Mesajı Okuyun
Old 02-02-2012, 17:23   #9
oceans17

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2007/2654
Karar: 2007/4665
Karar Tarihi: 09.04.2007


TASARRUFUN İPTALİ DAVASI - MUVAZAA İDDİASI - MUVAZAA İDDİALARINDA ZAMANAŞIMININ SÖZ KONUSU OLMAMASI - MUVAZAANIN BELİRLENMESİ DURUMUNDA HACİZ VE SATIŞ İSTEYEBİLME YÖNÜNDE HÜKÜM KURULABİLECEK OLMASI

ÖZET: Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmalarıdır. Muvazaa iddialarında zamanaşımı söz konusu olmaz. Olayda muvazaanın belirlenmesi durumunda, tapu iptaline gerek olmadan alacağın tahsili için haciz ve satış isteyebilme yönünde hüküm kurulabilir.

(818 S. K. m. 18) (2004 S. K. m. 277, 283)

Dava: Davacı Müflis Türkiye İthalat İhracat Bankası A.Ş. İflas İdaresi vekili Avukat Naciye Teker tarafından, davalı Mustafa Çoban vd. aleyhine 17.10.2002 gününde verilen dilekçe ile tasarrufun iptalinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 10.3.2006 günlük kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Dava, kredi alacağının semeresiz bırakılması amacıyla, dava konusu taşınmazın muvazaalı (danışıklı) olarak devredilmesinden kaynaklanan tasarrufun iptaline ilişkindir. Mahkemece, İİK’nun 284. maddesi gözetilerek davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacı, istemde bulunurken BK’nun 18. maddesi ile İİK’nun 277. ve devamı maddelerine dayanmıştır. Mahkemece olay İİK’nun 277. ve devamı maddeleri gereğince incelenerek sonuçlandırılmıştır.

Muvazaa, tarafların 3. kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmalarıdır. Davacı, borçlu davalının borçtan kurtulmak amacıyla taşınmazı diğer davalılara satış gibi gösterdiğini iddia etmektedir. Dava dilekçesinde açıkça muvazaaya dayanıldığı belirtilmiştir. Bu ileri sürülüş biçimi, davanın İİK’nun 277. ve devamı maddelerindeki iptal davasından çok, BK’nun 18. maddesinde açıklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı bir dava olduğunu göstermektedir.

Muvazaa iddialarında zamanaşımı söz konusu olmaz. Olayda muvazaanın belirlenmesi durumunda, İİK’nun 283/1. maddesi benzetme yoluyla uygulanmak suretiyle, tapu iptaline gerek olmadan alacağın tahsili için haciz ve satış isteyebilme yönünde hüküm kurulabilir.

Sonuç: Şu durum karşısında mahkemece, BK’nun 18. maddesi uyarınca genel hükümlere göre dosyanın incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yönün gözetilmeden hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın, 09.04.2007 tarihinde bozulması gerekmiştir.

KARŞI OY

Dava, açılmış veya açılacak alacak veya tazminat davasını sonuçsuz (karşılıksız) bırakmak amacı ile kötü niyetli (borçlu) davalı ile 3. kişi arasındaki muvazaalı mal kaçırmaya ilişkin hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali davasıdır.

Söz konusu muvazaalı mal kaçırmaya ilişkin işlemlerin (tasarrufların) iptali davalarında yasa koyucu alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmesi için kötü niyetli borçlular ile 3. kişiler arasındaki işlemlerin (tasarrufların) iptali için (kesinleşmiş bir alacağın olması, borçlunun borcunu ödemekten acze düşmesi nedeniyle aciz vesikasının verilmesi, vs.) gibi koşulların bulunması kaydı ile İİK’nun 277 ve devamı maddelerinde düzenleme yapmış olmasına rağmen, Yargıtay 4. Hukuk Dairemizin sayın çoğunluğu alacak veya tazminat isteği ile açılmış bir davanın varlığını yeterli görerek, İİK’nun 277 ve devam maddelerinde öngörülen koşulların varlığının araştırılmasına gerek görmeyerek açılan davada borçlu (davalı) olduğu iddia edilen kişinin alacak veya tazminatın doğumu tarihine yakın tarihte 3. kişilerle yaptığı hukuki işlemlerin (tasarrufların) BK’nun muvazaayı düzenleyen 18. maddesi gereğince iptal edilmesi görüş ve düşüncesindedir.

Açılan her davanın yasal dayanağının bulunması ve davanın açıldığı anda davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartlarındandır. Usul ekonomisi de nazara alınarak dava şartlarının bulunup bulunmadığının mahkemece davanın başında res’en araştırılıp değerlendirilmesi gerekir.

Bu anlamda Dairemizin sayın çoğunluğun görüş ve düşüncesine göre açılan, İİK’nun 277 ve devamı maddelerindeki koşulları taşımamasına rağmen sadece BK’nun muvazaayı düzenleyen 18. maddesine göre kabul edilen, borçlu olduğu iddia edilen kişi ile 3. kişi arasındaki mal kaçırmaya ilişkin hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali davalarında davaların yasal dayanağı ve davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur.

Şöyle ki,

1- İİK’nun 277 ve devamı maddelerindeki koşulları taşımayan hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali davalarında dairemizin sayın çoğunluğunun yasal dayanak olarak kabul ettiği B.K.’nun 18. maddesi, tüm muvazaalı işlemlerde uygulanan genel ve işlemlerin yorumlanması ile ilgili bir madde olup, tek başına bu davaların yasal dayanağını oluşturmaz.

Yargıtay 4. Hukuk Dairemizin sayın çoğunluğu dahi, BK’nun 18. maddesine dayanılarak hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali ilişkin kararlarda İİK’nun 283. maddesine uygun hüküm kurulmasını aramaktadır. Bu uygulama dahi, BK’nun 18. maddesinin açılan hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali davalarının tek başına yeterli bir yasal dayanağı olmadığını göstermektedir. Ayrıca, hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali ile ilgili taleplerde İİK’nun 277-282. maddelerinde düzenlenen ön koşullar açılan davalarda aranmazken İİK’nun 283. maddesine uygun hüküm kurulmasını aramak kanaatimizce çelişkidir.

Yine, Dairemizin sayın çoğunluğunun kabul ettiği görüş ve uygulama doğru kabul edildiği takdirde İİK’nun 277 ve devamı maddelerinin uygulanma alanı kalmaz. Zira, herkes alacak ve tazminat talepleri ile ilgili açtığı davalarda alacak veya tazminatın kesinleşmesini, borçlu (davalının) acze düşmesi nedeniyle aciz vesikası alınması gibi alacağın takibini zorlaştıran koşulları gerçekleştirmeden bu yolla amacına ulaşabilir. Bunun sonucu olarak da İİK’nun 277 ve devamı maddelerindeki düzenlemenin, yasa koyucu tarafından uygulanmamak üzere düzenlendiğini kabul etmemiz gerekir ki bu durum, yargının görevinin yasaları uygulamak olduğuna ilişkin prensibe uygun düşmez.

2- Diğer yandan (alacak veya tazminatın kesinleşmediği, aciz belgesinin alınmadığı, diğer bir deyişle İİK’nun 277 ve devamı maddelerindeki koşulların oluşmadığı haller nazara alındığında davacının dava açmakta hukuki yararı da bulunmamaktadır. Halbuki hukuki yarar davanın açıldığı anda var olmalıdır. İleride hukuki yararın var olabilme ihtimali dava açmak için yeterli değildir.

Zira, hukuki işlemin iptali davasının asıl dayanağı olacak olan alacak veya tazminat davasının davacı lehine sonuçlanıp sonuçlanmayacağı sonuçlansa dahi borçlu (davalı)nun olup olmadığı, bunların davacı (alacaklı)nın alacağını karşılayıp karşılamayacağı belli değildir. Bu belirsizlik hukuki işlemin (tasarrufun) iptali davasının açılması anında davacı lehine davada hukuki yararın henüz mevcut olmadığını gösterir.

İİK’nun 277 ve devamı maddelerindeki koşulların gerçekleşmesine kadar, kötü niyetli borçlu ile 3. kişi ve diğer 3. kişiler arasında iptale konu mal veya hakkın el değiştirmesi ve son hak sahibinin iyi niyetli kabul edilmesi halinde alacaklının alacağını elde edememe gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalabileceği iddiası ve bu yönde açılan davalarda davacının hukuki yararı vardır şeklindeki gerekçe de kanaatimizce doğru değildir. Zira, bu iddia ve gerekçeler yasal dayanağı olmayan davayı kabul edilebilir hale getirmediği gibi, açılacak alacak ve tazminat davaları ile birlikte İİK’nun 264/1. maddesine göre istenecek ve mahkemece kabul edilecek ihtiyati haciz kararı ile yukarda ileri sürülen muhtemel tehlikede ortadan kaldırılabilir. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı