Mesajı Okuyun
Old 24-01-2007, 19:01   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Sayın avukat.ayça,

Tanıkların taraflardan birisinin akrabası olması ifadelerine itibar etmemek için yeterli neden değildir. Konuya ilişkin Yargıtay kararını aktarıyorum.

Alıntı:
.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2001/2-588
K. 2001/619
T. 26.9.2001
• BOŞANMA DAVASI ( Tanık Beyanlarının Aksi Yönde Kuvvetli Gerekçeler Bulunmadıkça Doğru Kabul Edilmesi Mecburiyeti )
• TANIK BEYANLARININ GÜVENİLİRLİĞİ ( Akrabalık veya Diğer Bir Yakınlığın Tek Başına Güvenilmezlik İçin Yeterli Olmaması )
• AKRABALIK VEYA DİĞER BİR YAKINLIK ( Tek Başına Tanık Beyanlarına Güvenmemede Yeterli Bir Sebep Olamayacağı )
1086/m.254
ÖZET : Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21/2/2000 gün ve 1998/892-2000/115 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23/11/2000 gün ve 2000/12429-14561 sayılı ilamı ile; ( ...1-Davalının kocasını istememesine rağmen falcılık yaptığı, devamlılık arz edecek şekilde küfür ettiği en son olaylarda da "öbür bacağında kötürüm olsun" deyip küfür ettiği akşam eve geldiğinde eşyaları toplayıp birlikte evi terk ettiği tanıklarca ifade edilmiştir.

Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. ( HUMK. 254 ) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,26/9/2001 gününde oybirliği ile karar verildi.

Diğer yandan tanık beyanlarının nasıl olması gerektiğine ilişkin Yargıtay'ın (Aşağıda koyulaştırdığım bölüm)kalıplaşmış cümlesi mevcuttur.

[quote]
Alıntı:
[C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/2-512
K. 2003/538
T. 1.10.2003
• BOŞANMA DAVASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığının İspatı - Tanık Sözlerinin İnandırıcı Olmaması )
• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA ( Tanık Beyanlarının İnandırıcı Olmaması )
• TANIK SÖZLERİNİN İNANDIRICI OLMAMASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasında )
743/m.134/1,134/2
ÖZET : Medeni Kanunun 134/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, müşterek hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının tanıklarının sözlerinin bir kısmı Medeni Kanunun 134/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir Asliye 5.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.6.2002 gün ve 2002/42-435 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.11.2002 gün ve 2002/12088-13364 sayılı ilamı ile, ( ... 1- Kocanın temyizinin -harcı ve kaydı yok- incelenmesine yer olmadığına,

2- Kadının temyizine gelince; koca ""bağımsız ev temin etmediği gibi davadan sonra da davalı kadını eve davet etmiştir. Hoşgörü ile karşılanan olaylar boşanma nedeni yapılamaz.

Medeni Kanunun 134/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, müşterek hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının tanıklarının sözlerinin bir kısmı Medeni Kanunun 134/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan, sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 01.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Yine hakim tarafından tanıklara sorulacak sorulara ilişkin HGK kararını aktarıyorum.

Alıntı:
.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1998/2–260
K. 1998/268
T. 15.4.1998
• HAKİMİN TAKDİR HAKKI ( Boşanma )
• AİLENİN KORUNMASI
• BOŞANMA DAVASINDA TANIKLARA SORULACAK HUSUSLAR
• VEKİLİN AZLİNİN MAHKEMEYE BİLDİRİLMEMESİ
• AZLİN MAHKEMEYE BİLDİRİLMEMESİ
743/m.134
1086/m.68
ÖZET : Vekil, müvekkili tarafından azlolunduğunu dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirmek suretiyle diğer tarafa bildirilmedikçe .... azlin o taraf hakkında hükmü yoktur.

Süresinden sonra verilen temyiz dilekçesi hakkında, ek kararla temiz isteminin reddine karar verilmesi Usul ve Yasa’ya uygundur.

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.3.1997 gün ve 1996/680 E- 1997/174 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 12.9.1997 gün ve 1997/7549 – 8889 sayılı ilamı;

( ... Hakim boşanma için gösterilen olayların varlığına vicdanen inanmadıkça sabit adedemez. İki tarafın bu konudaki kabulleri dahi hakimi bağlamaz, Hakim gösterilen delilleri serbestçe takdir eder. ( MK. 150 md ).

Boşanma davaları Kamu düzenini ilgilendirdiğinden Hakime geniş takdir hakkı tanınmıştır. Tarafların bu dava üzerinde serbestce hareket etmek imkanı yoktur. Hakim evlenme sözleşmesiyle oluşan hukuki durumu mümkün olduğu ölçüde korumakla yükümlüdür. Toplumun en küçük birimini oluşturan ailenin korunması ön planda tutulur. Ancak evliliğin devamı toplumun düzenini zedeler hale gelmiş, toplum için sorun oluşturmaya başlamış ve evlilik, sosyal ve ahlaki yönden çökmüş ise, bu durumda evliliğin korunmasında gerek karı – koca ve gerekse çocuklar yönünden bir yarar kalmamış demektir. Hakimin böyle bir evliliği sona erdirmesi en uygun çözüm olacaktır.

Hakim belirtilen ilkeleri irdelemek bunlar hakkında yeterli bilgi toplamak evlilik birliğinin gerçekten onarılmaz şekilde kökünden bilgi toplamak evlilik birliğinin gerçekten onarılmaz şekilde kökünden sarsılıp sarsılamadığı hakkında bilgi ve kanaat sahibi olmak zorundadır. Sağlıklı bir sonuca ulaşılması olayların yeri, zamanı, ne şekilde oluştuğu, kimin davranışının öncelikli olduğu, karşı tarafın söz ve davranışlarının art niyetsiz bir tepki, bir öfke sonucu olup olmadığının bilinmesine bağlıdır.

O halde tanıklardan olaylar hakkında ne şekilde bilgi sahibi olduklarını, taraflarla olan ilişkilerinin derecesini, olayın geçtiği yer ve zamanını, olayların ne şekilde ve nasıl başladığını, bu olaylardan sonra tarafların bir birlerine karşı olan tutum ve davranışlarının ne şekilde gelişdiğini, somut olayın karı koca arasında alışkanlık haline gelmiş bir davranışın veya sözün gereğimi, yoksa belirli bir amaca yönelmiş olarakmı söylendiği veya oluştuğu ve benzer konular etraflıca sorulmalıdır.

Dinlenen davacı tanıkları Şaban İrfan ile Serdar’ın sözlerinde geçen olayların günü ve yeri belirttirilmemiştir. O halde tanıkların mahkemeye verdiği bilgilerdeki olayların yeri ve zamanı tesbit edilip dava dilekçesindeki olaylar birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile karar verilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz isteminin reddine ilişkin kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın Özel Daire’ce bozulmasından sonra mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Davalının ilk vekili olan Av. Ali Çimeni 3.10.1997 tarihinde azlettiği, azil hususunun bu avukatın daimi işçisi imzasına 7.10.1997 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen keyfiyetin duruşma dosyasına 20.2.1998 tarihinde bildirildiği tartışmasızdır.

2.2.1997 tarihli direnme kararı davalı vekili Av. Ali Çimen’e 27.1.1988 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, temyiz için öngörülen 15 günlük yasal süre geçirildikten sonra 20.2.1998 tarihinde, davalının sonradan tayin ettiği ikinci avukatı tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.

HUMK.’nun 68. maddesinde “... vekil, müvekkili tarafından azolunduğunu dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirmek suretiyle diğer tarafa bildirmedikçe ... azlin o taraf hakkında hükmü yoktur.” Sözlerine yer verilmiştir. Bu durumda yerel mahkemece sürenin geçmiş olması gözönüne alınarak 27.2.1998 gün 1997/715 – 741 sayılı ek kararla temyiz isteminin reddine karar verilmesi Usul ve Yasa’ya uygun olduğundan yerel mahkeme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Yasa’ya uygun bulunan yerel mahkemenin 27.2.1998 gün 1997/715 – 741 sayılı ek kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Sözünü ettiğiniz olayda geçimsizlik sadece ters ilişki nedenine dayandıysa ve tanıklar davacıdan duyduklarını aktarmışsa ifadelerine dayanılarak hüküm verilmemelidir. Tanık ifadeleri bilgiye ve görgüye dayanmalıdır.

Saygılarımla

Not: Kararlar Kazancı'dan alınmıştır.