Mesajı Okuyun
Old 27-07-2006, 19:36   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1944/18
K. 1945/7
T. 4.4.1945
• İCRANIN GERİ BIRAKILMASI ( Yorumu - İİK. m. 33 ve 36 )
• DEVLETİN TEMİNAT VERMEKDEN AYRI TUTULMASI
• TEMİNAT VERME ZORUNLULUĞU ( Devletin Ayrı Tutulması )
• TAKİP ( Ödeme Nedeniyle İcranın Geri Bırakılması )
2004/m.33,36
ÖZET : İİK`nun 36. maddesindeki "icranın geri bırakılması" hükmü; icranın geçici bir süre için durdurulması ya da temyiz edilen kararın onanması durumunda, icranın kaldığı noktadan yürümesi anlamındadır. 33. madde hükmü karşısında ise bu deyimin anlamı, "icra işlemlerinin kaldırılması ve takibe son verilmesi"dir. Bu iki madde arasındaki ayrım nedeniyle, 36. maddede sözü edilen "güvence verme zorunluluğundan devletin ayrık tutulması", kıyas yolu ile 33. madde için de uygulanamaz.

DAVA VE KARAR : İlama müstenit takip üzerine icranın geri bırakılması talebi halinde İcra ve İflas Kanununun 3890 sayılı Kanunla tadil edilen otuz üçüncü maddesinin teminat gösterilmesine mütedair fıkrası muvacehesinde icranın tehiri talebinde bulunan Hazine olduğu takdirde bilateminat icranın tehiri caiz olup olmadığı hususunda Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin 26.10.942 gün ve 2922/3575 sayılı ilamı ile 28.2.944 gün ve 827/600 sayılı ilamı arasında içtihat ayrılığı hasıl olduğundan keyfiyetin tevhidi içtihat yoluyla halli İcra ve İflas Dairesi Başkanlığının 27.4.944 tarih ve 335 sayılı yazısı ile istenilmesine mebni ihtilafın mevzuunu teşkil eden ilamlar çoğaltılarak Genel Kurul Üyelerine dağıtılmıştı.

Müzakere için tayin olunan 4.4.945 gününe rastlıyan çarşamba günü saat 9,30 da toplanan Genel Kurul Birinci Başkan Halil Özyörük'ün başkanlığı altında müzakereye başlıyarak ihtilaflar esasını teşkil eden noktalar hulasaten Birinci Başkan tarafından izah edildikten sonra söz alan :

İcra ve İflas Dairesi Başkanı Abdullah Aytemiz: Devlet, fertler gibi teminata tabi değil mi? Dairemizden bu hususta birbirine mubayin iki karar sadır olmuştur. Temyizi dava eden Hazine de herhangi bir mümeyyiz gibi teminat vermek şartıyla temyiz yoluna gidebilir diye müteaddit kararlar verdikten sonra bunun hilafına da bir karar verildi. Bu mesele hakkında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 443. maddesiyle İcra ve İflas Kanununun otuz altıncı maddesi tedahül ederek bir madde hükmünü almıştır. Her iki maddeye göre de icraya vazolunan ilam hakkında merciine müracaatla tehiri icra kararı alıp ibraz etmek için mehil isteyen borçlu mahkumun aleyhten teminat istenir. Teminat iraesi, şartiyle kendisine mehil verilir. Ancak temyiz eden Devlet veya müzahereti adliyeye nail bir kimse ise teminata lüzum yoktur. Her iki maddede Devlete böyle bir külfet tahmil edilmemiştir, İcra ve İflas Kanununun otuz üçüncü maddesinde itfa, imhal ve müruruzaman gibi bir sebebe dayanarak ilamın icrasının geri bırakılmasını talep eden borçlu teminat vermek şartiyle temyiz yoluna gidebileceği yazılıdır. Otuz altıncı maddede olduğu gibi bu madde de Devletin bundan hariç tutulacağı hakkında bir kayıt ve işaret mevcut değildir. Mutlak surette temyiz eden borçlular teminat vermekle mükelleftirler.

O. Nuri Köni: Meseleyi sayın Bay Abdullah Aytemiz izah ettiler. Bendeniz şu noktalar üzerinde durmak istiyorum: Huzurunuza bir hadise zımnında bir mesele gelmiş bulunuyor. Bunu halletmek için ahkamı kanuniyeye gitmek lazımdır. Ve burada da evvela esaslı kaideleri almak icap eder. Bir dava nasıl açılır, nasıl takip edilir? Bu hususlar kanunlariyle tespit edilmiştir. Takibi Hazine de yapar ve Hazine bu cihetler için vazedilmiş şartlardan müstesna olamaz. Bugün üzerinde durduğumuz mesele de bir davanın ikamesi meselesidir. Yani temyiz davasının ikamesi. İcra ve iflas Kanununun otuz üçüncü maddesi 940 yılında yapılan tadilatla bu şekle girmiştir. Vazukanun otuz altıncı maddeyi gördüğü halde otuzüçüncü maddeyi bu şekilde kabul etmiştir. Alacaklıyı himaye etmek için iltizami olarak yaptı bunu. Bu suretle temyizi davada teminat gösterilmesini şart koydu. Kanun maddesi "şartiyle" kaydını ihtiva etmektedir. Hazine damga pulundan, harçlardan müstesna tutulmamıştır. Çünkü kaidei asliyedir bu. Hazine madem ki müddei ve müddeialeyh oluyor; bu takdirde bütün vecaibi kanuniyeyi ifa ile de mükelleftir. Kanunun emrini yerine getirecektir. Ceza sahasında da temyizi dava için iptidaen depo parası yatıracaktır; aksi halde temyiz dilekçesi reddolunur.

İcra ve İflas Kanununun doksan yedinci maddesinde istihkak davası ikamesinden bahsolunuyor. Teminat kaydı orada da vardır ve Devlet bunu verecektir.

Otuz üçüncü maddedeki teminat şartı temyizi davanın bir vecibesidir ve Devlet de bunu verecektir. Efendim işte diğer maddede bir istisna var ya deniyor. Buna dayanarak biz Hazineyi affedemeyiz. Vazu kanundan daha lütufkar olamayız. Binaenaleyh İcra ve İflas Dairesinin öteden beri gelen içtihadı doğrudur. Çünkü bu şartla alacaklı himaye edilmektedir. Otuz altıncı madde tehiri icra meselesidir, temyizi dava değildir. İllette iştirak yoktur; tehiri icra başka, temyizi dava gene başkadır. Binaenaleyh hazine bu mükellefiyetten azade kalamaz. Bu vecibeyi ifa etmemişse temyiz istidası reddolunur. Ahkamı kanuniyeden yakasını sıyıramaz. Biz vazukanundan daha lütufkar olamayız. Otuz üçüncü maddei muaddelede "şartiyle" kelimesi vardır ve otuz altıncı madde gözönünde iken tadil edilmiştir. Alahilafilkıyas cari bir hüküm kıstas ile değişmez.

İcra ve İflas Dairesi Başkanı Abdullah Aytemiz: Dairece müttefikan teminat müddetin mürurundan sonra gösterilmiş olsa bile temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmişti. Binaenaleyh temyiz şartı değildir; alacaklının hakkını korumak için konulmuştur.

O. Nuri Köni : Evet. Temyiz için konanı da vardır. Bu hususta Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 414. maddesi tatbik olunur. Yani istida mahalline gönderilir ve eksikleri tamamlattırılır. Müddetin tesiri yoktur.


Üye Y. Kemal Arslansan: 1929 yılında yürürlüğe giren 1424 saylı İcra ve İflas Kanununda ilamların icrasını gösteren otuzuncu madde tatbikatında beklenilen gayeyi temin edememiş ve bu yüzden mahkemeden ilam istihsal edip icraya koymuş olan iş sahiplerinin haklı şikayetlerini mucip olmuş idi. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu projesi hazırlandığı sırada ilamların çabuk ve kolaylıkla icrasını temin gayesi ile ilamsız takiplere mütedair hükümlerden ayrıca ilamların icra usulleri hakkında tatbikatın istilzam eylediği gerekli hükümler konarak ikinci bap vücuda getirilmiştir. Şu suretle hakkı bir ilam ile sabit olmuş olan alacaklılar ilamsız takiplerden farklı sade hükümlere tabi tutmayı hedef ittihaz eden kanun koyucusu ilamların icrasının geri bırakılabilmesini ancak otuz üçüncü maddede yazılı sebeplere hasretmiş ve 3890 sayılı Kanunla değişen otuzüçüncü maddeye tetkik mercii geri bırakılma talebini reddettiği takdirde teminat gösterilmek kayıt ve şart ile temyiz yoluna gidilebileceğine dair bir fıkra eklenmiştir. Fıkranın ıtlakına ve ilamların icrası hakkında ayrıca bir ikinci bap tedvini sebebine göre merciin ret kararını temyiz eden fert olsun Hazine olsun teminat göstermek icap eder. Bu suretle ilama dayanan alacaklının hakkı korunmuş ve ilamın çabuk icrası temin edilmiştir. Müşterek hükümlerde bulunan otuz altıncı madde ile icraya konmuş olan bir ilam hakkında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 443. maddesi hükümleri dairesinde temyiz mahkemesinden icranın geri bırakılmasına dair karar verilinceye kadar verilecek mehillerde cari ve maddenin sarahati veçhile bu hususta Hazinenin teminat vermekten istisna edildiğine mütedairdir. Binaenaleyh iki madde arasında illet müşterek değil ayrıdır. Bir noktada Sayın Bay Osman Nuri Köni'den ayrılıyorum. Teminat temyizin şartı değil tehiri icranın şartıdır. (Tetiik merciinin kararlarının temyizi halinde) infazı icra dairelerine kanunen bırakılan ilamların icra usüllerinde kanunda gösterilen istisnalar mahfuz olmak üzere fert ile Hazine arasında bir fark gözetilmemiş olduğu 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun mucip sebeplerinde açıkça gösterilmiştir.

Hulasa : Otuz üç ve otuz altıncı maddelerin konu ve illetleri başkadır. Değişen otuz üçüncü madde hükümleri dairesinde icranın geri bırakılması için Hazine de teminat şartına riayet ile mükelleftir

Y. Kemal Aslansan: İcra ve İflas Kanunu 929 yılında meriyete girince etraftan bu kanun yürümüyor diye şikayetler başladı. 2004 sayılı kanuna İsviçre Kanunundan ayrı bir fasıl ilave edildi: İlamların terası faslı. Bunlara ait kaideler ilamsızlardan farklı tutuluyordu. Binaenaleyh otuz üç ve otuz altıncı maddelerdeki illet ayni değil farklıdır. Ben ilamımı aldım, icraya gittim; şayet burada takip hukukuna ait kaideler cari olacaksa artık bunun hükmü yoktur. İlam katileşir ve borçlunun buna karşı vaki itirazı Mercie reddolunursa temyiz halin de teminat göstermek şarttır. Bunu Hazine de verecektir. Bir noktada Sayın Bay O. Nuri Köni'den ayrılıyorum teminat temyizin şartı değildir diyorum. O tehiri icranın şartıdır. (Tetkik merciinin kararlarının temyizi halinde). Akitten doğan alacak ve borçlara müteallik ilamların icrasında hazine ile fert arasında bir guna fark gözetilmemiş olduğu İcra ve İflas Kanunun mucip sebeplerinde yazılı Maliye Vekili'nin ifadesiyle müeyyitir. Hulasa otuz üç ve otuz altıncı maddelerin konu ve illetleri başkadır. İcranın geri bırakılması için Hazine'nin de teminat şartına riayet etmesi lazımdır.

O. Nuri Koni : Kanaatımca Sayın Bay Y. Kemal Aslansan'dan hiç bir noktada ayrılmıyoruz: Otuz üç ve otuz altıncı maddelerin konu ve illetleri ayrıdır. Fakat teminat da temyiz şartıdır. Madde (şartiyle) diyor. Bundan başka İcra ve İflas Kanununda temyizin icrayı tehir etmiyeceğine dair bir madde de vardır. Teminat temyiz şartıdır.

Birinci Başkan Halil Özyörük: Bir. davanın muhtelif derecelerde görülmesi adaletin hakkıyle tecellisi için lazımdır ve bu arada bir takım şartlar, tahdidat, teminat göstermek mecburiyeti vs konulmaması en iyisidir. Amma murakabe işinde mesele değişir. Yargıtay bir derece mahkemesi değildir. Ancak burada gelen bir işi tetkike başlanıp başlanmayacağını tespit için evvela bazı şartların aranması lazım geliyor. Bu vaziyet her memlekette vardır. Ceza hukuku alanında evvelemirde bazı şartların yerine getirilip getirilmediğini aramak mecburiyeti bulunmaması lazım gelirdi. Fakat bazı tali düşünceler tesiriyle hukuk alanında aranması icap eden böyle bir mecburiyet ceza atanma konulmuştur. Bizim sistemimizde hukuk sahası serbest bırakılmıştır; diğer memleketlerde ise bu alanda azami müşkilat gösterilmektedir. İngiltere'de hükmün temyizi için çok ağır formaliteler konmuştur; bunlara müracaat etmeden hüküm temyiz olunamaz. Ceza sahasında Baş Savcının izni, hukuk işlerinde Yargıtay ödevini gören Lordlar Kamarasının müsaadesi lazımdır. Diğer işlerde de istinaf mahkemesinin izni aranmaktadır. Bu arada alınan harçlar bazen müddeabihin tutarını bile geçer. Maksat temyiz yoluna gidilmesini önlemektir

Bizim bu husustaki sistem ve usulümüz malumdur.

Hüküm safhasına gelip karara bağlanan bir davanın tabi neticelerini bir şahsın geciktirebilmesi için alacaklının hakkını temin etmesi lazımdır. Bunun için de kanuna hükümler konmuştur Bu meyanda İcra ve İflas Kanununun otuz üç ve otuz altıncı maddelerini görüyoruz. Otuz altıncı madde kanunda dururken otuz üçüncü maddenin konmasının illet ve sebebi şudur: İş hüküm safhasına intikal etmiştir, bunun icrası asıldır. İcranın geri bıraktırılması hilafı asıldır. Yani geri bırakılmasını mucip sebepler bulunması hilafı asıldır. Borçlunun itirazı Merci tarafından reddolunmuş, temyiz ediyor. Emri marzi halini alan bir hükmün İcrası asıl olduğu halde borçlunun temyizi sebebiyle icra gecikecektir. Bu durumda geciktirmeye sebep olanın mahkumunbihi tamamen temin etmesi şarttır. Otuz altıncı maddede Hazine teminat vermek mükellefiyetinden istisna edilmiş bulunuyor. Çünkü iş henüz hüküm safhasına gelmemiştir. Biz Hazinenin istisna edilmesinin sebebi üzerinde durmazdan evvel kanunu tatbikle mükellef bulunuyoruz. Gerçi işin felsefesi ile de meşgul olmak lazımdır. Fakat kanun, milli iradenin ifadesi olan kanun önümüzde duruyor, ve biz onu olduğu gibi tatbike mecbur bulunuyoruz. Mahkemeler huzurunda Devlet fertlerle müsavidir. Yani aynı haklara, sahip ve aynı vecibelerle yükümlüdür. Nitekim Devlet de harca tabidir. Çünkü bütçenin ayrı ayrı fasılları vardır ki bunlar toplanıp maliyeye intikal edecektir. İşte İcra ve iflas Kanununun otuz üçüncü maddesinde hüküm safhasında bulunan bir işi geciktirmek için Devletin teminat göstermek mecburiyetinden vereste bulunduğuna dair hiç bir kayıt mevcut olmamasına göre hazine de bir işi geciktirmek için teminat vermekle mükelleftir. Bu mevzuda otuz üç ve otuz altıncı maddeler arasında kıyas da cari olamaz. Çünkü birisi katileşmiş diğeri ise katileşmemiş hükümleri ele almıştır. Bundan başka otuz üçüncü madde teminat göstermek mecburiyetini bir şart olarak ele almıştır. Demeleriyle.

Sonuçta:

İcra ve iflas Kanununun otuz üç ve otuz altıncı maddelerinin temyiz yoluna başvuranın Devlet olduğu takdirde nasıl uygulanacağı hakkında Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin yukarıda tafsilatı yazılı iki kararından hangisinin doğru olduğunun belirtilmesi için geçen konuşma ve tartışmalarda ileri sürülen düşüncelerin:

1- Devletin mutlak bir kudrete sahip bulunması itibariyle aleyhindeki hükmün icrasının geri bırakılmasında teminat göstermek mecburiyetinden ayrık bırakılmış olması bakımından yine icranın geri bırakılması amacını güden otuz üçüncü madde hükmüne giren hallerde de adı geçen kanununun otuz altıncı maddesine kıyas edilerek Devletin teminat göstermek zorunda bırakılmaması gerekir.

2- Bir hüküm aleyhine temyiz yoluna baş vurulduğu surette o hükmün icrasının temyiz incelemesi sonuna kadar geri bırakılmasını isteyen borçluya karşı alacaklının hükümle belirtilmiş olan hakkını sağlamak için hüküm giyen borçlunun teminat göstermek mecburiyetinden devletin ayrık edilmiş olmasını; konusu hüküm altına alınan borcun; itfa veya imhal edilmiş veyahut ilamın zamanaşımına uğramış olduğu iddiası üzerine icraca yapılacak işlemlere ait hükümleri gösteren otuz üçüncü maddeye kıyas yolu ile bağlamaya imkan yoktur.

Şeklinde beliren mahiyetlerini incelemek gerekmektedir. Şöyle ki:

Gerek İcra ve İflas ve gerekse Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunlarının koydukları prensibe göre mahkemelerden verilen nihai bir kararın temyiz edilmiş bulunması, onun icrasını geri bırakmaya yeter bir hal değildir. Ancak adı geçen kanunlar; ayni olarak temyiz edilen bir hükmün icrasının geri bırakılmasına vaz veren veya kesinleşmedikçe icra olunmamasını şart kılan bazı hükümlerde kabul etmiş bulunmaktadır. Bunlar arasında da bu otuz altıncı madde vardır. Bu maddenin konusu; temyiz edilmiş bulunması halinde icra dairelerince hükmün geri bırakılması hakkında Temyiz Mahkemesinden bir karar getirmek üzere ilamı temyiz eden borçlu, Devlet veya adli müzaherete nail bir şahıs ise bu maddede gösterilen teminat aranmaksızın ve bunların dışında kalanlara da teminat göstermiş olmaları veya mal ve mülkleri haczedilmiş bulunması şartiyle münasip bir mehil verileceğine dair geçici bir tedbirden ibarettir.

Otuz üçüncü maddenin güttüğü amacın, mahkemelerden verilen hükmün temyiz edilmiş olmasıyla ilgisi olmayıp ilama bağlı bir borcun hükümden sonra ödenmiş veya tecil edilmiş veya zamanaşımına uğramış olması sebeplerinden ötürü bu takip üzerine edası veya artık o ilamın icrası lazım gelmiyeceği yolunda borçlunun ileri sürdüğü iddiasını tetkik mercii reddettiği takdirde bu merci kararının temyiz edebilmesi için bu madde gereğince hükmolunan şeyin temin edilmiş bulunması lazım gelmektedir.

Diğer bir deyimle otuz altıncı maddede sözü geçen teminat hükmün temyizinin şartı olmayıp icranın geri bırakılmasına karar getirmek için temyiz edene verilecek mehlin şartı olduğu halde otuz üçüncü maddede yazılı olan teminat, tetkik mercii kararının temyiz edilebilmesi şartı bulunduğu için bu iki maddenin konusu arasında benzerlik olmayıp her iki madde hükmünün ayrı şeyler olduğu açıktır.

Gene prensip olarak hususi hukukta bir davanın açılması yürütülmesi ve bir hüküm aleyhine kanuni yollara baş vurulması gibi hallerde: ayrık bir hüküm bulunmadıkça Devlet ile şahıs arasında bir fark yoktur.

Gene hukukun pek belli olan kaidelerindendir ki, ayrık hükümler ancak ayrıldıkları hallerde yürürler ve bu hükümler kıyas yolu ile genişletilerek benzer gibi görünen yerlere uygulanamazlar.

Bundan ötürü devletin teminat vermekten ayrık tutulmasına kıyas edilerek kanun yoluna da başvururken harç ve resim ve saire gibi kanunların koyduğu şartları yapmaktan devlet vareste tutulmaz.

Yukarıda belirtildiği gibi otuz altıncı madde gereğince devletin ayrık tutulduğu hal; temyiz edilen hükmün geçici ve belli edilen bir zaman için icrasının durdurulmasıdır.

Otuz üçüncü maddenin konusu, icra tetkik mercii kararının temyiz edilmesi sebebiyle icraya konan hükmün az bir zaman için icrasının durdurulması hali değildir. Bu maddede gösterilen teminat, tetkik mercii kararına karşı kanun yoluna, (temyiz yoluna) başvurulduğu takdirde Yargıtayca temyiz istidasının kabul edilmesi şartıdır.

Zaten icra tetkik mercii kararlarına karşı temyiz yoluna gidilmesi halinde bu otuz altıncı madde hükmü tatbik olunamaz ve temyiz neticesine kadar geçici bir zaman için icra da geri bırakılmaz. Ve icra satışa kadar yürür.

Otuz altıncı madde hükmünce icranın geri bırakılması tabirinin manası söylendiği gibi icranın geçici bir zaman için durdurulması veya Yargıtayca icranın geri bırakılmasına lüzum olmadığına veya temyiz olunan hükmün tasdikine karar verildiği takdirde icranın kaldığı noktadan devam etmesi demek olduğu halde otuz üçüncü maddedeki hallerin tahakkukunda icranın geri bırakılması sözü ile yapılan ve yapılacak olan icra işlemlerinin kaldırılması ve takibe son verilmesi hükmü belirtilmektedir.

SONUÇ : Yukarıdanberi incelenen bu iki madde arasındaki farklara göre otuz altıncı maddede gösterilen teminat vermek mecburiyetinden devletin ayrık tutulması hükmünün kıyas yolu ile otuz üçüncü maddeye de uygulanmasına imkan olmadığına üçte ikiyi geçen oyçokluğuyla 4.4.1945 oturumunda karar verildi.