Mesajı Okuyun
Old 03-11-2008, 17:21   #3
seyitsonmez

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet_Ali
YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2001/8-151

K. 2001/169

T. 25.9.2001

• TAAHHÜDÜ İHLAL ( Taahhüt Edilen Miktarın Az Olmasına Bakılmaksızın Taahhüdünü İhlal Eden Sanığın Cezalandırılması )

• HACİZ ESNASINDA BOCUN ÖDENMESİNİN TAAHHÜT EDİLMESİ ( Taahhüt Edilen Miktarın Az Olmasına Bakılmaksızın Taahhüdünü İhlal Eden Sanığın Cezalandırılması )

2004/m.340

ÖZET : Borcundan dolayı kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla başlatılan icra takibinin kesinleşmesi üzerine yapılan haciz sırasında borçlu sanığın borcunu ödemeyi taahhüt ettiği, alacaklı vekili tarafından da kabul ve taahhüdü kabul muhtırasının da yöntemine uygun olarak borçlu-sanığa tebliğ edilmesine karşın borcunu ödemeyip taahhüdünü yerine getirmeyen sanığın borç miktarına bakılmaksızın cezalandırılması yasaya uygundur.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık Veysel'in İİY.nın 340: maddesi uyarınca 1 ay hafif cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin ( Akhisar İcra Ceza Mahkemesi )nce 21.7.2000 gün ve 465-801 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesince 16.5.2001 gün ve 5148-10660 sayı ile;
"Takibe konu borcun miktarı ve günün ekonomik koşulları gözönünde alındığında; borçlunun, alacaklıyı kayda değer bir zarara soktuğu kabul edilemeyeceği gözetilmeden, yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 26.6.2001 gün ve 128592 sayı ile;
"İİK. 111. maddesi taksitle ödemeyi 340. maddesi de "111. madde mucibince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu, ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlu, alacaklının şikayeti ile tetkik mercü tarafından bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılır." demektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşılacağı gibi borcunu ödemek için taahhütte bulunan borçlu bu taahhüdünü yerine getirmediği takdirde cezalandırılacağı belirtilmiştir.
İİK. 337. maddesi mal beyanında bulunmama halinde cezai yaptırımı hüküm altına almış, son cümlesi de şayet alacaklı, borçlunun borca yeter haczi kabil malını bildiği veya bilmesi gerektiğini ispat olunması halinde ceza verilmeyeceğini belirtmiştir.
Bu husus içtihatlarla geliştirilmiş asgari ücret tutarındaki bir alacak için herkesin üzerinde bulunabileceği kabul edilmiş bu miktardaki bir borçtan dolayı takip halinde borçlu mal beyanında bulunmaz ise 337/1-son cümlesi dayanak gösterilerek ceza tertibine yer olmadığına karar verilmeye bağlanmıştır. Bu arada dayanak İİK. 337/1-son cümlesidir.
Taahhüdü ihlal suçunu işleyenler hakkında ise İİK. 340 ve devam eden maddelerinde Yargıtay Sekizinci Ceza Dairemizin kararını destekleyen bir hüküm bulunmadığı gibi dayanak bir maddede yoktur.
İİK. 354. maddesi de "Kanunun bu babında yazılı suçlardan takibi şikayete bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun itfa edildiği sabit olursa dava bütün neticeleri ile beraber düşer" denilmektedir.
Taahhüdü ihlal suçunun müeyyide altına alınmasının amacı, borçlunun rızası ile ödemenin ne zaman yapılacağı sözünün verilmesi bu sözün yerine getirilmemesi halinde cezalandırılacağını borçlunun bilmesidir. Müeyyide altına alınan husus verilen sözde durulmamasıdır. Borcun miktarının az veya çok olması önemli değildir. Bunun yanında kendisine yukarıda İİK. nun 354. maddesinde belirtildiği gibi az olan borcun ödenmesi halinde ceza verilemeyeceği daha doğrusu dava bütün neticeleri ile düşeceği konusunda kanun bir hak vermiştir.
İİK. 340 ve 354. maddeleri açıkken borç miktarının günün ekonomik koşulları gözönüne alındığında, borçlunun alacaklıyı kayda değer bir zarara sokmadığı düşüncesi bu maddelerin lafsına ve ruhuna aykırı düşmektedir." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel daire kararının kaldırılmasına ve hükmün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen taahhüdü ihlal suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
İcra ve İflas Yasasının 340. maddesi hükmü ile aynı Yasanın 111. maddesine göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakatı ile İcra Dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ilişkin taahhüde, geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Görüldüğü gibi borçlunun, borcun tamamını kapsayacak şekilde taahhütde bulunması halinde, maddede borç miktarının ya da bir başka anlatımla taahhüdün yerine getirilmemesinden doğan zararın miktarının esas alınarak bir düzenleme yapılmadığı açıktır. Hukuken geçerli bir taahhüdün gerçekleşmesinden sonra, borçlu-sanığın taahhütde bulunduğu taksitlerden birini yerine getirmemesi ile suç oluşacaktır. Burada korunan yarar, alacaklının yapılan ödeme taahhüdüne güvenidir. Suç ilk taksitin ödenmemesi üzerine oluştuktan sonra artık sonraki ihlallerin yeni bir suç oluşturmamaları da bunu göstermektedir. Zira yaptırım altına alınan, ödeme taahhüdüne olan güvenin sarsılmasıdır, yoksa ödeme taahhüdüne esas olan alacak-borç miktarı değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde; Sanık aleyhine 50.000.000 lira borcundan dolayı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde örnek 163 nolu ödeme emri 6.12.1997 tarihinde usulünce tebliğ edilip, takibin kesinleşmesi üzerine 13.1.2000 tarihinde yapılan haciz sırasında borçlu-sanık toplam 152.000.000 lira olan borcu, 30.4.2000 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Bu taahhüdünün alacaklı vekili tarafından kabul edilmesi üzerine, 29.1.2000 tarihinde taahhüdü kabul muhtırasının borçlu-sanığa usulünce tebliğ edildiği ve bu muhtırada borç miktarının açıkça toplam 152.000.000 lira olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Sanık taahhüdünü yerine getirmemiştir. Bu itibarla Yerel Mahkemenin taahhüdü ihlal suçunun oluştuğunu kabul ederek kurduğu mahkumiyet hükmü isabetli olduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri ise, "Özel Daire bozma kararı haklı nedenlere dayanmakta olup isabetlidir, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının ( KABULÜNE ), Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesinin 16.5.2001 gün ve 5148-10660 sayılı kararının ( KALDIRILMASINA ), Akhisar İcra Ceza Mahkemesinin 21.7.2000 gün ve 465-801 sayılı hükmünün ( ONANMASINA ), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 25.9.2001 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.



Hukukun evrensel ilkelerine uymayan bir Karar.

Cezanın amacı islah ise, ve kişi taahhüdünü ihlal etmesine rağmen borcunu daha sonra ödemiş ise kişi cezalandırılarak nasıl bir islah amacı güdülebilir bunu anlamak zor gerçekten.

Her ne kadar İcra suçları şekli suçlardan da olsa Evrensel Hukukun ilkerinden vazgelmek olmaz.