Mesajı Okuyun
Old 21-10-2004, 12:00   #6
Ap_aydın

 
Varsayılan

Sayın SECRETMASK ,

Konuyu iki açıdan ele almak lazım . İlk husus icra emrinin asile mi , vekile mi tebliği gerektiği ? İkinci konu ise icra memuru işlemin şikayette taraflara vekalet ücreti hükmedilmesi hangi durumda mümkün ve ne derece doğru olacağı ?


İlk konu icra emrinin vekil yerine asile tebliğinin icra emrinin iptalini gerektirmesi dayanağı nedir? Bu konuda ,yani “vekil ile takip edilen bir işte yapılacak tebligatların asile değil , vekile yapılması gerektiği “ HUMK 62-68 Avukatlık Kanunu 41 ve özellikle de Tebligat Kanunu 11. maddesinde hükümler var. Özellikle Tebligat Kanunun 11. maddesinde sade bir ifade ile “ vekil vasıtası ile takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır” denmektedir.

İcra İflas Yasası’nda i takip dayanağı ilamda vekilin adı varsa icra emrinin vekile tebliği gerekir şeklinde bir hükmün olmadığını biliyoruz. Bu durumda yukarıda yazılı yasalardaki düzenlemeler çerçevesinde Yargıtay’ın görüşü önem arzediyor.

Yargıtay Daireleri eski tarihli kararlarında ( 1980 yılı öncesi ) asile icra emrinin tebliğinin yeterli olacağını ve her türlü hukuki sonuç doğuracağını savunmakta ve İİD ‘de dahil olmak üzere bu yönde karar vermekteydi..Yargıtay Daireleri(özellikle 12. H.D.) Bu kararlarını verirken de kanımca isabetsiz olarak
a) Asil’e icra emrinin tebliği gerektirmeyecek engel halin olmadığını
b) Borcu ödeyecek kimsenin vekil değil asil olduğunu ve icra emrinin tebliği ile asıl muhatabın haberdar edildiğini
İleri sürerek asile yapılan tebligatı geçerli saymakta idi.

İlk bakışta Yargıtay ‘ın düşüncesi akla ve mantığı uygun geliyor. Zira borcu ödeyecek olan, vekil değil asil, borç ödenmez ise haciz mahalli vekilin değil asilin adresi , mal beyanında sorumlu olan , gerektiğinde hapis yatacak olan vekil değil asil, adı üzerinde işin asıl sahibi asil. Neden yapılan tebligat geçersiz ya da yok hükmünde olsun ki? “Yapın tebligatı asile ne hali varsa görsün,başına gelecekleri anlasın! “ gibi bir düşüncede olmak ne derece doğru olur?

Kanımca ,bu yaklaşım doğru ve hukuka uygun bulunamaz her şeyden önce konuyu iş sahibi ile avukat arasındaki temel ilişkiden başlayarak değerlendirmek lazım.Bu açıdan bakıldığında işsahibi (müvekkil) ile vekil (avukat) arasındaki ilişki vekalet ilişkisidir. En genel anlamıyla Borçlar Kanunu’nda tanımlanmıştır. Vekil iş sahibinin ödeyeceği belli bir ücret karşılığında , iş sahibine (müvekkil) hukuki yardımda bulunma taahhütü altına girer.Ta ki azledilinceye ya da haklı sebeple istifa edinceye kadar… Vekil (avukat) ile temsilin zorunlu olmadığı ülkemizde vekille temsil edilmenin iki amacı ve sebebi olabilir. Ya iş yoğunlu sebebi ile iş sahibi mahkemelerdeki işini takip zorluğu bulunması ya da hukuktan anlamadığı için (anlaması beklenemez) konusunda bilgi ve deneyim sahibi olan bir kişiye (avukat) başvurma ve hukuki işlerini bu kişi vasıtası ile takip ettirme ihtiyacı duymaktan kaynaklanır. . Ülkemiz açısından ikinci durum daha doğru olduğu kabul edilebilir bir gerçek. O zama hemen şu değerlendirmeyi yapabiliriz : Kişi hukuki bir ihtilafın çözümü için bir avukata başvuruyor ve işini takip etmesi vekalet ve yetki veriyorsa ,avukat da Avukatlık Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine göre üzerine aldığı işi istisnalar dışında (azil , istifa) sonlandırmakla yükümlü ise ,ilamlı takipler icra aşaması aslında mahkemedeki işin devamı şeklinde kabul edilebiliyorsa (infaz edilmeyen,tahsil edilmeyen bir mahkeme kararının müvekkil açısından hiçbir anlamı yoktur) icra emrinin ,asilin adresine tebliğini nasıl geçerli sayabiliriz? Şüphesiz icra emrinin asile tebliğini hukuka ve adalet anlayışına uygun göremeyiz.

Yargıtay (özellikle 12.Hukuk Dairesi ) halihazırda (1980 yılı sonrası ) büyük ölçüde istikrar kazanmış içtihatlarında “icra emrinin mutlaka ilamda adı yazılı vekile tebliğ edilmesi gerekeceği ve asile yapılan tebligatın herhangibir hukuki sonuç doğrulmayacağı” yönündedir . Yargıtay 12.Hukuk son yıllardaki birçok kararında :
a) İcra emrinin ilamda yazılı vekile tebliği gerekeceği
b) Vekil yerine asile yapılan tebligatın Avukatlık kanunu ,Tebligat Kanunu ve HUMK
Aykırı olacağı ve yok hükmünde olacağı (bazı kararlarında usulsüz olduğu görüşünü benimsemiş)
c) İcra emrinin iptalinin her zaman istenebileceğini şikayetin süresiz olduğunu ,
vurgulamıştır.

Sayın RAGIP’ın da vurguladığı gibi bu konuda yapılacak şikayetler ( memur işleminin iptali) diğer ilama aykırı işlem yapılmalarında olduğu gibi herhangibir süreye tabi değildir. Kaldı ki icra dosyasına mal beyanında bulunan vekilin takipten haberdar olduğu ( talep edilen faiz miktarı , ilama uygun icra emri düzenlenip düzenlenmediği ) kabul edemeyiz. Zira yasal düzenleme karşısında (İİK hükümleri ) borçlu iki şekilde mal beyanında bulunabilir. İlki sözlü olarak icra memuruna müracaatla, ikincisi ise dilekçe ile beyan. Uygulamada hepimizin bildiği üzere sözlü olarak icra zaptına geçirilmek sureti ile mal beyanında bulunma durumu yoktur.İcra dosyasına dilekçe verilmek sureti ile mal beyanında bulunulmaktadır. Dilekçe ile mal beyanında bulunan borçlunun ya da vekilinin dosyada takip dayanağı ilamı , takip talebini ve icra emrini görüp itiraz sebeplerinden haberdar olduğunu kabul edemeyiz. Böyle bir haberdar olma durumunu ancak dosya fotokopisinin alınması yada icra zaptına talep açılması , beyanın geçirilmesi durumunda kabul edebiliriz. Avukat dilekçeyi pekala başkası vasıtası ile icra dairesine göndermiş dosyayı hiç görmemiş de olabilir. Bütün bunlar bir yana Sayın BİR DOST’un değindiği gibi , yasa (İİK) gerek ilamlı gerekse ilamsız takipler de öğrenme değil, “tebliğ esastır “ diyor.

Diğer bir konu da vekil yerine asile yapılan icra emri tebliğinin hükmünün ne olduğu?Yargıtay birçok kararında değindiği gibi asil yerine yapılan yok hükmündedir. Yani tebliğin muhatabının (icra emrinin tebliğ edileceği kişi,kanunen adına tebligat çıkarılması gereken kişi ) ) asil değil vekilin kendisidir. Vekil varken asile çıkarılan tebliğ kanuna göre muhatap olması gereken kişi dışında bir kişiye çıkarılmış demektir. Başka bir ifade ile icra emrinin asile tebliğ edilmesi ile üçüncü kişiye ,icra dosyasında ve dayanak ilamda taraf olmayan herhangibir kişiye tebliğ edilmiş olması arasında bir fark yoktur. Her ikisi de yok hükmündedir.Bu bağlamda Tebligat Kanunu 32 maddesindeki öğrenme tarihi beyan edip tebligat usulüne uygun hale getirmek sözkonusu değildir. Zira tebligat usulsüz değil YOK (YAPILMAMIŞ) hükmündedir.Yargıtay bazı karalarında vekil yerine asile yapılan tebligatı yok hükmünde değil usulsüz saymıştır.

İcra emrinin iptalini istemede borçlu vekilin hukuki menfaati var mı ? Şüphesiz var, tartışılmaz bile .zira aslında yok hükmünde olan , kanunen geçerli olmayan bir tebliğle cebri icra süreci başlayacak,borçlunun borcu ödeme , mal beyanında bulunma yükümlülüğü doğacaktır. Borca ödemez ise cebri icra (haciz) yolu ile tahsili cihetine gidilebilecektir. Ancak önce icra emrinin iptalini istemek sonra da karara göre icra memurluğunca vekile çıkacak tebligat sonrasında ilam konusu borcu itiraz etmek usul ekonomisine pek uygun görülmeyebilir. Zira vekil icra emirin tebliğine muttali olduğunu beyan edip ( Teb.K. md.32 ) aynı davada itiraz sebeplerini ileri sürebilir. Aynı davada her ikisi de incelenebilir.. Ne iki ayrı dava açılmış, iki ayrı harç yatırılmış,iki ayrı dosyanın esas defterine kaydı yapılmış olur. Ayrıca icra takibi de sürüncemede kalmamış olur. Ancak borçlu tarafın icra emrinin iptali davasında ( memur işlemini şikayet) icra takibine konu borca ilişkin itirazların beyan etmesi ve öne sürmesi zorunluluğu yoktur. Böyle bir zorlayıcı yasal düzenleme de yoktur. Esasen tek davada bunun ileri sürülmesi borçlu vekilinin hiçbir zaman işine gelmez,menfaatine uygun düşmez. İcra takibin süratle kesinleşmesi ve sonuçlanmasının borçluya faydası da yoktur. Diğer yandan borçlu iken şikayet üzerine hükmedilen vekalet ücreti ile alacaklı taraftan alacaklı olmak ,ücretin vekile ait olması , iş sahibinin borcundan dolayı takas mahsup yapılamaması , haczedilememesi ( Avukatlık Kanunu md.164 ) işin hoş tarafı.

Sonuç olarak bahsini ettiğiniz karar yerindedir. Yasal düzenlemeye ve Yargıtay 12. Hukuk dairesi son kararlarına uygundur.

Son konu icra emrinin iptalinde şikayetçi taraf lehine vekalet ücreti hükmedilebilir mi? Kanaatimce hükmedilmemesi gerekir. Bu konudaki düşünce ve Yargıtay’ın görüşlerini daha sonra açıklayacağım.

Saygı ve selamlarımla.