Mesajı Okuyun
Old 03-04-2017, 14:02   #14
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2010/14-358
Karar: 2010/353
Karar Tarihi: 30.06.2010


TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI - DAVACI YANIN TAŞINMAZLARI TİCARİ AMAÇLA EDİNDİĞİ - EDİNMENİN TÜKETİCİ İŞLEMİ OLMADIĞI GİBİ DAVACININ DA TÜKETİCİ SIFATI TAŞIMADIĞI - DAVANIN TİCARET MAHKEMESİNDE GÖRÜLÜP KARARA BAĞLANMASI GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda davacı yanın taşınmazları ticari amaçla edindiği; böyle bir edinmenin tüketici işlemi olmadığı gibi davacının da tüketici sıfatı taşımadığı anlaşıldığından; konunun Tüketici Mahkemesinin görev alanına girmediği, davanın Ticaret Mahkemesinde görülüp karara bağlanmasında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

(4077 S. K. m. 1, 2, 3, 23) (6762 S. K. m. 3, 18) (YHGK. 05.10.2005 T. 2005/14-490 E. 2005/563 K.) (YHGK. 15.11.2006 T. 2006/13-644 E. 2006/707 K.) (YHGK. 31.01.2007 T. 2007/13-60 E. 2007/45 K.)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki <Tapu iptali ve tescil> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A... 2.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.12.2008 gün ve 2007/491 E.-2008/637 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 1.10.2009 gün ve 7056-10257 sayılı ilamıyla;

<... Dava davalı yükleniciden kazanılan kişisel hakka dayalı mülkiyet aktarımı istemine ilişkindir.

Davalı yüklenici Hasan Uluer temlik konusu bedelin ödenmediğini davanın reddini savunmuştur. Arsa sahibi mirasçısı davalılar kendilerine husumet düşmeyeceğini belirtmiştir.

Mahkemece, dava kabul edilmiştir.

Hükmü davalılar temyiz etmiştir.

4822 sayılı Kanununla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3.maddesi (c) bendi ile konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da Tüketicinin Korunması Kanunun kapsamına alınmıştır. Dava konusu taşınmaz konut niteliğindedir. Anılan yasanın (e) bendindeki tanıma göre tüketici: bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi, (f) bendindeki tanıma göre de satıcı: kamu tüzel kişileri dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetler kapsamındaki tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri ifade eder. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 23.maddesi hükmüne göre de, bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir.

Somut olayda da; davacı tüketici, yüklenicinin temlikine dayalı olarak mesken niteliğindeki bağımsız bölümlerin tapu kaydı iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan o yerde ayrı bir tüketici mahkemesi varsa çekişmenin tüketici mahkemesinde görülmesi aksi halde davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması yasadan kaynaklanan zorunluluktur. Mahkemece kamu düzeninden olan görev hususu re'sen gözetilerek yukarıda yazılı olduğu şekilde işlem yapılması yerine çekişmenin esasının incelenip hükme bağlanması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir...>

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacılar, davalılardan yüklenici H... U... A... ile aralarında 10.01.2007 günü adiyen düzenlenen <Daire satış vaadi> başlıklı sözleşme ile, diğer davalıya ait 12103 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki D Blok 3-4-7 nolu bağımsız bölümleri satın aldıklarını, davalının daireleri bitmiş vaziyette teslim etme edimini yerine getirmemesine rağmen tek taraflı olarak sözleşmeyi feshettiğini ve bunu bildirdiğini, gerçekte başka menfaatler elde etme çabasında olduğunu, bu haksız feshi kabul etmediklerini, sözleşmeye göre ödemeleri gereken 130.000 YTL'yi ödemeye hazır olduklarını ifadeyle, çekişmeli dairelerin tapusunun iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.

Davalılar ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçelerinde sözleşmenin geçersiz olup, davacıya hak bahşetmeyeceğini ifadeyle ve ayrıca husumete de itirazla davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı tarafın temyizi üzerine Özel Dairece hüküm yukarda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine kararı Davalılar vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğine ve malın edinme amacına göre davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemesine mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesine mi ait bulunduğu, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde ve genel ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır.

4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un <Amaç> başlıklı 1. maddesinde <Bu Kanunun amacı, (...) kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.> şeklinde açıklandıktan sonra, 2.maddesinde <Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.> hükmüne yer verilmiştir.

Yine aynı Kanunun <Tanımlar> başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e) bendinde tüketicinin, <bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi>; (h) bendinde Tüketici işleminin, <mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi>, (f) bendinde satıcının, <kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri>; (c) bendinde ise malın, <Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları> ifade edeceği belirtilmiştir. 23. maddesinde de, bu kanunun uygulaması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, düzenlemesine yer verilmiştir.

Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.

Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuş; giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alarak üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.

Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde <mal> kavramı <ticaret konusu taşınır eşya> olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında <alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar> da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır.

Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir. Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayrıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur.

O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 3/c maddesinin kapsamına alındığına göre, kural olarak bunların tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir. Kısacası, yasa koyucunun koruma iradesinin inşaatı tamamlanmadan veya kat mülkiyeti oluşturulmadan satışa sunulmuş olan konut ve yazlıkları satın alan tüketicileri de kapsadığı kuşkusuzdur. Böylesi bir satım sözleşmesinde tüketicinin, aynı zamanda imalatçı durumundaki satıcıya karşı güçsüz durumda olduğu, bilgi edinme ve ekonomik çıkarlarının korunması haklarını kullanamadığı duraksamadan uzaktır. Bu nedenle de tüketici, satışa konu konutta açık veya gizli ayıpların ortaya çıkması halinde 4077 sayılı Kanunun himayesine sığınabilecektir.

Nitekim; açıklanan ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun 05.10.2005 gün ve 2005/14-490 E. 563 K., 14.12.2005 gün ve 2005/13-637 E. 731 K., 15.11.2006 gün ve 2006/13-644 E. 2006/707, 31.01.2007 gün ve 2007/13-60 E. 45 K. Sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

Önemle vurgulanmalıdır ki, konut alım satımına dair uyuşmazlıkların 4077 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için açıklanan özellikler yanında tüketicinin malı satın alma amacı da çok büyük önem taşımaktadır. Zira, yukarıda açıklanan kurallar nihai tüketici tarafından kullanım amacıyla alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir.

Hemen burada tüketici kavramı ve unsurları üzerinde ayrıntısıyla durulmalıdır:

Kanunda tüketici, <bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişi> olarak tanımlandığına göre; bu tanımdan hareketle tüketici kavramının unsurları; tüketicinin bir mal veya hizmeti edinmesi, yararlanması veya kullanması; gerçek veya tüzel kişi olması; işlem yaparken amacının ticari veya mesleki olmaması ve son olarak konut ve tatil amaçlı taşınmaz alımlarında kullanım amacını taşıması olarak sayılabilir.

Her şeyden önce her alıcı tüketici değildir. Yasanın lafzından da anlaşıldığı üzere tüketici olarak kabul edilmenin ilk koşulu, ticari veya mesleki olmayan bir amaçla hareket edilmiş olmasıdır. Böyle olunca, bir malı olduğu gibi ya da işleyerek bir başkasına satanlar, çıkar karşılığı devretmek üzere satın alanlar, yine bir mal veya hizmeti mesleki veya ticari amaçlarla satın alanlar tüketici sayılamayacaklardır. Burada mal herhangi bir şekilde ticari hayata geri dönmemektedir.

Öyle ise sonuçta; bir mal veya hizmeti, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yeniden satış, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur.

Diğer taraftan, tacir niteliğindeki tüzel kişileri ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir (TTK. m.3). Eğer, bir muamele, fiil veya iş ticari iş ise, bunlara özel ticari kurallar uygulanır. Bu tüzel kişilerin bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanmaları veya tüketmeleri söz konusu değildir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 18. maddesinde, ticaret şirketlerinin tacir sayılacağı hükme bağlanmıştır. O halde bir tacirin, dolayısıyla ticaret şirketlerinin borçlarının ticari olması asıldır. Tüzel kişi tacirin barınma, ısınma, gıda, giyinme ve aile gibi özel insani ihtiyaçları olmadığı için bunların, gerçek kişiler gibi adi borç ilişkileri alanı olmadığı kabul edilmelidir.

Özel kişiler yönünden ise satın alma nihai kullanım amaçlı olabileceği gibi mesleki veya ticari amaçlı da olabilir. Alan yönünden ticari amaç taşıyan satım sözleşmeleri tüketici hukuku kapsamına girmediği gibi satın alan tüketici, işlemi de tüketici işlemi olarak kabul edilemez.

Hal böyle olunca; konut ve tatil amaçlı taşınmaz malların ticari gayeyle ve kar etme amacıyla satın alınması, özel amaçla (kullanım) alınmaması durumunda, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözüm mercii; Tüketici Mahkemeleri değil, Ticaret Mahkemeleridir.

Tüm bu açıklama ve kurallar ışığında somut olay irdelendiğinde:

Davalılardan yüklenici H... A... ile diğer davalı arsa sahibi S... Ç... arasında 24.5.2006 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği; davacı ile davalı yüklenici arasında düzenlenen Daire Satış Sözleşmesi ile de, davalı yükleniciye isabet edecek dairelerden D Blok 3, 4, 7, 8, 11 ve 12 numaralı altı adet bağımsız bölüm ile blok altında bulunan ve garaj şeklinde düzenlenmiş bodrumun tamamının davacılara satımı konusunda anlaştıkları; 8,11 ve 12 nolu bölümlerin davacılara devredildiği; 3,4 ve 7 nolu bölümlerin ise devredilmediği dosya kapsamı ile bellidir.

Yine, yüklenici davalının davacı yana gönderdiği 19.12.2006 tarihli ihtarnamedeki beyanından gerçekte 12 adet daire satışının söz konusu olduğu,10.1.2007 tarihli sözleşme ile sayının 6 adede düşürüldüğü anlaşılmaktadır.

Ayrıca, davacı vekili bozma sonrası 11.2.2010 günlü celsede aynen; <…müvekkillerimin davalı taraftan satın aldıkları bağımsız bölümlerin birini, ikisini kendi ihtiyaçları olarak alsa bile diğerlerini yatırım maksatlı kira geliri elde etmek maksadıyla almıştır…> şeklinde beyanda bulunmuştur.

Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde: davacı yanın anılan taşınmazları ticari amaçla edindiği; böyle bir edinmenin tüketici işlemi olmadığı gibi davacının da tüketici sıfatı taşımadığı anlaşıldığından; konunun Tüketici Mahkemesinin görev alanına girmediği, davanın Ticaret Mahkemesinde görülüp karara bağlanmasında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu nedenlerle; Yerel Mahkemenin görevle ilgili direnme gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

Ne var ki, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazları dairece incelenmediğinden, bu inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkemenin görevli olduğuna ilişkin direnme kararı uygun olup; işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 14.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 30.06.2010 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı