Mesajı Okuyun
Old 24-04-2007, 20:46   #6
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Neslihan
Bir avukat olarak yargı sistemimizde cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda gerekli bilincin oluşmadığını düşünüyorum... ... ...Örneğin bir vakada, her ne kadar kendi isteği ile cinsel ilişkiye girdiğini söylese de farklı bir durumun söz konusu olabileceği bir vakada, bir mağdur kızın gerek polis merkezinde ya da daha geniş tabiriyle soruşturma safhasında ne kadar zor durumlara düştüğünü bizzat müşahade ettim.... ... ...Somut vakada mağdur kız bekaretini kaybettiğini söylüyordu ve burada hemen bir türlü aşamadığımız gelenekler örfler vs.devreye giriyor, olayı öğrenen baba ' asacağım keseceğim' tarzında konuşmaya başlıyor, resmi görevlilerin vakaya ilgisi birden artıyor, hatta akıl vermeler, konuyu başka yerlere çekmeler, babayı kızı bir tarafa çekiştirmeler vs. vs. başlıyor. ... ... Kız henüz çocuk olduğu için başına gelen şeyin tam olarak ne olduğunu idrak edemiyor. ..Bence on dört yaşındaki bir kız bilerek isteyerek cinsel ilişkiye girmez. Ben belki biraz iddialı düşünüyorum. Ama sizce de öyle değil mi? Cinsel ilişki yaşaya yaşaya, tecrübe ile öğrenilebilen, tam manası ile ne olduğu ya da nasıl olması gerektiği konusu insanın zinninde oturması gereken bir gerçeklik değil mi? ..........sevdiğini iddia ettiği erkek arkadaşını korumak amaçlı olarak, ' ben kendi rızamla birlikte oldum' beyanının aksine olayın tam bir tecavüz vakası olduğuna kanaat getirdim ve bu yönde tüm beyanlarımı zabıtlara geçirttim. Çünkü bence bu vaka ' ben şurada şu zamanda x ile kendi rızamla cinsel ilişkiye girdim' diye ifade tutanağına geçirilerek geçiştirilebilecek bir vaka değildi. Hakimimiz, savcımız, polisimiz ve bizler bu konuda yeterli bilince sahip değiliz. Bir cinsel yakınlaşma ne zaman suç olur, ne zaman suç olmaz bu bence çok önemli bir konu. İlişkide pasif taraf olan kadının dur dediği anda eylemin suç oluşturacağı ilkesi bizim hukukumuzda da yerleşmeli. Bir çocuğun cinsel ilişkiye evet demesi vakayı suç olmaktan çıkarır mı bu ayrı bir mesele. Ya da bir çocuk ilişkiye girmek istiyorum deyip bu iradesini sonuna kadar sürdürebilir mi bu konu tartışılmalıdır. Cinsel suçlarda gerek soruşturma, gerek yargılama aşamasında korkmadan, çekinmeden olayın en ince ayrıntısına kadar girip tam olarak ne olduğu, neyin yapıldığı sorusunun cevaplanması taraftarıyım ve mağdurlar bu kadar gerilmemeli, rahatlatılmalı, üçüncü dördüncü kez mağdur edilmemeliler diye düşünüyorum.


Sayın meslektaşım,

Bahsettiğiniz bilincin yerleşebilmesi, öncelikle adli vakalarda suç ve olayın mağduruna en yakın durumda olan, biz hukukçular tarafından benimsenip, özümsenebilmeli ki, karanlığımız aydınlansın.

Bahsettiğiniz olayda (14 yaşında bekaretini kaybeden ve rızamla ilişkiye girdim diyen çocuk) mağdurun "rızamla oldu demesi ile, rızamla olmadı demesi arasında", rızanın mevcudiyeti anlamında bir fark oluşturmayacağını , bir diğer deyişle rızadan her iki durumda da söz edilemeyeceğinin ve eylemin TCK nun 103. m.nde ifadesini bulan "cinsel istismar" olarak takdirinin lazım geleceğinin, öncelikle altını çizmeli.

Sözünü ettiğiniz "zorla olmadı,rızamlaydı" beyanı, yalnızca 103.m.nin 4.fıkrasında sözü edilen arttırım maddesinin uygulanmamasına neden olur. Bir diğer deyişle, ne eylemi suç olmaktan çıkarır, ne de cezalandırmaya engel olur. Eylemin yine cinsel istismar olarak tasnifi ve sanığın m.103-a'dan hareketle, 103/2 (ve 103/6-aşağıda not) çerçevesinde cezalandırılmasını gerektirir.

(Not:Bir forumda, kızlık zarının bozulmasının 103/6 çerçevesinde , bekaret tanımının yasadan çıkarılmış olması nedeniyle "beden sağlığının bozulması" olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini tartışmaktaydık. Yargıtay'ın "mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulup bozulmadığının araştırılmasına yönelik" bozmalarının mevcudiyetini bilmekteyiz, ancak "kızlık zarının bozulması, beden sağlığının bozulması anlamına gelir" şeklinde ceza hükmüne konu olup da, bilahare onanmış bir içtihatla henüz -kendi adıma- karşılaşmadım.)

Saygılarımla...