Mesajı Okuyun
Old 13-10-2006, 14:59   #10
gerunsal

 
Varsayılan

Alıntı:
Kadını korunmaya muhtaç lanse etmek gibi bir sorun olduğunu düşünmüyorum.

üstadım, "kadın hakkı" ve bunun savunuculuğunu üstlenen birçok çevre -elbetteki istisnalar kaideyi bozmaz- bilinçli ya da bilinçsiz olarak bunu yapmıyorlar mı? Bugün ortada bir fiili eşitsizlik var. Ancak mevzuat açısından özellikle 13/10/2006 tarihi itibariyle Türk mevzuatı açısından kadın ve erkek olarak bir eşitsizliğin varlığın bahsetmek mümkün müdür? Elbette mevzuatta mutlak eşitliğe aykırı hükümler yer alacaktır ancak Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında değindiği "eşitler arası eşitlik" kavramına aykırı hüküm mevzuatta yok denecek kadar azdır. Şu an kadınların siyasi yaşamda yok denecek kadar az olmalarının nedeni kendilerine bu hakkı tanınmamış olması mıdır? Bugün 83 yıllık cumhuriyet tarihine baktığınızda sadece bir kadın başbakan görebiliyor olmamız gerçek anlamda düşündürücüdür. Şimdi ben kalkıp Batılı hemcinslerinin büyük bir bölümüne oranla çok daha önce siyasi haklarını elde etmiş Türk kadınları; onlar kadar siyasi yaşamda adlarını duyaramamışlarsa bu her şeyden önce kendilerinin içinde bulundukları akıl almaz çıkmazın göstergesidir, amiyane değişiyle -affınıza sığınarak söylüyor/yazıyorum- beceriksizliğindendir desem siz dahil birçok kişiden tepki duyacağım. Ve de bu tepkilerin başlıca dayanak noktası kadın üzerinde varolan toplumsal baskı, ataerkil toplum tarafından kendilerine biçilmiş rolü harfiyen kabul etmiş olmaları, başka seçeneklerinin olmayışı gibi kalıplaşmış sözler olacaktır. Ancak malumunuz olduğu üzere herşeyden önce "hak verilmez alınır" temel kuralının bile ihlal edilmesine rağmen durumun hali hazırda bu şekilde olması düşündürücüdür. Evet yukarıda kalıplaşmış sözlerin ilk anlamları doğru olabilir ancak bu durumun oluşmasında da en büyük neden kadının kendisidir. Toplumu her şeyden önce kadın eğitir kadın yönlendirir. Soframızda öküzümüzden sonra gelmesinin en büyük sebebi de bu görüşe sahip erkeğin annesinden kaynaklanır. Özellikle günümüz dünyasının geleneksel bölümünde babanın ve annenin çocukla yaşadığı etkileşim ve geçirdikleri süre bu durumun en önemli göstergesidir. Sadece bu örneğin verilmiş olması ve biraz evvel bahsettiğim o kalıplaşmış sözlerin hali hazırda söyleniyor olması bile kadını "aciz" gören bir yaklaşımın eseridir. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılan budur.

Eğer bizler kadın hakları kavramını hak kavramından bile haberi olmayana dayatmaya kalkarsak 80 yıl boyunca yaşadığımızı yaşarız. Bugünün TBMM'sinde 1930 lu yıllardaki TBMM'den daha az kadın varsa bunun başlıca sorumluluğunu da kendi üzerimizde aramamız gerekir. Kadın; hakları başkası tarafından korunacak özel bir statüye sahip olacak, eşit olduğunu iddia ettiği erkekten farklı bir katagoride değerlendirilecek olan mıdır?

Bakınız farklılığı olan özel grup tanımlamasını kullanmışsınız şahsen ben bunu da anlayabilmiş değilim. Bu farklılığı yaratan nedir? Çocuk konusunda sizinle hemfikiriz çünkü çocuğun yaratılış-varoluş gereği yetişkinlerden farklılıları vardır. Yoksa kadının da mı çocukta olduğu gibi yaratılış-varoluş nedeniyle özel bir yere sahip olması gerekiyor? Böylesini düşündüğüzü sanmıyorum umarımda yanılmıyorumdur. Kadının özel durumunun -ki bu durumun kendisini farklı bir katogoride değerlendirilmesine neden olabilecek olduğu konusuna hala katılmıyorum- varlığının yegane nedeni toplumsal duruşudur. Bunu aşmaın tek yoluda eşiti olduğu ile aynı muhameleye tabi tutulmasından geçer.

Alıntı:

Kadın hakları değil de insan hakları duruşunuzu özetlediğini düşündüğüm bir cümleniz mealen şöyle : Kadın sorunu toplum bir bütün olarak ele alındığında çözülecektir. ( yanıldıysam lütfen düzeltin.) Bu önerme içinde, toplumun tüm katmanlarının ihtiyacının aynı olduğu iddiasını barındırıyor gibi geldi bana.

Tümcelerimi son derece doğru yorumlamışsınız. Kendimi bu kadar anlaşılabilir hissettirdiğiniz için teşekkürler Gerçekten de topllum içindeki kadın ve erkeği eşit olarak görüyorsak onlara verebileceklerimizde eşit olmalı. "kadın hakları konusunda da ihtiyaçların ve sorunların farklılığı ortada." eğer hakları ihtiyaçlara ve sorulara paralel olarak katagorize deceksek kadın hakkı kavramı yine yetersiz kalmaktadır. Siz de takdir edersiniz ki kırsal hayattaki ile Ayşe Teyze'nin ihtiyaç ve sorunları ile bilmem ne şirketinin üst düzey yöneticisi Fulya Hanım'ın ihtiyaç ve sorunları haklar açısından çok büyük farklılıklar göstermektedir. O zaman bir de Köylü Kadının Hakları ve Şehirli Kadının Haklarını literatüre taşıyalım olsun bitsin

Gerek şahsınız gerekse de Sayın Kayar'ın özellikle belirtiği üzere bu hak kavramlarının oluşumunda toplumsal cinsiyetin rolü elbette yadsınamaz. Ancak toplumsal cinsiyetinde istendik olarak değişiminin sağlanmasının -siz adına her ne derseniz değin- ayrımcılıktan geçmesi şahsen kolay kolay kabul edebileceğim bir durum değildir.

Hak insanındır. Cinsiyeti, inancı, etnik kökeni, osu busu her ne olursa olsun...

Saygıyla