruhatlı ödemeye davet yazısı göndermek zorundadır. Bu ödemeye davet yazısında;
1 Alacaklının adı soyadı, varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, adresi,
2 Talebe konu alacak veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarı ve faizli alacaklarda talep edilirse faizin miktarı ile işlemeye başladığı gün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizi,
3 Alacak, belge veya senede dayandırılıyor ise sureti, yoksa borcun sebebi,
4 Bu ödemeye davet yazısı için harcanan posta gideri,
5 Ödemenin yapılması istenen banka adı ile alacaklıya ait hesap numarası,
6 Tebliğ tarihinden itibaren beş iş günü içinde (2) numaralı bent gereği belirlenen tutar ile ödemeye davet yazısı için harcanan posta giderinin ödenmesi gerektiği,
7 Beş iş günü içinde (6) numaralı bent gereği ödenmesi gereken tutarın ödenmemesi halinde cebri icra yoluna başvurulacağı,

Hususları bildirilir. Ödemeye davet yazısının tebliğ edilememesi veya bu davete rağmen beş iş günü içinde ödeme yapılmaması halinde icra takibine başlanabilir.
Bu maddede düzenlenen hususları incelemek görev ve yetkisi icra müdürüne aittir." Evvela bir kısım alacaklar için takip yolunu kapatmak prensip olarak yanlıştır.
ikincisi insanlar itra yoluna diğer imkanlar bittiğinde müracaat ederler. Böyle bir düzenleme alacaklının borçluyu ikazlarını noterler gibi, resmi şekilde yapmasına ve ilerde yapacak takibe bu şekilde hazırlık yapmasına vesile olur ki, bu alacaklının takip masraflarını ve sonuçta borçlunun da borcunu ziyadeleştirir. Yani hem alacaklı hem de borçlu zararına olur. Çünkü alacaklı, alacağını tahsil için yasal yollara başvurmadan önce onlarca kez borçluyu aramakta, yazılı ihtar etmektedir. Alacağını alamayana ayrıca ek posta masrafı yaptırmak sonucu doğar.
Üçüncüsü takipte bazen takip masraflarının alacağın aslını geçmesi tarafların değil, takip masraflarını belirleyen devletin kusurudur. Çünkü bizde takip masrafları ve harçlar oldukça fazladır.
Dördüncüsü sadece bu masraflar değil yine tarafların riskini artıran yüksek faiz döneminden kalma oldukça yüksek ve artık hiç bir yerde olmayan % 40 gibi icra inkar tazminatları vardır.
Beşincisi, mevcut düzenlemede icra ve iflas dairelerince ilamsız icra takibi şartlarına birde ihtarın şartlara uygun yapılıp yapılmadığı gibi ek bir takip şartının eklenmesi ve bunun denetimi icra dairleri ve mahkemelerine ayrı bir yük getirecektir. Hatta ilamsız yolla itra takibi yapamayan alacaklı alacağının sağlanması için ASLiYE HUKUK MAHKEMLERiNDE alacağının tahsili için ilam almaya çalışacaktır. Böylelikle haksızlığı ilam yoluyla gidermeye çalışan alacaklı, istemese de borçlunun sırtına mahkeme masrafları avukatlık ücretini de yükleyecektir. Ayrıca Hukuk mahkemelerinde ki dava yükü çoğalacaktır.
Bu düzenleme tamamen tasarıdan çıkarılmalıdır.
MADDE 7-2004 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının (1) ve
(2) numaralı bentleri aşağıdaki şekilde değiştiriimiş; üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Takip talebi icra dairesine yazılı veya sözlü olarak ya da elektronik ortamda yapılır."
"1. Alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı; alacaklı veya vekili adına ödemenin yapılacağı banka adı ile hesap bilgileri; varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası; şöhret ve yerleşim yeri; alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa Türkiye'de göstereceği yerleşim yeri (Yerleşim yeri gösteremezse icra dairesinin bulunduğu yer yerleşim yeri sayılır);
2. Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı, alacaklı tarafından biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri;
Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yerleri;"
"Kanunun 42 nci maddesinin ikinci ve devamı fıkralarında düzenlenen ödemeye davetle ilgili, bilgi ve belgelerin takip talebi anında icra dairesine tevdii zorunludur."
Madde 6'daki açıklamalar sebebiyle son fıkraya ihtiyaç olmayacaktır.
MADDE 8-2004 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrası ve maddenin ikinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"icra müdürü takip talebinin Kanunda öngörülen şartları içerdiğine karar verirse ödeme emri düzenler. Talebin kabul edilmemesi halinde verilen karar tutanağa yazılır."
"1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, 58 inci maddeye göre takip talebine yazılması lazım gelen kayıtları,
2. Borcun ve masrafların yedi gün içinde icra dairesine ait banka hesabına ödenmesi, borç teminat verilmesi mükellefiyeti ise teminatın bu süre içinde gösterilmesi ihtarını,"
icra dairlerinin ödemelerin dışında tutulması veya diğer bir ifade ile ödemelerin doğrudan hesaba yapılabilmesi için gerekli bir düzenlemedir.
MADDE 9-2004 sayılı Kanunun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) ve (3) numaralı bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, birinci fıkrasına aşağıdaki (13) ve (14) numaralı bentler ile maddeye aşağıdaki son fıkra eklenmiştir.
"2. Ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya,
3. a) Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler,
b) Aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri, hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu her türlü eşya;"
"13. Öğrenci bursları,
14. Diğer kanunlarda haczi yasaklanan mal ve haklar."
"icra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir."
icra iflas Kanunumuzda genel kural, parasal kıymet ifade eden ve borçlunun malvarlığına dahil olan her şeyin alacaklının alacağı için haczedilebilmesidir. Bunun istisnası iiK m. 82, 83 ve diğer bazı kanunlarda gösterilmiştir. Bu düzenlemede genel eğilim haczi kabil olmayan malları artırmaktır. Genelolarak borçlunun haczedilmez mallarının kapsamının genişletilerek neredeyse ev ve iş yerlerinde menkul mal haczinin sonlandırılmasıdır. Borçlunun iş yerinde veya evde her tülü eşya veya ev eşyası kavramının kanun tasarısında bu kadar genişletilmesi borçlunun haciz baskısından tamamen kurtulmasına ve borcunu ifa
için gayret etmemesine sebebiyet verecektir. Alacaklının alacağını tahsil edebilmesi buna mukabil borçlunun da hayatiyetini devam ettirmesi şeklindeki devletin sağlamak ile zorunlu olduğu dengenin tamamen bozulmasına sebep olacaktır. Türkiye ne yazık ki soruşturulamayan mal ve mülk ülkesidir. Kişi ticaretten kazandığı gelir ile şirketi veya kendi şahsına mal varlığı edinmemektedir. Bunu eşi veya üçüncü şahısların üzerine edinerek dolaylı olarak mal kaçırmaktadır. Haciz yollarının kapanması ile bugüne kadar borcunu ödememiş borçlulardan alacak tahsili yine o borçluların insafına kalacaktır. Alacağını devletin himayesi ve varlığı altında tahsil edemeyen vatandaşın hukuk normlarına ve hukuka saygısı da olmayacaktır. Çünkü kanun tasarısının Adalet Komisyonuna sevk edildiğini öğrenen tüccar ve sanayicilerde yasama organı ve hükümetin bu yasalarla kendilerini kandıranları korundukları inancı hakim olacaktır. Bu inancın ve mağduriyet duygusunun doğuracağı sonuçlar daha da vahimdir. Vatandaşın hukuka inancının yok olması demek alacağını tahsil yolunda devlet haricinde başkaca kişilere veya örgütlenmelere yönlenmesini doğuracaktır. Buda SOIi ve 901ı yıllarda Türkiye'nin çokça başını ağrıtan mafya olgusunun yeniden hortlamasını sonuçlayacaktır. Borçlunun Türkiye'de evde haciz yapılacak korkusu toplumsal baskı ile alacağın tahsilini sağlamakta anlaşma zeminini yaratmaktadır. Bu baskının tamamen ortadan kaldırılması alacaklı dramıarını ortaya çıkaracaktır.
Bu tasarı ile borçluya ait üçüncü şahıslardaki mallar ve haklar muhafaza altına alınamamakta, evinde hiçbir şekilde haciz uygulanamamakta ve verdiği çek sebebiyle de ceza almamakta, dolandırıldım diye açılan davalara ise ceza mahkemeleri bu ticari bir iştir bizi ilgilendirmez diye daha savcılık takipsizlik kararı, mahkemeler ise beraat kararı vermektedir. O halde alacaklıya hukuki çareler içinde gidilecek kapı kalmamaktadır.
Türkiye'de borcunu ödemeyenin korunmasına yol açacak bu yargı reformu ile beraber ticaret yapmak isteyene bir fırsat veren üretici ve hizmet sağlayıcılara, bir nevi "siz kusurlusunuz ödemeyecek şahsa niye mal veya hizmet sağladınız" denmektedir. Karşısındakinin ödeyeceğine inanarak mal veya hizmet veren bu ülkenin dinamosu olan Sanayici Tüccar ve Hizmet sağlayıcısı dürüst vatandaşını da "sen de ödeme sen de borçlan ne de olsa kimse evine gelemez kimse işyerine gelemez, gelse bile icra uygulayamaz" diye teşvik edecektir.
Madde ifade olarak da tartışma doğuracaktır. Mesela 2. fıkra için bu söylenebilir. Bir kasabın, berberin, mesleğini sağlaması için gerekli bir takım aletleri vardır. Ancak 21. yüzyılda birtakım lüks makinelerde işyerlerinde bulunmaktadır. Mesela çok yüksek maliyetli bir kıyma makinesi mesleğini sürdürebilmek için gerekli midir? Berberlerin lüks güzellik aletleri mesleğin devamı için midir? Peki bu malların üreticisi olan sanayiciye borç ödenmediğinde üretici borcu karşılığında haciz baskısında bile bulunamayacak mıdır? Veya borçlu evinde 120 ekran plazma televizyon, yüksek bedelle alınmış bilgisayarı ile son model çamaşır makinesi ile evinde huzur içinde uyurken alacağını tahsil edemediği için alacaklının batmasına göz mü yumulacaktır. Tasarı bu hususların hiçbirini öngörmemektedir. Evinde sadece her eşyadan bir tanesinin bulunmasını yeterli görmektedir. işi dolandırma amacıyla yapacak kişi kendi evinde her birinden bir tane bulundurmak şartını da gerçekleştirerek tekstil atölyesi bile kurabilir. Ne de olsa kadının lüzumlu eşyası olarak görülecektir.
Alacaklı ile borçlu arasında, yasayla gözetilmesi gereken denge, borcun ödenmesi hususunun borçlunun arzu ve takdirine bırakılmayıp, cebri icra güvenceleri ile alacaklı yararına takdir edilmesidir. Anayasa mahkemesi kararları ve yargısal içtihatlar bu yöndedir. Ev eşyalarının haczinin kaldırılması, hapis gibi cebri icranın diğer yaptırımlarının kaldırılması, karşılıksız çeke bağlanan hapis cezasının kaldırılması, alacaklı ile borçlu arasındaki yukarıda zikredilen dengeyi bozacak, genelin menfaatini zedeleyecektir.
Bunun için kriter şu olabilir, muhafaza ve icra masraflarını karşılamayacak ev eşyası zaruri olmasa dahi haczedilmeyebilir. Veya haczedilen her türlü ev eşyası borçluyu rencide etmemek için muhafaza altına alınmayabilir, yani yerinde satılabilir. Fakat bu bir ciddi ekonomik değerse alacaklı bundan mahrum edilmemeli.
MADDE 10-2004 sayı lı Kanunun 88 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak muhafaza altına alınır. Alacaklı muvafakat ederse, istenildiği zaman verilmek şartıyla, muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, alacaklının muvafakati ve üçüncü şahsın kabulü halinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Haczedilen taşınır malların toplam değeri Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının beş katından az ise muhafaza altına alınmaz, borçlu veya üçüncü kişiye yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getiri lmediği takdirde yediemin değişikliği yapılabilir."
"Hacizli mallar, Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait lisanslı yediemin depolarında muhafaza edilir. Yetki verilen gerçek veya tüzel kişiler, bu yetkilerini Adalet Bakanlığının onayıyla alt işleticilere aynı standartları sağlamak koşuluyla devredebilirler. Bu devir, yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu depoların yönetmelikte belirlenen nitelik ve şartlara uygunluğunun saptanması sonucunda işletme belgesi Adalet Bakanlığı tarafından verilir. Haczedilen malların muhafaza işlemleri; lisanslı yediemin depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgari niteliklere, depo için alınacak teminata, mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya; işletici olma niteliklerine, işletici lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine; Adalet Bakanlığının lisanslı işletmelerle ilgili görev ve yetkilerine; faaliyetin durdurulması ya da iptali gibi idari tedbir ve tasarruflara; bu depoların denetimine ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir. Haczedilen malların muhafazası aşamasındaki ücretler Adalet Bakanlığınca düzenlenecek tarifeyle belirlenir."
Kanunda ki ilk hali daha işlevseldir. Bu hali ile mal kaldırmak için önce rakamlar yüksek yazılıp daha sonrasında kıymet takdirine itiraz yolu ile yargılama yoluna başvuruyu teşvik etmektedir. Borçlunun iş yerinde veya evde olmadığı zamanların düşünülerek muhafaza işlemi yapılması gibi ahlaki olmayan sonuçlarda doğuracaktır. Belirli bir bedelin altında bir malın kaldırılması istenmiyorsa asgari ücretin yarı kadar bir malın kaldırılması vaki olacaktır. Muhafaza altına almak için getirilen sınır uygulaması ve devamında satışın hadz mahallinde yapılması, "satış mahalline getirilmemesi halinde yediemin değişikliği yapılması "düzenlemeleri yerinde bir değişiklik değildir. Zira bu işlemler amaca hizmet etmeyecek ve borcun masraflarla daha artmasına sebep olacaktır. Ve satışını bir kere istediğin malın yediemince mahalle getirilmemesi halinde yeniden malı muhafaza altına almayı gerektirecektir. Yediemin olarak borçluya teslim edilen mallar yerinde bulunmaması halinde yedieminliği suiistimal suçunun cezasının nerdeyse affedilmiş olması borçluya hiçbir yaptırım uygulanmamasına sebep olacaktır. Bu şekilde muhafaza altına alınmayan malların büyük çoğunluğu satılamayacak yerinde bulunamayacaktır. Mal muhafaza baskısı ile çözülmüş dosya sayısı muhafaza yağılan dosyaların iddia ediyoruz ki bin katıdır. Hak keza sadece muhafazaya gelineceğinin duyurulması bile borçlunun borcunu ödemek için harekete geçmesini sağlamaktadır. Haczin ve muhafazanın gerekliliğine doğuran o kadar az dosya vardır ama bu baskının ödettiği icra dosyası akıı alamaz boyutlardadır.
MADDE 11-2004 sayılı Kanunun 99 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Üçüncü şahsın zilyetliği
Madde 99 -Haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. icra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, hacizli malın satışı yapılamaz. Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır."
Bu metin eleştirmek için sanırım örnek üstüne örnek versek sayfalarca yazsak yeterli olmaz. Uygulama da tasarı kanunlaşırsa bu hali en çok dolandırıcıların mal kaçıranların usulsüz işlemlerle sivil vatandaşı kandıranların ekmeğine yağ sürecektir. Bugünün Türkiye'sinin borçlusu mal kaçıran kendisinin işletmesi olsa bile 3. şahıslar eliyle işletmeyi yöneten borç ödemek yerine alacaklı savuşturan kimselerin var olduğu bir ülkedir. Uygulamada binlerce haciz tutanağı ile bunu ispat etmek mümkündür. Borçluların genel eğilimi kaçma psikolojisidir. Haciz mahalli tebliğ yeri olmasına rağmen hacze gidildiğinde borçlunun annesi babası ablası hatta yan komşusu çıkıp aslında ev benim iş yeri benim diyerek alacaklı veya vekilini savuşturmaya çalışmaktadırlar. Bugünün borçluları istihkak iddiasını fakülte bitirmiş hukukçudan daha iyi bilmektedir. Nüfus adresini bildirme zorunluluğu olan vatandaşın mernis adresinin belirsiz adresli olanlarının %70 iddia ediyorum ki icra takibindedir. Yasal takiplerden kaçma yönetimini bu kadar iyi bilen borçlunun eline 3. şahsın istihkak iddiasında alacaklı vekilini muhafaza baskısını elinden alınması ile istihkak davası açmaya sevk etmek sadece ve sadece borçlunun bir adres değiştirmesine bir daha kaçmasına sebebiyet verecektir. Alacaklıların 3. şahsın istihkak iddiasında muhafaza baskısı ile haciz mahallinde olman borçlunun işyerine evine dönerek bir anlaşma sağlandığına dair onlarca yüzlerce icra tutanağı mevcuttur.
Madde kapsamında istihkak davası sonuna kadar malın satışının istenmemesi borçlu nezdinde yararlı sonuçlar doğuracaktır. Madde kapsamında muhafaza altına alınmış bile olsa 3. şahıs 99 kapsamında alacaklının kaybettiği davada muhafaza edilen mal kadar tazminat ödemeye mahkum edilebilir. Bu 3. şahsın malının haksız muhafazasında daha caydırıcı olacaktır.
MADDE 12-2004 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir."
Mevcut satış isteme süreleri yarı oranında kısaltılmıştır. Düzenleme yerinde olmamıştır. Zira protokol yapılmış ve 1, 2 yıl ve daha fazla süreli yapılandırmalar yapılmaktadır. Bu durumda satış yapılmak zorunda kalınacaktır. Ayrıca özellikle araçlarda araç yakalanamadığı halde satış avansı yatırılmak zorunda kalınmaktadır. Bu süre bu düzenleme ile 6 ay kısalmıştır. Araç kaybolmuş beklide ortadan kaldırılmış iken haczin düşmemesi için kaç yıl kalacağı belli olmayan bir avans yatırılmaktadır. Araçlarla ilgili özel bir düzenleme yapılması gerekir Bu tasarıda eksik olan bu sürelerin haciz tarihinden mi yoksa kesinleşme tarihinden mi başlayacağı belirtilmemiştir. Kaldı ki; bu sürelerin kesinleşme tarihinden itibaren başladığını farz etsek bile fiiliyatta bu imkansızdır. Bir gayrimenkul satışının satış aşamasına gelme süresi eski yasada belirtilen 2 yıllık sürede ancak yapılabilmektedir. Zaten 2002 yılında bu sure 1 yıla indirgenmiş ancak yapılamayacağı anlaşıldığından tekrar 2 yıla çıkarılmıştır. Gayrimenkulün satış şartları gereği tapu şerhlerindeki ilK. 100. madde bilgilerinin toplanması ve bu ilgililere kıymet takdiri tebligatı en az 7 -8 ay sürmekte iken bu sürenin 6 aya indirilmesi icra sistemini işleyemez duruma getirecektir. Bu konuyla ilgili çok fazla örnek yazılabilecekken sadece bu örnek bile sistemin işlemeyeceğini gösterdiğinden tarafımızca yeterli görülmüştür.
MADDE 13-2004 sayılı Kanunun 110 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 110 -Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürünce verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hadzli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir.
Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczin kalktığının tespit edilmesi halinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir; işlem ilgili icra dairesine bildirilir.
Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur."
MADDE 14-2004 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Satış ilanı elektronik ortamda da yapılır."
"Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci ihale tarihinden on gün önce başlar, ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer; ikinci ihalede ise elektronik ortamda teklif verme birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlar, en az on gün sonrası için belirlenecek ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda verilecek teklifler hacizli malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamaz; teklif vermeden önce, hacizli malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi zorunludur.
Satılığa çıkarılan taşınır üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı yukarıdaki fıkrada yazılı oranda ise artırmaya iştiraki halinde ayrıca pey akçesi ve teminat aranmaz."
MADDE 15-2004 sayılı Kanunun 115 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"ihalenin yapılması
Madde 115 -Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Satılığa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o ma Ila temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir.
Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış icra memuru tarafından geri bırakılır."
ikinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşer."
MADDE 16• 2004 sayılı Kanunun 118 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş, fıkranın son cümlesi madde metninden çıkarılmıştır.
"Daire dışında tahsil edilen paralar en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere, icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilir."
MADDE 17• 2004 sayılı Kanunun 112 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bir ay" ibaresi "iki ay", 123 üncü maddesinde yer alan "iki ay" ibaresi "üç ay" olarak
değiştirilmiştir.
MADDE 18• 2004 sayılı Kanunun 124 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Şartnameye, artırmaya iştirak edeceklerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri, elektronik ortamda teklif vererek artırmaya katılacakların teminat göstermeleri gerektiği; elektronik ortamda verilen tekliflerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamayacağı, elektronik ortamda teklif vermeye ilişkin hususlar yazılır."
MADDE 19• 2004 sayılı Kanunun 126 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Artırmanın ilanı, artırma hazırlıkları ve ilgililere ihtar
Madde 126• Satış, açık artırma ile yapılır. Birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat önceden ilan edilir.
ilan, birinci ihale tarihinden en az bir ay önce yapılır. ilan edilen metnin esasa müessir olmayan maddi hatalar nedeniyle tekrarlanması gerektiğinde, ihale tarihi değiştirilmeksizin hata ilanen düzeltilir. Ancak bu düzeltme ilanının tarihi ile ihale tarihi arasında yedi günden az zaman kalmış ise daha önce ilan edilen günden yedi iş günü sonrası için tespit edilecek günde satış yapılacağı düzeltme ilanında belirtilir. Bu düzeltme ilanı ilgililere ayrıca tebliğ edilmez.
Yapılacak ilana, satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli vasıfları, tahmin edilen kıymeti, bulunduğu yer; birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat; artırmaya iştirak edeceklerin hacizli malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri gerektiği; diğer bilgilerin nereden ve ne suretle öğrenilebileceği hususları yazılır. Ayrıca, ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin taşınmaz üzerindeki haklarını, hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını evrakı müsbiteleri ile onbeş gün içinde icra dairesine bildirmeleri gerektiği yazılır; aksi halde, hakları tapu siciliyle sabit olmadıkça, satış bedelinin paylaşmasından hariç kalacakları da ilave edilir. Bu ihtar irtifak hakkı sahiplerine de yapılır.
Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci ihale tarihinden yirmi gün önce başlar, ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer; ikinci ihalede ise elektronik ortamda teklif verme birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlar, en az yirmi gün sonrası için belirlenecek ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda verilecek teklifler hacizli malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamaz; teklif vermeden önce, hacizli malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi zorunludur.
Satılığa çıkarılan taşınmaz üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı yukarıdaki fıkrada yazılı oranda ise artırmaya iştiraki halinde ayrıca pey akçesi ve teminat aranmaz.
114 üncü maddenin 2 nci ve 3 üncü fıkrası hükümleri taşınmazın satış ilanı hakkında da uygulanır."
MADDE 20-2004 sayılı Kanunun 127 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 127-ilanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan alakadarlarının tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması halinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir. Bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetede veya elektronik ortamda yapılan satış ilanı tebligat yerine geçer."
MADDE 21-2004 sayılı Kanunun 129 ncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 129-Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Taşınmaz üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir.
Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış icra memuru tarafından geri bırakılır.
ikinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşer."
MADDE 22-2004 sayılı Kanunun 1S0/e maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren bir yıl içinde isteyebilir."
MADDE 23-2004 sayılı Kanunun 168 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"ı. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,"
MADDE 24-2004 sayılı Kanunun 171 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,"
MADDE 25-2004 sayılı Kanunun 243 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "116 ve" ibaresi metinden çıkartılmıştır.
MADDE 26-2004 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"Geçici Madde 9-Bu Kanunla değiştirilen 2004 sayılı icra ve iflas Kanununun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereği ödeme yapılabilmesi için ilgilisi tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde banka hesap numarasının bildirilmesi gerekir.
Geçici Madde 10-Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takipler hakkında 2004 sayılı Kanunun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümleri uygulanır.
Geçici Madde 11-Adalet Bakanlığı, 2004 sayılı Kanunun bu Kanunla değişik 88 inci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince hukuki ve teknik her türlü alt yapıyı bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde tamamlar. Lisanslı yediemin depoları faaliyete geçinceye kadar o yerdeki mevcut depo ve garajlarda muhafaza işlemlerine, mevcut yönetmelik ve ücret tarifeleri çerçevesinde devam olunur.
Geçici Madde 12-Mevcut depo ve garajlarda muhafaza edilen ancak hukuken muhafazasına gerek kalmayan malların bir ay içinde teslim alınması için icra müdürü tarafından ilgilisine resen bildirim yapılır.
ilgilisine tebligat yapılamazsa veya verilen süre içinde mal geri alınmazsa, üç ay içinde, 2004 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uyarınca satış işlemi yapılır.
Ancak, satış yapılamazsa Bakanlıkça görevlendirilecek icra müdürünün başkanlığında kaymakamlık, belediye, ilgili yer baro başkanlığı ve ticaret odası tarafından bildirilecek birer kişinin katılımıyla oluşturulacak değer tespit komisyonunca tespit edilecek değer üzerinden, yedieminin alacağına mahsup için malın mülkiyeti yediemine devredilebilir; komisyon, ekonomik bir değerinin kalmadığına karar verirse mal bir tutanakla imha edilir.
Satılan veya mülkiyeti devredilen malın bedelinden, muhafaza ve diğer giderler mahsup edildikten sonra varsa artan miktar talep halinde ilgilisine ödenir.
SONUÇ VE KANAATiM:
Tasarı ve bu yapılan düzenlemeler bu haliyle alacaklının alacağını alma ümidini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Borçlunun zor durumdan kurtarılması amacı ile birçok düzenleme yapılmıştır. Mal beyanı cezası kaldırılmış, taahhüdü ihlal etkisizleştirilmiş, yedieminli suistimal cezası caydırıcılıktan uzak hale getirilmiştir. Defaten yapılan düzenlemelerle çek alacaklıları mağdur edilmiştir.
Yapılan çek düzenlemeleri bu davaların uzamasına sebep olmuş her değişiklikte başa dönülmüş daha önce verilen kararlar yargılamanın iadesi ile tekrar canlanmıştır. Bu şekilde ceza yargılamasında mahkemelerin yükü yasa koyucu nedeniyle ağırlaştırılmıştır. Her çek düzenlemesinde lehe olan kanun uygulanmış ve 2007 den bugüne temyiz edilmiş hiçbir karar infaz edilememiştir.
Çeke hapis cezası kaldırmak istenmektedir. Düzenlemeden önce çeki n caydırıcı gücüne güvenerek alan kişiler mağdur edilmiş bulunmaktadır. Çeki adi senetten farkı kalmayacaktır. Üstüne bono ile aynı müeyyideye sahip çek için icra takibinde 6 ayda bir işlem yapılması gibi bir zorunluluk olmakla senetten daha güçsüz bir kambiyo evrakı haline gelecektir. Takibe konu edilen çekler için 6 aylık zamanaşımının işlemeyeceği değişikliği yapılması gerekmektedir. Çekte ceza kalkması ile çekin ticaretin bir değişim aracı olma özelliği tamamen ortadan kalkacaktır. Düzenleme ile 10 yıl çek keşide edemeyeceği müeyyidesi getirilmiş bunun karşılığında ibraz süresi, takip süresi, takip sonrası işlem süresi gibi yükümlülükler göz önüne alındığında, bononun da protesto edilebilmesi, zamanaşımın 3 yılolması, bu süre içerisinde takibe konu edilebilmesi bononun çekten daha kuvvetli bir evrak olacaktır. Bu sebeple çek ticari hayta kullanılmayacak veya çok az yeri olacaktır.
Yine iiK'daki bu düzenleme sonucu, haciz aşamasında, borçlunun evine gidilemeyecek, üçüncü şahıs elinde haczedilen malı muhafaza altına alınmayacak ve yazdığı karşılıksız çekten dolayı cezalandırılamayacaktır. Bu düzenleme kötü niyetli borçluya açıkça şunu demektedir. Çekıeri yaz, piyasayı dolandır. Sonra işletmeyi üçüncü şahıslara usulen devret, eveşyasını da yenile ve borçlarını da ödeme zahmetine girmeden, arkadan rahat rahat işlerini idare et.
Prof. Dr. Abdurrahim Karslı
istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Medeni Muhakeme Hukuku ve icra iflas Hukuku
Anabilim Dalı Başkanı
13'