Mesajı Okuyun
Old 26-03-2008, 16:45   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 1976/1480
Karar: 1976/5483
Karar Tarihi: 06.07.1976

ÖZET: Davalının temyiz kudretine sahip bulunmadığının saptanması halinde davacıların, ancak davalıya para verdiklerini, ispatlayarak verdikleri parayı geri almaya hakları vardır. Kendilerinin, davalının ehliyetsizliğini bilmiş olmaları ve buna rağmen sözleşme yapmış bulunmaları, onların bu haklarını, engellemez. Çünkü sebepsiz mal edinme davasının kanuni koşulları arasında, davalı tarafa yapılmış bulunan edanın, iyiniyetle yapılmış olması koşulu yoktur.


(818 S. K. m. 61, 63) (743 S. K. m. 13, 176, 394, 395)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı 22500 liranın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine ve fazla isteğin reddine ilişkin olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine incelendi, gereği konuşuldu:

Karar: Davacılar, kendileri tarafından 28.000 ve üçüncü şahıs Mehmet'de 2.000 lira toplan 30.000 lirayı davalıya vererek ondan tapulu yerlerini haricen satın aldıklarını ve davalının tescile yanaşmadığının ileri sürerek verilen paranın faizi ile davalıdan alınmasını istemişlerdir.

Davalı, para almadığını, akıl zayıflığından yararlanılarak senet yapıldığını bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Usulün 297. maddesine uygun surette düzenlenmiş mühürlü 7.12.1965 günlü adi senetle davalının 30.000 lira aldığı yazılıdır. Tanık olarak dinlenen senet imzacıları, parayı görmediklerini, davalının ikrarı üzerine senedi imzaladıklarını bildirmişlerdir.

Numune Hastanesinin, zeka geriliği saptayan 8.9.1969 günlü raporu üzerine davalı hacir altına alınmıştır. Bu raporda, Haydarpaşa Hastanesinin 18.11.1933 günlü ileri derecede belahatı tespit eden raporu üzerine davalının askerlikten çürüğe çıkarıldığını belirtilmektedir.

Davalı, vasisi aracılığı ile, 1969/361 esas sayılı dosyada davacılar aleyhine senet iptal davası açmıştır. Anılan dosya içerisinde bulunan Numune Hastanesinin 4.5.1971 günlü raporunda, davalının doğuştan itibaren temyiz kudretinin bulunmadığı bildirilmektedir. Adli Tıp Meclisince muayene sonucu verilen 27.12.1971 günlü raporda da, zeka geriliğinin doğmalık olup akit tarihinde de aynı durumda bulunduğu ve hukuki ehliyetinin olmadığı açıklanmaktadır. Bu raporlar gereğince, ehliyetsizlik nedeni ile senedin iptaline karar verilmiş ve karar Yargıtay'dan geçerek kesinleşmiştir.

Açıklanan delillere, mahkemece haczin senetten sonra olup, davalının parayı aldığını ikrar etmiş bulunmasına göre, 22.500 liranın, davalıdan faiziyle alınmasına, fazla isteğin reddine karar verilmiştir.

Oysa hacir, daha sonra olmakla beraber davalının zeka geriliğinin ve ehliyetsizliğinin doğuştan başladığı adli tıp meclisinin raporu ile saptanmıştır. Ancak, ne davalının sözleşmenin yapıldığı andaki hukuki ehliyetsizliği, ne de hacir, davanın çözümü için yeterli değildir. Zira raporla saptanan ehliyetsizlik, satışa yönelen irade bildiriminin geçersizliğine ilişkindir. Bu geçersizlik davalının, parayı aldığını açıklayan ikrarını kapsamaz, Çünkü ikrar, bir maddi vakıaya ati bildirimdir. Bu bildirim, sözleşmenin yapılışına ilişkin ehliyetten ayrıdır. Eğer, davalı, maddi vakıayı belirleyen bu ikrarının bilincinde ise, kendiside reşit olduğuna göre, irade bildirimlerini amaç tutan Medeni Kanunun 176 ve 394. maddeleri hükümleri gözönünde tutularak, davalının sorumluluğu yoluna gidilmesi gerekir.

O halde, mahkemece yapılacak iş, davalının ikrarı açısından, Medeni Kanunu 13. maddesi hükmü uyarınca ikrar anında, temyiz kudretine sahip olup olmadığı yönünden Adli Tıp Meclisinden ek rapor alınması olacaktır. Eğer, ikrar açısından, davalı temyiz kudretine sahip ise, şimdiki gibi karar verilmesi gerekir.

Buna karşılık, davalının temyiz kudretine sahip bulunmadığının saptanması halinde davacıların, ancak davalıya para verdiklerini, ispatlayarak Borçlar Kanununun 61, 63 ve sonraki maddeleri hükümleri uyarınca verdikleri parayı geri almaya hakları vardır. Kendilerinin, davalının ehliyetsizliğini bilmiş olmaları ve buna rağmen sözleşme yapmış bulunmaları, onların bu haklarını, engellemez. Çünkü sebepsiz mal edinme davasının kanuni koşulları arasında, davalı tarafa yapılmış bulunan edanın, iyiniyetle yapılmış olması koşulu yoktur. Medeni Kanunun 395. maddesi hükmü de bu isteği haklı göstermektedir. Hal böyle olunca, az önce belirtildiği üzere davacı tarafın parayı ödediğini ispata hakkı vardır. Şu duruma göre, ispat halinde, şimdiki biçimde karar verilmesi, aksi halde davanın reddi yönüne gidilmesi gerekir.

Mahkemece, bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi bozmayı gerektirir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve davalı yararına takdir edilen 1000 lira duruşma avukatlık parasının davacılardan alınmasına aşağıda yazılı peşin harcın istek halinde iadesine 6.7.1976 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************