Mesajı Okuyun
Old 21-05-2007, 11:28   #3
halit pamuk

 
Varsayılan

Verdiğim cevap görünmüyor,başka bir içtihat gönderiyorum:

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/3884
K. 2001/8478
T. 25.9.2001
• YARGI KARARI GEREĞİNİN YERİNE GETİRİLMEMESİ ( İdare Mahkemesi Tarafından Verilen Kararı Yerine Getirmeyen Davalılardan Manevi Tazminat İstemi )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Yargı Kararının Yerine Getirilmemesi Nedeniyle )
• İDARE MAHKEMESİ KARARINI YERİNE GETİRMEME ( Davalıların Yaptığı İşlemde Kamu Yararı Bulunmaması Nedeniyle İdare Mahkemesi Tarafından İptal Edilen İşlemin Yerine Getirilmemesi )
• KİŞİSEL SORUMLULUK ( Yargı Kararlarını Otuz Gün İçinde Uygulamayanların Tazminatla Sorumlu Olmaları )

ÖZET : Dava, yargı kararının uygulanmaması sonucu uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacılar, İdare Mahkemesi tarafından verilip kesinleşen "siyanür liçi yöntemiyle" altın aranmasına izin verilmesinde kamu yararı bulunmadığından işlemin iptaline ilişkin karar gereğini yerine getirmeyen davalılardan manevi tazminat alınması isteminde bulunmuşlardır. Yargı kararlarını yerine getirmeyenlerin suç işledikleri, tazminatla da sorumlu tutulacakları kabul edilmektedir. Yargı kararını uygulamak durumunda bulunanların, kararın eksikliğim veya yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi, bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz. Kararın otuz gün içinde uygulanmamış olması kişisel sorumluluk için yeter sayılmaktadır. Bu durumda, yargı kararı gereğinin yerine getirilmemesi biçiminde gerçekleşen davalıların haksız eylemi sonucunda davacıların kişilik haklarının zarar gördüğü benimsenmelidir.

DAVA : Davacı Mehmet Emin Kural ve arkadaşları vekili Avukat Senih Özay tarafından, davalılar Mesut Yılmaz ve diğerleri aleyhine 06/01/1998 gününde verilen dilekçeler ile yargı karan gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davalı Zeynep Arat hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkındaki istemin reddine, davacı Halil Erol'un davasının açılmamış sayılmasına dair verilen 25/11/1999 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi Halil Erol dışında kalan davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle. daha önceden belirlenen 25/09/2001 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar adına Avukat Senih Özay ile karşı taraftan davalılar Mesut Yılmaz ve Cumhur Ersümer adına Avukat R. Erden Arısoy davalı Erol Çakır adına Avukat Mesut Güneş geldiler, öteki davalılar adına kimse gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların davalı İmren Aykut hakkındaki temyiz itirazları reddedilmelidir.

2 - Diğer davalılara yönelik temyiz itirazlarına gelince; dava, yargı kararının uygulanmaması sonucu uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacılar, İzmir İdare Mahkemesi tarafından verilip kesinleşen "siyanür liçi yöntemiyle" altın aranmasına izin verilmesinde kamu yararı bulunmadığından işlemin iptaline ilişkin karar gereğini yerine getirmeyen davalılardan manevi tazminat alınması isteminde bulunmuşlardır. Yerel mahkeme, yargı kararının yerine getirildiğini benimseyerek istemi reddetmiştir. Karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerden, Bergama ilçesi, Ovacık ve Çamköy köyleri çevresinde Eurogold Madencilik A.Ş. tarafından yapılacak altın madeni işletmeciliğine, taahhütname koşullanma yerine getirilmesi, işletme öncesinden işletme kapandıktan sonraki süreçte firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği'nin başkanlığında ve eşgüdümünde oluşturulacak izleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin ve izinlerin alınması kaydıyla maden işletmeciliği yapılmasında salanca görülmediğine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali istemiyle davacılar tarafından açılan davanın İzmir 1. İdare Mahkemesince reddedildiği, davacıların temyizi üzerine Danıştay 6. Dairesince "...siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk" bulunmadığı belirlenerek, davanın reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararının bozulmasına karar verildiği, yerel idare mahkemesince bozmaya uyularak aynı gerekçeyle işlemin iptal edildiği, iptal kararının Çevre Bakanlığına 20/10/1997 gününde tebliğ edildiği, yargı karan gereğini yerine getirerek siyanürle altın çıkartılmasını engelleyecek konumda bulunmayan adı geçen Bakanlığın 23/10/1997 gününde Başbakanlık. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İzmir Valiliği ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının İzmir Bölgesi Müdürlüğüne iptal kararım gönderdiği ve iptal edilen görüşünü temel alınarak kurum ve kuruluşlarca tesis edilen işlemlerin yeniden değerlendirilerek yargı karan gereğinin yerine getirilmesini istediği anlaşılmaktadır.

Kararın ilgili Bakanlıklara gönderildiği ve tebliğ edildiği tarihte davalılardan Mesut Yılmaz Başbakan, Cumhur Ersümer, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Halil İbrahim Özsoy Sağlık Bakanı, Yaşar Topçu Bayındırlık ve İskan Bakanı, Erol Çakır İzmir Valisi olarak görevde bulunmaktadırlar. Adı geçen Bakanlıklara usulüne uygun olarak tebliğ yapıldığı ve bilgi sunulmasına karşın yasada öngörülen süre içerisinde, siyanür liçi yöntemiyle altın, madeni çıkartılmasını önleyici eylemde bulunmadıkları, işlem tesis etmedikleri ve böylece yargı kararını uygulamadıkları anlaşılmaktadır.

Anayasanın 112. maddesinde Başbakanın, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak. Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlayacağı, her bakanın, Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumlu olduğu, Başbakanın, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlü bulunduğu; yine Anayasanın 138/son maddesinde; yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları: bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kuralı bulunmaktadır.

Diğer taraftan, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 28. maddesinde ise; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararlarını otuz gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Ayrıca, ceza hukuku yönünden, yargı kararlarının gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin eylemleri, kişilerin haklarını çiğneyip zarar verdiğinden, keyfi davranma olarak nitelenerek Türk Ceza Yasasının 228. maddesi kapsamında suç sayılmıştır.

Uygulamada, yargı kararlarını yerine getirmeyenlerin suç işledikleri, tazminatla da sorumlu tutulacakları kabul edilmektedir. Yargı kararını uygulamak durumunda bulunanların, kararın eksikliğim veya yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi, bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz. Kararın 30 gün içinde uygulanmamış olması kişisel sorumluluk için yeter sayılmaktadır.

Bu durumda, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve somut olaydaki olgular birlikte değerlendirildiğinde, yargı kararı gereğinin yerine getirilmemesi biçiminde gerçekleşen davalıların haksız eylemi sonucunda davacıların kişilik haklarının zarar gördüğü benimsenmelidir. Yerel mahkemece, İmren Aykut dışındaki davalıların sorumluluğu yönünde hüküm kurulmak gerekirken, dosyadaki olgulara yanlış anlam verilerek istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; diğer temyiz itirazlarının ( 1 ) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz edene davacılar yararına takdir olunan 97.500.000 lira duruşma avukatlık ücretinin İmren Aykut dışındaki davalılara yükletilmesine ve peşin alman harcın istek halinde geri verilmesine 25/09/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.