Mesajı Okuyun
Old 09-10-2020, 12:42   #5
Av. Suat

 
Varsayılan

İCRA İNKAR TAZMİNATI ve ANAYASAYA AYKIRILIK iddiası:

-İtiraz sonucu borç miktarının değiştiği davalarda, itirazın takibi sürüncemede bırakmak adına kötü niyetli yapıldığı söylenemeyeceğine göre borçluların İNKAR TAZMİNATI ndan sorumlu tutulması doğru değildir.
-Mahkemelerin bu uygulaması, yani itirazında haklı olup olmadığına bakmaksızın tüm borçluları aynı kefeye koyması, hak ve adalete aykırıdır. Bu uygulama haklı olup itiraz etmek isteyen borçluların hak arama özgürlüğüne de set çekmektedir.
-Örnek olarak, takibin 100.000 TL olduğu bir davada, borca itirazı sonucu takip 80.000 TL ye inmesine rağmen mahkemece 80.000 TL üzerinden % 20 oranında inkar tazminatına hükmedildiğinde, yani 16.000 TL inkar tazminatına hükmedildiğinde, bu kere toplam borç miktarı 96.000 TL ye çıkmakta ve neredeyse ilk haline geri gelmektedir.
-Bu halde alacaklı, ilk aşamada haksız şekilde 20.000 TL fazla miktarda takip yapmasına rağmen, bu hatalı uygulama nedeni ile sonuç itibariyle ödüllendirilmekte, borçlu ise itirazında haklı olmasına rağmen sonuç itibariyle cezalandırılmaktadır. Bu hal bu şekildeki tüm takipler için geçerlidir. Bu nedenle borçlular, aslında haklı da olmalarına rağmen bu haksız uygulama nedeni ile itiraz etmekten çekinir hale gelmekte, haklarını ararken tereddüt yaşamaktadırlar. Bu da anayasada yer alan HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ne bir engel teşkil etmektedir.
İİK nın tazminata ilişkin bu maddesi, alacaklılar ile borçlular arasında eşitsizlik yaratacak şekilde düzenlenmiş ve bu şekilde uygulanmaktadır.

İİK 67 m İtirazın iptali
……………
(Değişik: 9/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.


İlgili yasada, alacaklı tarafın tazminata mahkum edilebilmesi için haksız olmasının yanında ayrıca kötü niyetli olmasını da şart koşmakta ve bu iki unsurun aynı anda gerçekleşmesi gerektiği belirtilmektedir.
Oysa yasaya göre borçluların tazminata mahkum edilmesi için sadece bir şartın gerçekleşmesi yeterli olup diğer şart olan kötü niyet şartı aranmamaktadır. Kanun koyucunun alacaklılar lehine düzenlediği bu sıkı şekil şartı nedeni ile tazminata mahkum edilen alacaklı yok denecek kadar azdır.
Oysa mahkemeler aynı titizliği borçlular için, en azından itirazında kısmen de olsa haklı olan borçlular için göstermemektedirler. Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı üzere alacaklı, ilk aşamada haksız şekilde 20.000 TL fazla miktarda takip yapmasına rağmen, bu hatalı uygulama nedeni ile sonuç itibariyle ödüllendirilmekte, borçlu ise itirazında haklı olmasına rağmen sonuç itibariyle cezalandırılmaktadır. Bu nedenle alacağın likit olmadığı bu tür davalarda borçlunun tazminata mahkum edilmesi durumu, mevcut yasalara uygun gibi görünse de, temelde HAK ve ADALETE aykırıdır. HAK ve ADALET kavramları ise her daim yasaların üstündedir.

Yukarıda anılan nedenlerle ilgili yasal düzenleme, kısmen haklı da çıkmasına rağmen her durumda borçluyu cezalandırmaya yönelik olduğundan, borçluların itiraz etme aşamasında tereddüt yaşamalarına neden olmakla, hak arama özgürlüğüne getirdiği bu engel nedeni ile anayasada yer alan hak arama özgürlüğüne ve aynı zamanda borçlu ile alacaklı arasında açık şekilde eşitsizlik yaratmakta olduğundan anayasanın eşitlik ilkelerine de açıkça aykırıdır.